Bu oyunun adı petrol
Irak petrolünün yüzde 40’ı Kerkük’te. ABD her gün yeni kuyular açıyor. Ganimet olarak petrol en kârlı sektör haline geliyor. Ganimet sektörü
Çok özel bir kaynaktan Ankara’da kapağı henüz açılan kırmızı bir dosyanın birkaç detayını alıyorum...
Soru şu:
- PKK terörü adı altında Türkiye nasıl bir oyunla karşı karşıya?
Şimdi bu kapsamda çizilen manzaraya bakalım....
Irak Cumhurbaşkanı Kürt...
Dışişleri Bakanı Kürt....
Maliye Bakanı Kürt...
Genelkurmay Başkanı Kürt..
İstihbaratın etkin ismi Kürt... Parlamentoyu iki peşmerge tugayı koruyor.
Kuzey’de bir Kürt devleti oluşturuluyor. Ve başındaki Barzani bütün bu coğrafyadaki Kürt kökenli insanlara doğru “liderlik” mesajları veriyor.
Ama bu ülkede Kürtlerden çok daha fazla Arap ve Şii var...
Buna rağmen devleti devlet yapan en önemli makamlarda Kürtler var...
Diplomaside, maliyede ve kuvvette... Türkiye bir pazarlığın içine çekilmek isteniyor. Belli ki ABD Irak’ta kendisine en yakın müttefik olarak Kürtleri seçmiş. Bunun için çalışıyor. Irak yanıyor. Her yerinde bombalar patlıyor. Bir tek Kuzey Irak’ta ses yok. Tek istikrarlı bölge Kuzey Irak yani Kürt bölgesi... Şimdi dosyadaki detaya gelelim.
Dikkat edin o kadar çok Kürt sorunu dedik ki, Kerkük’ü, Türkmenleri unuttuk.
Oysa Irak petrolünün yüzde 40’ı Kerkük’te. ABD her gün yeni kuyular açıyor. Ne kadar petrol nereye gidiyor bilinmiyor. Ama petrol fiyatları anormal artıyor. Ganimet olarak petrol en kárlı sektör haline geliyor. Ganimet sektörü...
İşte bu noktada Türkiye’nin önüne sürülmesi beklenen “gizli pazarlık” ortaya çıkıyor:
- Tamam biz PKK kamplarını bitirelim, ama sen de buradaki Kürt devletini kabul et. Kürt devleti burada istikrar unsuru olsun.
Tabii Kerkük de içine girecek şekilde...
Evet bu oyunun adı “Kerkük petrolü” üzerine kurulacak Kürt devletidir...
Türkiye bu gelişmeye göre kendini hazırlamalıdır.
* Fatih Çekirge / Hürriyet
GÜNÜN TESPİTİ
Şimdi Bush bize “Yazı gelirse ben kazanırım, tura gelirse
siz kaybedersiniz!” diyor.
İşin özeti bu!
* Rahmi Turan / Hürriyet
Operasyonu unutun
Sınır ötesi operasyon olmayacak...
Sınır ötesi operasyonun neden olmayacağına gelelim.
1. ABD Başkanı Bush’un , Centcom’a yani Irak’ta güvenliği sağlamakla yükümlü ve başı yeterince belada olan karargaha Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanda “TSK ile ortak operasyon yap” talimatı vermesi mevcut halde imkansızdır.
2. Zaten parçalı olan ve her açıdan yetersiz Irak hükümetinin kuzeyde herhangi
bir otorite veya kudret çerçevesinde bir şeyler yapması/yaptırması mümkün değildir.
3. Barzani’nin PKK’ya karşı herhangi “sahici” bir harekete girişmesini beklemek saçmadır.
4. Bölgede hava şartları hızla olumsuz şekilde değiştiğinden ve
başka türlü sebeplerle
TSK’nın büyük çaplı,
kalıcı ve derin bir herakata girişmesini beklemek anlamsızdır.
Peki ne olacak?
Büyük kamuoyu baskısı var.
Ancak sadece Erdoğan değil asker de sıkışmış vaziyette...
Tablo da bu...
Türkiye son derece kritik bir
kavşakta...
Kısa vadede PKK’ya
yönelik bir büyük sınır ötesi operasyon olmayacak.
Yani kendimizi
kandırmayalım.
Sakin olalım...
Nasıl olacaksak?
* Serdar Akinan / Akşam
Kovboy kızı kurtaracak!
Zavallı kız, güzel kız, alımlı kız, doğurgan kız, bereketi koynunda yaşatan, sevgi sunan; havayı, suyu, toprağı koruyan kız... Kötü adamlar kasabayı bastı, kızı esir aldı. Elini, kolunu ve ayaklarını yatak odasındaki karyolanın başucundaki iskemleye bağladılar. Ağzını tıkaçla kapattılar.
* * *
Bir kovboy gerekli. Bir Amerikan kovboyu! Kudretli, cesur, atının üstünde heybetli durabilen bir kovboy... Çok hızlı silah çekebilen, kaçan tavşanı art ayağından, uçan kuşu kanadından, barın arkasındaki aynanın önünde duran viski şişesini kapağından vurabilen bir kovboy... Amerikan kovboyu! Kovboy kurtarabilir. Kızı kovboy koruyabilir.
