Bu kadarına da pes

Okuduğunu anlamak istemeyenler Yeniçağ’ın Avrupa Birliği karşıtlığı konusundaki ısrarlı tavrını da anlamamazlıktan gelmeye çalıştı

Yeniçağ’ın Avrupa Birliği’ne “düşmanlığı” anlaşılmaz biçimde Vakit’i rahatsız etti. AB’ye girme sevdası yüzünden temel değerlerinden olmayacak tavizler istenen Türk milletinin maruz kaldığı tehlikelere bıkmadan usanmadan dikkat çektik. Bu kafayla gidildiği takdirde sıranın yüce dinimize ve kutsal kitabımıza da geleceğini yıllardır yazıp durduk. Gazetemizin din sayfasında üç yılı aşkın süredir Hırıstiyan ve Yahudilerin dost edinilmemesini emreden ayet-i kerimeleri sürekli yayınlayarak Müslümanları uyarmaya çalıştık. Vakit’in yazdığı gibi meseleye balıklama atlamış değiliz. Meselenin sahibiyiz. Yeri geldiğinde dini kimseye bırakmayanlar bu meseleye sahip çıkacaklarına, bunun mücadelesinin verilmesini “AB düşmanlığı” olarak değerlendirebiliyor. Bunu yaparken de “AB aşığı değiliz” diyebiliyor...
Yeniçağ’ın, “Kur’an’a AB operasyonu” haberinden niye rahatsız oldunuz? Haberi iyice okuyanlar bizim Hürriyet’e destek çıkmak gibi bir niyetimiz olmadığını görür. Sorarız size; AB şakşakçısı Hürriyet’in kanatları altında AB “düşmanlığı” yapmamız mümkün mü? Ama anlaşılan sizler, AB aşığı iktidarın kanatları altında AB ile gizli dostluk yapmaktan şikayetçi görünmüyorsunuz


****

Resimleriyle tanınmak isteyen köşe yazarları
Köşe fotoğrafını değiştirmediği için eleşti-rilen biri olarak, bazı köşe yazarlarının fotoğraflarını neden sık sık değiştirdiğini merak ediyorum. Özellikle kimi kadın köşe yazarlarında bu eğilim dikkat çeki-yor: İnsan kendinden de sıkılabilir ve üzerinde bazı değişiklikler yapabilir elbette. Saçlar uzalır, kısalır, rengi değişir, gözlük takılır, çıkartılır vs. Ama her gelişmeden okurun haberinin olması zorunlu mu?
Köşe fotoğrafı değiştirmenin belli sebepleri olabilir: Mesela Ertuğrul Özkök’sünüz ve bıyığınızı kesmenizin bile haber değeri var, değiştirirsiniz. Ya da Ergun Babahan gibi bir sürü kare deneyip hiçbirinden memnun olmamışsınızdır. Hıncal Abi yıllarca aynı Sean Connery pozunda ısrar etti, baktı ki artık Connery’e pek benzemiyor, değiştirdi.
Peki daha yeni, çok yeni isimlerin üç ayda bir
köşe fotoğrafı değiştirmeleri?
Düşündüm ve tek bir cevap geliyor aklıma: Gittikleri yerlerde tanınmak istiyorlar. Ağırlanmak, el üstünde tutulmak, köşe fotoğrafı sayesinde köşe yazarı imtiyazı kullanmak istiyorlar. Dikkat edin, “ağırlanan” köşelerde fotoğraf değişikli çok daha sıktır.
Ancak bilmedikleri bir şey var; köşe yazarını tanıtan fotoğraf değil, yazıdır.
* Oray Eğin / Akşam

***

Güldemir ailesine duygusal sitem
Turgay Ciner tarafından satın alınan Habertürk’ten neden ayrıldığını Posta gazetesindeki köşesinde yazan Hakan Çelik, Güldemir ailesine duygu dolu bir gönderme yaptı. Çelik şöyle yazdı:
Habertürk’ün kurucusu ve sahibi Ufuk Güldemir’i haziran ayında kaybettiğimizde, bu kanalın artık eskisi gibi olamayacağını burada yayın yapan herkes gibi ben de tahmin ediyordum. Ancak beklenen bu değişim benim düşündüğümden daha hızlı oldu. Güldemir’in vefatından sonra kanuni mirasçıları daha önce çeşitli kez görüştükleri Ciner Grubu’na televizyonu satma kararı aldı. Kanalın önünden “My Way” şarkısıyla gözyaşları içinde uğurladığımız bu cesur adamın yoktan var ettiği Habertürk, bugün artık yeni sahiplerinin elinde. Ben Ufuk Güldemir’in iyi geçen yayınların sonrasında bana gönderdiği, “gözlerinden öpüyorum” ifadesiyle biten SMS mesajlarını bile silmeye kıyamıyorum. Hala telefonumda duruyorlar. Eminim ki Güldemir’in kızı, ailesi ve diğer mirasçıları için de kanalı satma kararı çok zor olmuştur.

