Bu medyaya, bu TRT çok bile
Televizyon eleştirmenleri, Sinan Çetin’in ’Ergenekoncular’a meydan okuyarak, İbrahim Şahin’den bol gülücük ve alkış kopardığı 41. Yıl gecesini yere göğe sığdıramadı.
TRT’nin değil, Televizyonun 41’inci yılını anma gecesini öven övene.. Lirik Tarih’in çok ama çok kötü bir kopyası olmasına rağmen eğlence açısından fena değildi ama o gece orda televizyonun 41 yılı var mıydı?.
O 41 yılı Halit Kıvanç mı sunmalıydı, yoksa sunuculuktan habersiz, bu ülkenin en iyi sunucularından Korhan Abay’ı da bozan o tatsız tutsuz spiker mi?.
İki tane şişirme 41 yıl klibi miydi, o unutulmaz nostalji.. O 41 yılı başlatan ve yaşatanlar ön planda olmalıyken, hiç ama hiçbiri yok..
O kliplerden biri de, TRT’nin değil, ülke ve dünyanın 41 yılını özetliyordu güya.. “Ne alaka” derken iki alt yazıdan anladık..
“1979.. İran İslam Devrimi..”
“1980.. 12 eylül Darbesi!..”
Vurgulara bakar mısınız?. Ve de bunu yapan, varlığını yasallığını, kuruluşunu 12 eylül darbecilerinin (!) yaptığı Anayasa’dan alan TRT!..
Erol Büyükburç gibi bir tarih efsanesi yığınla o 41 yıl popçusunu gündüz oraya toplayıp prova yaptırdıktan sonra, gece sahneye çıkarmama..
Buna karşılık dünkü Tolga Çevik’i, Komedi Dükkânı bile yaptırmadan sahneye davet etmenin anlamı?.
Onu da hemen anladık. “Efendim bu Tolga hikaye.. Programın babası Sinan Çetin” diye onu çağıracaksın ki, onun ağzından çirkin ve gereksiz bir Ergenekon siyaseti yaptırıp, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e yeri göğü yağ eden övgüler düzdüreceksin.
Programda TRT’yi kuran Adnan Öztrak’ın, televizyonu baştan yaratan İsmail Cem’in anıları için dahi adları geçmezken, dünkü Şahin’e destan.. Ve de bu oyunun farkında olan bir tane, tek bir tane TV eleştirmeni ve köşe yazarı yok.. Bu medyaya bu TRT çok bile..
Hıncal Uluç / Sabah
+++++
Nedir sizi böyle
mest eden beyler?
TRT’nin 41. Yıl gecesinden not edip bir türlü aktaramadığım o esef verici ana dönme fırsatı çıktı...
TRT için Komedi Dükkanı’nı hazırlayan Tolga Çevik sahneye yapımcı şirketi sahibi Sinan Çetin ile birlikte çağırıldı. Herkes güldüren bir Tolga şov beklerken, Sinan mikrofonu aldı. “Ergenekonu’u sulandıranlara, avukatlığını yapanlara, ülkeyi faili meçhul cinayetlerin karanlığına sürüklemek isteyenlere” korku saldı. TRT’nin cesuryürek Genel Müdürü’nün bu işin peşini bırakmayacağına inancını vurguladı. Arkasını döndü gitti. Bir an için kimse ne olduğunu kavrayamadı. Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda, Çetin’in ne yapmaya çalıştığını anlayan tek kişi sanırım Genel Müdür İbrahim Şahin’di. Karalar içindeki yönetmenin her cümlesini pür dikkat dinlemiş, başıyla onay vermişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme ve coşkulu alkışıyla Çetin’e desteğini esirgemedi. Sanırım ’o sahneye’ de bir tek Tolga Çevik uyandı: ’Şov bitti’ dedi ve o da yapımcısının peşinden yürüdü gitti.
TRT’ye dizi ve programlar hazırlayan Çetin, artık ’Çankaya Sofrası’na da kabul edilmiş bir yapımcı’ titrinin de sahibi olarak kendine ve iş ilişkilerine yakışır bir ’pazarlama’ içeriği bulmuş. Onu anladık da... Şahin’i, Çetin’in konuşmalarını dinlerken, tribündeki fanatik taraftara benzeten, bu derece hırslandıran ne, TRT’nin yaşgününe buram buram propaganda sokulmasını alkışlatan ne, orasını anlayamadık... Bir anlatan çıkar mı ki?..