* * *
Kasabanın şerifi, bugün Amerikan kovboyu ile Oval Oda’sında görüşecek ve “İnşallah elimdeki silahı kullanmam” diyerek “kızı kurtarmasını” isteyecek.
Dost kovboy! Stratejik ortak kovboy! Halden anlar kovboy! Zor günde yetişir kovboy! Bu görüşmeden önce Amerikan kovboyu zaten kızı esir alıp elinden-ayağından bağlattığı kötü adamlarına haber yolladı ve şerifin rehin alınmış 8 askerini salıvermelerini sağladı. Kasabanın halkı ürktü. “Batağa saplanırız!” Dediler.
Kasabanın erkekleri pıstı. “Batağa saplanırız!” Diye tekrarladılar. Şeriflerini kovboya yolladılar. Kovboy, kızı kurtaracak. Ve karyolaya atacak. Şerif, “tabancamı kullanmama ihtiyaç kalmadı, batağa saplanmadan Amerikan kovboyu dostumuzla kızı kurtardık” diye övünerek, böbürlenerek, gururlanarak kasabaya dönecek.
Zavallı güzel kız.
Çaresiz kız.
Ağlayamıyor bile...
Göz pınarları kurudu!
* Necati Doğru / VATAN
Kavga kızıştı
Oray Eğin ve Perihan Mağden arasındaki tartışma iyice alevlendi. Eğin, hakkında bildiklerini yazsa gazetelere sığmayacağını söyleyen Mağden’e “Hadi hadiiiii” başlıklı yazısıyla “Hodri meydan!” deyip şöyle cevap verdi:
Hakkımda bildiklerini sıralarsa gazetelere sığmazmış. Hodri meydan! Varsa elinde söyleyecek bir şeyleri çekinmesin, ne biliyorsa söylesin. Söylesin ki ben de öğreneyim... İhale takipçiliği yapmadım. Patronun işinin peşinden koşmadım. Kooperatiflere üye olmadım. Araya tanıdıklar sokup düşük faizli banka kredisi almadım. Büyük şirketlere aracı olmadım. Köşemi patronun çıkarlarına kullanmadım.
Peki ne yaptım?
Gidip Gülse Birsel’in doktor ağabeyine lazer ameliyatı olup, gözlerimi çizdirip, para vermeden çıkıp, ertesi gün de kendi köşemde doktoru, hatta kız kardeşini yalayıp yıkayan yazı mı yazdım? Hayır, bunu da yapmadım!
İmar izni almak için belediye başkanlarının önünde takla mı attım? Hayır, gazeteciliğimi kendi kişisel inşaat işlerime adamadım, bu sayede ev restore etmedim.
Yarın öbür gün işim düşer diye belediye başkan adaylarının seçim yemeklerinde kahdehler tokuşturup, hepsiyle ahbaplık kurup, hatta seçim öncesi onları köşemde yüceltmedim. Kadir Topbaş promosyonu yapmadım.
Süleyman Demirel’den bir telefon gelip koşa koşa onun peşinden gezilere gidip yıllarca savunduğum değerleri bir köşeye mi bıraktım? Kendimi bir geziye satıp Demirel’in cumhurbaşkanlığının uzaması için köşemde yıkama yağlama yapmadım.
Ahsen Unakıtan’dan bir telefon gelince “İşte hakiki insan” diye bu sefer övgü oklarımı ona yöneltmedim.
Bir resepsiyona davet edilmek, bir yemek yiyebilmek için aylarca köşemi Abdullah Gül ve eşine ayırıp, Hayrünissa Hanımefendi’nin ne kadar harika bir insan olduğunu ballandıra ballandıra yazmadım. Her davete koşarak gitmedim.
Bütün bunları ben yapmadım. Ama yapan kendini biliyor. Kırmızı lekelerini sonsuza dek saklayacağını düşünmüyordu herhalde...
Verilmeyecek hiçbir hesabım yok. Bir tek gazeteciliğime laf söyleyebilir, ona da yetkin değil: O ev kadınıyken ben gazetecilik yapıyordum.
Arkadaşlık imtiyazıyla edinilmiş özel bilgilere girmiyorum bile; belaltı imalarını ona bırakıyorum... Ama bilsin ki benim de cephanem dolu; özel konular benim uzmanlık alanım. İşin aslı şu ki o artık devrini kapattı, kocaman bir sıfır. Bunun da farkında. Telaşı, hırçınlığı bu yüzden. Her şeyin üzerine atlaması, ona buna saldırarak prim yapmasının sebebi bu. O hep kendinden bahsedilsin, hakkında yazılsın, konuşulsun ister. Reklamın iyisi kötüsü fark etmez onun için. O yüzden şu anda da aslında mutlu olduğunu biliyorum; bu yazı mutluluğunu iyice pekiştirdi. Ama onu daha fazla mutlu etmek istemiyorum. O yüzden bu konuyu burada kapatıyorum.
Hadi işine şimdi... Hadi hadi hadiiiiiiiiii.
* Oray Eğin / Akşam