Bu seçim nasıl kazanılır?
Seçim süreçlerinde vazgeçmediğim bir alışkanlığım vardır.
Sandık sonuçlarını merak ettiğim bölgelerdeki güvendiğim dostlarla arada sırada telefon görüşmeleri yapar, merak ettiklerimi öğrenmeye çalışırım.
Sorduğum sorulardan biri, “Evinize hangi parti temsilcileri uğradı?” sorusudur.
Bu sorunun cevabı seçim sonuçları hakkında yeterli bir ipucu vermez ama hangi parti mensuplarının davasında ne kadar samimi olduğu ve hangi parti üst kademesinin parti tabanını seçim sürecinde ne kadar seferber edebildiği ve tabii o koltukları ne kadar hak ettiği hususunda sağlam bir kanaat oluşturur.
Gerçi herkesi sahaya sürmek biraz imkân meselesidir.
Ama dediğim gibi “biraz” imkân meselesidir “tamamen imkân meselesi” değil.
Çünkü bizim kapımızı öyle siyasi parti temsilcileri çalmıştır ki, o partinin imkânları, meselâ Meclis’te grubu bulunan ve bırakınız kapımızı çalmayı sokağımıza bile uğramayan partilerin imkânlarının yanında devede kulak değil, tüy bile olamaz.
Dostlarıma sorduğum diğer bir soru da, “Partililerin seçim faaliyetlerine ferden mi yoksa maile mi katıldığı?” sorusudur.
Bu soruya verilen cevap o partinin seçimden alabileceği oy oranı konusunda ciddi bir ipucu verebilir. Bir partinin beyi seçim için il yahut ilçe teşkilatı ile dağ taş dolaşıp düğün evinde oynar, cenaze evinde gözyaşı dökerken hanımı, kadın kolları bünyesinde ev ev geziyor çocukları da gençlik kolları çatısı altında faaliyet gösteriyorsa, orada “topyekûn bir gayret” vardır ve bu gayret asla semeresiz kalmaz.
İşin daha önemli yanı ise bütün bu davranış şekillerinin:
Bir: Samimi, içten, yürekten olması.
İki: Seçime birkaç ay kala değil, süreklilik arz etmesi.
Yani, “yaşama biçimi” haline gelmesidir.
Seçim sonuçlarını etkileyen en önemli faktörlerden biri de “Belirlenen aday” dır.
Seçmen tercihleri dikkate alınmadan aday belirlemek hem seçmene meydan okumak hem o adaya oy istemek için seçim sathımahalline dökülecek partililere işkence etmektir. Diyelim ki o seçim bölgesinde bir market var ve marketin sahibi her partiden, marketi için bir yönetici adayı belirlemesini istedi. Partiler de adaylarını market sahibine bildirdiler.
Market sahibi dürüstlük, bilgi, halkla ilişkiler ve çalışma azmi bakımından hangi partinin adayını işletmesinin başına getirecekse halk da seçimde işte o adaydan tarafa ağırlık koyacaktır. Bir parti yönetimi kızını verdiğinde ayıplanacağı ve müessesesini teslim ettiğinde yadırganacağı bir kişiyi aday gösterip sonra da o seçimde umduğunu bulamıyorsa kabahati kendinde aramalıdır. Seçim sonuçlarına tesir eden en önemli faktör ise seçimlere iştirak eden partinin halka verdiği “güvenlik” ve “umut” tur. İnsan “can” güvenliği ister. İnsan “mal” güvenliği ister. İnsan “namus” güvenliği ister. İnsan “iş” güvenliği ister. İnsan “sağlık” güvenliği ister. İnsan “eğitim” güvenliği ister. İnsan “düşünce” güvenliği ister. İnsan “vatan” güvenliği ister. Ve insan bütün bunların ve her türlü “güvenliğin” âzamisini ister.
Bir siyasi parti bu “güvenlik” konularında seçmene ne kadar “umut” verebiliyor ve verdiği umut da halk tarafından ne kadar “güvenilir” bulunuyorsa, sandıktaki şansı da o kadar yüksektir. Bir seçim sonucuna bütün bu etmenlerin yanında iç ve dış konjonktürden sosyal psikolojiye, ekonomik faktörlerden liderlerin karizmasına, gelir dağılımındaki yelpazeden kültür ve inanç değerlerine, iktidar partisinin o güne kadarki sicil ve performansından, rakiplerinin duruş ve çözüm üretimlerine kadar daha onlarca “belirleyici unsur” doğrudan ve dolaylı tesir eder. Bir seçim ve tabii bu seçim...
İşte bütün bu hususları ve yer yetersizliği yüzünden yazamadığımız daha pek çok unsuru en iyi hangi parti değerlendirecekse seçim o parti tarafından kazanılır, kazanılacaktır.
Bu konuda soru soran kardeşlere cevabımız budur. Daha doğrusu aklımız bu kadarına ermektedir.