+++++
Eş durumundan ‘U’ çizdi
Başına müzakereci düşen Salih Memecan’ın hedefinde artık Bizimcity’nin kahraman şerifi Tay-Yeap var
“Majestelerinin karikatüristi” ünvanı verilen ve meslektaşları tarafından sık sık “karikatüre ihanet”le suçlanan Salih Memecan’a bir haller oldu. Memecan’ın eleştiri okları ani bir U dönüşü ile ’Denis’ten ’Tay-Yeap’e dönüverdi.
Bakıyorsunuz, Bizimcity’nin şerifi Tay-Yeap bir gün Davos’da çam devirmiş, diğer gün IMF’ye elini uzatmış kolunu kaptırmış...
Tay-yeap’in şiir gibi konuşmalarından bir karikatüriste sınırsız malzeme çıkabilir. Ama bu karikatürist Memecan olunca ‘vardır bu işin içinde bir bit yeniği’ demek durumunda kalıyorsunuz.
Karı-koca ihya oldular
Memecan çifti uzun yıllar ABD’de yaşamıştı. burada sürdürdükleri banliyö hayatında, misafir listelerinin en başında Gül ailesi vardı. İki aile arasındaki samimiyet, birbirlerinde yatılı kalacak düzeye ulaşmıştı. Cumhurbaşkanı’nın oğlu ile Memecan’ların çocukları okul arkadaşıydı ve Emre de sık sık Memecanlar’ın evinde kalmıştı. Nursuna Hanım’a vekillik yolunu açan da bu yakın ilişki olmuştu.
Bu arada Nursuna Hanım gibi Salih Bey de iktidarla yakın ilişkisinin semeresini gördü. Kurduğu şirketin Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Hava Yolları’na yaptığı satışlar karikatüristi ihya etti.
Nursuna Hanım, ’AKP iktidarının içindeki iktidar’ tarafından sevilen biri olmanın önemini kavramıştı. Gül’lerle yakınlığı ’cepte’ydi. ABD’deki evinde Gül ailesiyle yaptığı entellektüel buluşmaların bir benzerini, Sıraselviler’deki evinde Erdoğan ailesi ile de gerçekleştirmek istedi. Kimbilir bu buluşma Ali Babacan’dan boşalacak olan Başmüzakerecilik makamının anahtarı olurdu.
Şiş-palamut yetmedi
İçinde akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum temsilcilerinin bulunduğu ’sağlam’ bir ekibi arkasına alarak ağırladı Başbakan’ı. Şiş palamutlar yenmiş, mahalle baskısının olmadığı bir ortam yaratılmış, medyaya Nur’lar savaşı, E.Aköz rezaleti gibi tatsız ayrıntılarla yansımış olsa da Deniz Ülke Arıboğan zerafeti, Eser Karakaş, Mehmet Altan, Can Paker üçlüsünün desteği ile gece kotarılmıştı.
O günlerde Salih Bey de, eşinin iş arkadaşlarını güldüren çizimleriyle pek revaçtaydı.. Herşey yolunda giderken, hiç beklenmeyen bir şey oldu... Şerif Tay-Yeap, AB bayrağını Egemen Bağış’a teslim etti... Nursuna Hanım’ın yaşadığı hayalkırıklığı Salih Bey’i de etkiledi... Eli kaleme gitmez, gitse de “Davos Fatihi” çizemez oldu. Onun için artık, her yaptığı dalga geçilesi bir şerif vardı kasabanın başında... Salih Memecan, karikatürist olduğunu kısmen hatırlamaya başladı diyebilir miyiz? Çizimlerini sanatçı duyarlılığının değil, eş durumunun tayin ettiğini ve iş durumuna göre yeniden yön değiştirebileceğini hesaba katarsak, zor çok zor..
+++++
10 bin TL maaşla İzlenmeyen
Kanaldan haberci aldılar
Transfer dediğin
böyle olur
TRT, transfer yapa yapa 0.4 reyting alan hatta reyting yarışından çekilen, Flash TV’den bile az izlenen NTV’den transfer yaptı, hem de 10 bin TL maaşla...
