Bu kadar basit olamaz!
Peygamber’in irtihâlinden sonra Sekife toplantısından çıkan karar ‘ikinin ikincisi’ olarak Ebû Bekir’i hilâfet makamına getirmişti. Ebû Bekir kendisinden sonra Ömer’i vâsiyet etmiş ve Ömer de yaralandığında ardında altı kişiden oluşan bir şûra bırakmıştı. Şûranın reisi Abdurrahman b. Avf’ın yaptığı istişârelerin neticesi, Müslümanların Osman ve Ali üzerinde oluşmuş mutabakatıydı.
Abdurrahman b. Avf mescidde yapılan toplantıda Ali’nin ve Osman’ın ellerini tutarak evvelâ Ali’ye sordu sualini:
“Allah’ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer’in uygulamalarına tabi olarak hareket edip edecek misin?”
İlmin kapısı Ali, kahramanlığın üzerinde tecessüm ettiği Ali, cesâretini kılıcının keskinliğinde taşıyan Ali, Fâtıma’nın müşvik kocası Ali, Hasan ve Hüseyin’in biricik babası Ali, Peygamberin yatağında düşmanı bekleyen ve bedenini Peygamberin düşmanlarının kılıçlarına kalkan eden sâdık ve fedâkâr Ali, Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikârın Ali’si cevabını verdi:
“Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağım, ancak bunun dışında kendi içtihadlarıma göre davranacağım...”
Abdurrahman b. Avf anı suali Osman’a sordu:
“Allah’ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer’in uygulamalarına tabi olarak hareket edip edecek misin?”
Osman kendisini halife yapacak olan o cevabı verdi:
“Allah’ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer’in uygulamalarına tabi olarak hareket edeceğim.”
Sonrası mâlûm...
Bin beş yüz yıldan fazla bir zaman evvel başlayan ve halen de devam eden bir ayrılığın ilk günüydü o gün...
Üzerine binlerce yanlışın ama binlerce de haksızlığın yığıldığı ve zamanla bu yığının mühimmat ve cephâneye dönüşüp oluk oluk kanların akıtıldığı bir ayrılığın ilk günüydü o gün...
Ali sevgisinin, Ali muhabbetinin içinden Gulat-ı Şia’yı çıkaran bir abesler cangılının ilk tohumlarının toprağa düştüğü bir ayrılığın ilk günüydü o gün...
Peygamber’in yatağına yatarak canını Peygamber uğruna fedâ etmeye râzı olan Ali’yi Peygamber’in tebliğinden ayıran bir Ali sevgisinin, bir Ali muhabetinin mü’minleri bir tarağın dişleri, bir vücûdun âzâları olmaktan çıkarıp, hasım cephelerin tarafeyni hâline getiren bir anlamsız ayrışmanın ilk günüydü o gün...
Ve...
“Ali haklıydı, Muaviye haksız değildi” gibi ‘Altın orta’ adı altında adâlet hissinden mahrum bir denge politikasının adâleti iktidâr fikrine yem ettiği bir haksızlığın doğduğu gündü o gün...
Yezid isminin, taşıyıcısından sonra bir daha hiçbir erkek evlâdına konulmadan bin beş yüz yıldır cezâlandırıldığı, Hüseyin’in Yezid tarafından şehid edildiği Kerbelâ’da, mü’min vücûdunun âzâlarının birbirini katlettiği güne gebe bir gündü o gün...
Mızraklarının ucuna Kur’ân âyetlerini geçirerek “Lâ hükme illâllah” diyenler için Ali’nin, “Bâtılın kast edildiği Hakk söz” dediği bir kanlı paradoksun şifrelendiği gündü o gün...
İsmail ile Yavuz’u cenk meydanında karşı karşıya getiren ve bir birine kılıç kuşanılan savaşların kılıçlarının bilendiği gündü o gün...
***
Ve çok günler geçti o günün üzerinden...
İslâm tarihinin cephâneliği gibi, mühimmat deposu olarak kullanılan bir tarihi kesiti emdi siyâset o günden beridir bir meme gibi, sağdıkça sağdı ve hayat buldu...
Bir kelimenin kökü parçalandı, içinden câmi ve cemevi çıkarıldı, toplanmak yerine ayrılındı, dağılındı...
Birinde alınlar secdeye gitti, diğerinde eller semâya açıldı, dönüldü semahlarla...
“Yemeği yenmez” dendi, “mum söndü” dendi, rezil ve ahlâksız hurâfelerle surlar örüldü Peygamberin ümmeti arasına...
İktidarlar, darbeler hep o fitneden beslendiler yıllardır, asırlardır.
Şimdi...
‘Câmi ve cemevi yan yana’ projesiyle bin beş yüz yıllık problemler çözülmeğe çalışılıyor.
Gönüller yan yana yapılacak iki inşaat ile tâmir edilecek.
Aynı bahçeden içeri girecek ve insanlar yine ayrı yöne doğru yürüyecekler içeride.
Birinin minâresinden ezan okunacak, “Allah u ekber... Allah u ekber...”, diğerinden sazın nağmeleri arasında, “Ali bizim şâhımız Kâbe kıblegâhımız” yükselecek, birbirine karışacak.
Bu kadar kolay mı?
Bu kadar basit mi?
Yan yana câmi ve cemevi inşaatı çözecek mi tarihin bütün kırgınlıklarını?
Eğer öyle ise “Reyhanlı’da ölen vatandaşlarımızın hepsi Sünniydi” dediğiniz Hatay’dan başlayın inşaata.
Eğer öyle ise, Başbağlar’da devam edin inşaata.
Bu kadar basit olamaz!..