Bu şekilde bir uygulama bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde görülmedi
6332 sayılı yasa ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu 21/6/2012 tarihinde kurulmuştur. Kurumun amacı yasanın birinci maddesine göre insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmaktır. Kurumun icracı oranı ise İnsan Hakları Kurulu’dur. Kurum, Başbakanlık ile ilişkili bir kurumdur. Gezi olaylarından sonra Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznikes Türkiye’de Gezi olaylarından gerçekleşen insan hakları ihlalleri ile temaslarda bulunmuş ve bu çerçevede İnsan Hakları Kurulu üyeleri ile de 5 Temmuz 2013’te bir görüşme yapmıştır. Nils Muiznikes adını Google’a yazarsanız Türkiye temasları ile ilgili çok şey öğrenmek mümkün oluyor.
ABD eğitimli bir Letonya vatandaşı olan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznikes Türkiye’de yaptığı temaslar sonucunda Gezi Parkı olaylarından gerçekleşen insan hakları ihlallerini İnsan Hakları Kurulu üyeleri ile mealen şöyle paylaşmıştır:
“Tespit ettiğimiz hususlar şu başlıklar altında toplanabilir.
1) Aşırı güç kullanımı,
2) Geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da dikkate aldığımızda bu konuda bir soruşturma yapılmaması da yeni bir tutum değil. Biber gazının kullanım şekli ve miktarı konusunda, sadece göstericileri dağıtmak değil, çevrede yaşayan insanları rahatsız edecek derecede yoğun olduğu doğrultusunda raporlar vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına göre gazın herkese yönelik olarak kullanılması ve kapalı alanlarda kullanılması yasaktır. 135.000 biber gazı kapsülü kullanıldığına dair bilgi aldık. İçişleri Bakanlığı, “bu kadar değil, yarısı kadardır “ şeklinde bilgi verdi ancak açık ve net bir bilgiye ulaşamadık.
3) Bir başka ihlal kategorisi biber gazının hangi mesafeden ve hangi açıyla kullanıldığıdır. Çok kısa mesafeden ve insanları doğrudan hedef alarak kullanılması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırıdır.
4) Biber gazının suyla karıştırılması da ayrı bir ihlal kategorisidir. Bu konuda 2011 tarihli bir polis sirküleri var. İçişleri Bakanlığı bunu teyit etmedi ancak adli tıp bulgularına göre suya gaz karıştırılmış. Bu şekilde bir uygulama bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde görülmedi. Dolayısıyla böyle bir işlemin insanların üzerinde nasıl bir kimyasal etki yapacağı belirsiz. 2011 tarihli sirkülerin hemen geri çekilmesi lazım.
5) Plastik mermilerin kullanılması da bir hak kategorisidir. Tazyikli suyun hız ve şiddeti, copların kullanılması konularının da ayrıca araştırılması gerekmektedir.
6) Gayri resmi gözaltılar, insanların otobüslerde, araçlarda ve otogarlarda tutularak özgürlüklerinin kısıtlanması ve kötü muamele yapılması.”
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznikes’in bu çok ağır tespitlerine İnsan Hakları Kurulu üyelerinin verdiği cevap çok ilginç. “Komiser genellikle şikayetleri dile getirdi. Fakat biz bu olayı her yönüyle incelememiz gerektiğini düşünüyoruz. Bir tarafta masumane olarak gösteri yapanlar, diğer tarafta da ilk defa duyduğumuz grupların gösterileri var. Hiçbir hakkın kullanımı başkalarının haklarını ezmemeli. Mağazalar zarar gördü. Ciddi mali hasarlar oluştu. Dolayısıyla olayı tümüyle değerlendirmek ve olayların önüne geçmek gerektiği ortaya çıkıyor. Şiddet unsuru olan ile olmayanı ayırmak lazım.”
Bu cevabı eğer İçişleri Bakanlığı temsilcileri vermiş olsalardı anlayışla karşılanabilirdi ancak adı İnsan Hakları Kurulu olan bir kurul verdiği zaman anlamak zorlaşıyor. İnsan Hakları Kurulu’nun yapması gereken derhal insan hakları ihlallerinin incelenmesi için kendiliğinden harekete geçmektir. Ancak dünyada hiçbir yerde görülmeyen bir uygulama karşısında bile sessiz kalarak, “şiddete bulaşanların ve bulaşmayanların insan hakları” ayrımını yapan bir kurul, aslında “AKP’lilerin insan hakları” ile “AKP’li olmayanların olmayan insan hakları” zemininde durum değerlendirmesi yapmaktadır.
Komiser Nils Muiznikes’in “Gözaltındakilere yardım ettikleri için baskı ve tehdit altına alınan avukatlar, ceza verilen medya kuruluşları” konusunda sormuş olduğu soruya da Kurul üyelerinin “duymadık, görmedik, söylemedik” duruşu sergileyerek yaklaşmaları hiç şaşırtıcı değildir.
Özetle; İnsan Hakları Kurulu keşke adını %50+6’nın İnsan Hakları Kurulu olarak değiştirse. Yani AKP+PKK’lıların insan hakları kurulu olarak, onlar da rahat eder, biz de rahat ederiz.