Ortalama 2.5 - 3 bin TL maaşla çalışan TRT çalışanları bile TRT Ana Habere 1.5 reyting aldırmayı başarırken, NTV’de tüm imkanlar ayaklarına sunulmasına rağmen 0.4 reytingi zar zor alabilen bültenler hazırlayan NTV’den TRT ölçeklerinde astronomik maaşla yapılan bu transfer oldukça ilginç.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin hemen her açıklamasında Dünya televizyonu olmaktan, reyting rekabetinde tepelere tırmanmaktan bahsederken, TRT’den bile daha düşük reytingler alan NTV’den bir ismi hem de transfer yöntemiyle alması kafaları karıştırıyor. TRT, reytingte rekabet yapacak, kaliteyi yükseltecekse kendisinden düşük değil yüksek reyting alan kurumlardan transferler yapması beklenirdi. Transfer, 1500 TL maaşla çalışan spikerlerin bulunduğu Flash TV’den bile düşük alan NTV’den yapıldı. Seçilen isim de ilginç. Ümit Sezgin... Ne yaptığı özel bir haberi hatırlayan var ne de en son ne zaman özel bir haber yaptığını bilen... TRT’yi geliştirip ileri götürecek isimler yerine, TRT’nin haberlerinden kat kat düşük reyting alan kurumlardan astronomik maaşlarla transferler yapılması kurum içinde de tepkiyle karşılanıyor. Sezgin’in yıllar boyu NTV’ye katamadıklarını, göremediğimiz özel haberciliğini Devlet Memuru olunca, devletin kasasından ballı maaşları alınca görmek dileğiyle...
Dr. Rating / Postmedya
+++++
“Allah’tan korkma” dese daha mı iyiydi?
Sabahattin Önkibar’ın haberine göre Erdoğan’ın Rize’yi ziyaretinde, yollar kesiliyor, görkemli ve uzun konvoyu Salaha Deresi’nden yukarıya doğru kıvrılırken Fahri Topçu adında 35 yaşında bir vatandaş: “Tayyip, Tayyip! Hepimizi aç bıraktığın yetmiyormuş gibi şimdi de yolları kestirdin. Allah’tan kork!” diye bağırıyor. Korumalar tarafından yere yatırılıyor, üzeri aranıyor, karakola, oradan da mahkemeye sevkediliyor. Topçu “Devlet büyüklerine hakaret” suçu ile tutuklanıp hapse atılıyor. Tayyip Bey, memleketinde hemşehrisini hapse attıran Başbakan olarak tarihe geçiyor.
Sözcü
+++++
Ölümüne kankayız
Fehmi Amca Davos’un rüzgarını da arkasına aldığı yeni sezona formda başladı.
Bir dönem okkalı bir “Yazıklar Olsun” yalayıp yutmasına neden olan “Erdoğan Obama gibi başladı Bushlaştı” vecizini unutarak “Obama Dünya Başbakan’ı Erdoğan’ı örnek alsın” dedi. Bunu anlayamayan Mehmet Tezkan epey kafa yormuş: Fehmi Koru, Erdoğan’cı mı? Obama’cı mı?
İkisi de değil. Fehmi Amca ölümüne kanka!
İşte dünkü yazısından malumun ilanı: Cumhurbaşkanlığı makamında her gün ‘Milletim için bugün daha ne yapabilirim?’ diye sorarak görevine dört elle sarılan biri oturuyor.
Yazısını, kankasına hayatı cehennem etmek isteyen gazetecilere çatarak bitiren Fehmi Amca’ya finalde “Nasılım? Yoksa beni beğenmiyor musun kanka!” selamı yakışırdı...
+++++
MİNİ YORUM
Adını deyimler sözlüğüne yazdırdı
Erdoğan’ın tarihe geçeceği konusunda hem fikirdik. Ama II. Nasır olarak mı, III. Abdülhamit mi? Bushlaşan Obama mı? Ergenekon savcısı mı, kömürcü baba mı? Karar verememiştik.
Biz Başbakan’ı tarihin neresine oturtacağımızı düşüneduralım, elin The Economist’i, deyimler sözlüğüne almış bile. Artık Avrupa’da “Doing Erdoğan” yani “Erdoğanlık yapmak” diye bir tanım var... Hedef kitlesi: Öfke nöbeti geçirenler! Eee ne mi olmuş! Aslında yazık ki değişen hiçbirşey olmamış. İster harp meydanında, ister tv ekranında, yine tarihi yapan biz, yazan onlar... Hasta adam Osmanlı, barbar adam Attila, öfkeli adam Erdoğan... Köşelerden asıyoruz, kesiyoruz, dünyaya hükmediyoruz da, tarihe notu düşen olamıyoruz bir türlü. Neden dersiniz kalemşör tayfası?