Bu şimdi neyin davası

Bir adalet trajikomedisinin anatomik kronolojisi (kronolojik anatomisi de olur):

*

İçişleri Bakanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı''na seslendiği konuşmasında, "Avrupa Parlamentosu''na gidip, Türkiye''yi şikayet eden ahmağa söylüyorum, bunun bedelini bu millet sana ödetecek" dedi.

*

Gazeteciler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı''na, bu sözlere cevabını sordu.

Başkan, kendisine "ahmak" sıfatını yakıştıran Bakan''a cevaben "Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye… Üzücü. Seviyesine inmeyeceğim bir alan bu. Seviyesine, defalarca inmediğimi, inmeyeceğimi seçim sürecinde dile getirmiştim. Bu seviye noktasında söyledikleri yaptıkları da zaten belli. O tarafına çok girmek istemiyorum ama 31 Mart''ta seçimini iptal edenler ve dünyada, Avrupa''da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, nereye düştüğümüze baktığımızda, tam da işte 31 Mart''ta seçimi iptal edenler ahmaktır" diye cevap verdi.

*

Başkan''a dava açıldı;

Ama Bakan''a değil, YSK üyelerine hakarettendi!

*

"Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme hakaret" suçundan yargılanmasına başlanan Başkan, mahkemede kendini "Bana kullanılan bu ''ahmak'' kelimesine karşılık olarak kullanılmış bir kelimedir ve muhatabı da Sayın İçişleri Bakanı''dır. Dolayısıyla asla YSK''yı veya üyelerini herhangi birisini muhatap olarak böyle bir beyanda bulunmadım" sözleriyle, yani, "Dedim ama YSK üyelerine değil Bakan''a dedim" diye savundu.

*

Bu açık beyan, itiraf, açıklama, ifade ne dersiniz ona rağmen "ahmak" sözü "YSK üyelerine söylenmiş" varsayılarak cezalandırma talebinde bulunuldu.

*

Bu arada hâkim değişti, siyasi baskı iddiaları arşıâlâya çıktı vesair; günlerdir konuşuyoruz, kamuoyuna mal oldu…

*

Ve dün…

Bakan''a ve cevaben söylediği söz, YSK üyelerine söylenmiş varsayılarak açılan, bu suçlama uyarınca hükmedilecek en yüksek cezayı vermeye dönük bir kanaat taşımayan hâkimin değiştirildiği davanın son duruşmasında, iktidarın dayattığı cezayı vermesinin umulduğuna dönük güçlü bir algı oluşan hâkim, "Ekrem İmamoğlu''nun söylediği sözlerin muhatabının Süleyman Soylu olduğu açıktır" deyiverdi!

Hem hukuki bir ihsas-ı rey gibi…

Hem değil…

Çünkü…

Bu kadar siyasallaşmış bir davada…

Siyasal niyetlere uygun hüküm vermeyeceği zannıyla değiştirilen bir hâkimin yerine getirilmiş bir hâkim…

Hükmünü de, buz gibi gerçek olan ama bir siyasi niyetle tertip edildiği algısı güçlü suçlamaları aslında hükümsüzleştiren bu beyanı doğrultusunda verir mi? Verebilir mi?

Yargı-siyaset ilişkisinin eriştiği girift hâli göz önünde bulundurunca;

Şüpheli.

*

Daha vahimi;

Başkan''ın o sözü YSK üyelerine değil de (cevaben) Bakan''a söylediğini kabul ettikten sonra, YSK üyelerine söylemiş sayarak bir ceza inşa edebilir mi?

Nasıl?

*

Eğer bu dava da, kamuoyunda yaygın şekilde inanıldığı gibi birilerine verilmiş bir siyasi görevin gereği idi ise, Görevimiz Tehlike serisinin 5 saniye içinde kendi kendini imha eden diskine benzemedi mi akıbeti!

SORU-YORUM

İktidar mahallesinden tasfiye edildikten sonra başımıza muhalefet allamesi kesilen ve fakat son tahlilde bütün çabaları muhalefeti iktidarın bir önceki sürümüne benzetmek üzere olanlar ısrarla "Kürt sorununu çözme" misyonu dayatıyorlar.

Çok merak ediyorum;

Önce bir etnik kökeni "sorun"laştıran, sonra o sözde sorunu çözmek üzere başvurulacak ve hem maddi hem manevi bütünlüğümüz için tehdit yöntemlerle bu defa ortak kimliğimizle alakalı yeni bir sorun doğuracağı tecrübeyle sabit bu arkadaşlar, kucağımızda bulacağımız "Türk sorunu"yla nasıl başa çıkacaklar?

Denenmiş, deneyenleri siyasi komaya sokmuş yollar hangi akıl ve amaçla yeniden yürünmeye kalkılır ki?

Yazarın Diğer Yazıları