***

Başbakan’a ikinci uyarı
Sayın Başbakan...
Diyelim ki...
Hasan Doğan’ından Ethem Sancak’ına, Remzi Gür’ünden Akın İpek’ine kadar size yakınlıklarıyla tebarüz etmiş bilumum işadamı arkadaşınız canla başla uğraş verdiler...
Ve parasal yükün büyük kısmını “yabancı ortak” ın sırtına
yükleyip...
Sabah ve ATV’yi satın
aldılar...
Sanıyor musunuz ki her şey fıstık gibi olacak?
Eğer böyle sanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz...

* * *

Sayın Başbakan...
İsterseniz ben size olabilecekleri anlatayım:
Öncelikle...
Bu “ihale” kaçınılmaz olarak tartışmalı hale gelecek ya da getirilecek.
Muhalifler olayı dillerine dolayacak...
CHP’liler önerge üstüne önerge verecek...
Dedikodular alıp başını gidecek... Türkbank örneği dillere pelesenk olacak...
Kısacası...
Mevzu büyüyecek...
Sonra sorular gelecek gündeme...
“Akın İpek kaç para verdi?” diye sorulacak...
“Ethem Sancak’ın payı ne?” diye sorulacak...
“Çalık Grubu muvazaa mı yaptı?” diye sorulacak...
“Yabancı ortak nasıl ikna edildi?” diye bile sorulacak...
Hatta...
“Hüsnü Özyeğin neden ihaleye girmekten vazgeçti?” diye de sorulacak.
Bin türlü komplo teorisi ortaya atılacak...
Yani bir “şaibe” belasının tam içine düşeceksiniz...

* * *

Hadi diyelim ki...
Bütün bunları bir biçimde aşmak mümkün oldu...
Peki hükümetin emrine giren gazete ve televizyonla nereye kadar gidebilir ki?
Muhalif yazarların bulunmadığı, hükümetin her icraatının göklere çıkarıldığı, aleyhte kritiklerin yer almadığı bir yayın organının herhangi bir başarı şansının olabileceğini mi düşünüyorsunuz?
Unutmayın ki...
Muhalefete prim verilmezse...
O kadar paralar verilerek alınan bu yayın organları, çok kısa bir sürede etkisizleşip değer kaybedecektir.
Bu da hem yabancı ortağın, hem de arkadaşlarınızın maddi kayıp içine girecekleri anlamına gelir.
Kısacası Sayın Başbakan...
Yol yakınken, gelin bu sevdadan vazgeçin...
* Ahmet Hakan / Hürriyet

***

Batı ve PKK
Bush yönetimi ile AKP üst yönetimi arasında BOP ve PKK ile ilgili olarak varılan anlaşmalar yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı.
Bir gerçeği unutmayalım;
- AKP’nin 2002 sonrasında iktidara gelmesiyle, ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgallerinin başlamasıyla PKK yeniden güçlendi ve Türkiye’deki silahlı saldırılarını hızla arttırdı.
- İşgal ve AKP iktidarı, aynı zamanda PKK’nin siyasallaşarak Meclis’e girmesini sağladı.
- PKK’nin BOP içindeki misyonu, AKP iktidarı ve Irak’ın işgali ile başarılı bir biçimde öne çıktı.
Karşılığında İstenenler...
ABD, işgalle birlikte tırmandırdığı PKK için bir ara döneme geldi; PKK askıya alınıyor. PKK’yi -şimdilik- frenleme karşılığında ödünler sıralanmaya başladı;
- DTP’nin Meclis’teki yerine dokunulmayacak ve sonuçta PKK siyasallaşacak.
- Barzani yönetimi (Bağımsız Kürdistan) ile resmi temaslar başlayacak.
Gayri resmisi çoktan başladı. İktisadi destekle, AKP Barzani yönetimini daha da güçlendirecek.
Böylelikle, 2003-2007 dönemindeki PKK’yi “tırmandırma operasyonuna” bir süre ara verilecek.
- AKP hükümeti, Barzani yönetimini resmen tanıyarak, Kürdistan operasyonunun önünü açacak, istenen bu.
- ABD ve AB kıskacı içine sokulmuş Türkiye, AKP yönetimi altında BOP’ta adım adım “desteğini” sürdürecek, misyonunu yerine getirecek.
Ve birkaç yıl sonra gerektiğinde, “PKK yeniden çıtayı yükseltecek” ve ABD yeni bir genişleme daha yapacak. O zaman talep, Kürdistan projesi yanında, Ermeni meselesinde veya Patrikhane konusunda olabilir.. hatta Güneydoğu’da özerklik istenebilir. Türkiye’nin ABD ve AB tarafından nereye götürülmek istendiği çok açık olarak ortada;
* Erol Manisalı / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları