Bu işte anayasal yanlışlık var!
Anayasayı değiştiriyorlar. Hem de bu değişimi bir kısmı masaların üzerine abanıp uyuyarak, diğer bir kısmı da birbirlerine sataşarak yapıyorlar. Haklarını yemeyelim, nadiren olsa da değiştirilen maddelerin özüyle ilgili konuşan da yok değil. Muhalefet inadına değişikliğe direniyor, iktidar ise inadına değiştiriyor. Böylece Türkiye, akşamdan başka bir anayasa maddesiyle yatıyor, sabahleyin değiştirilmiş bir başka anayasa maddesiyle kalkıyor. Allah için vekiller yoğun mesai yapıyorlar. Ülke için hayırlı olmasını dilemekten başka bir şey elden gelmez. Başbakan “sürekli devrim” gibi muhayyel iktidarında sürekli anayasa ve sistem değişikliğiyle referandum mesajı vermiş olmaktadır.
Astığın astık!
Öyle ya her şeye kadir bir siyaset için her şeye kadir bir anayasa gereklidir. Ancak bu şekilde siyaset, toplumu yeniden kurgulamak ve dönüştürmek görevini başarabilir. Zira Türkiye’de siyaset hizmet amaçlı değil egemen olmak amaçlı bir paradigmayı esas almıştır. Nitekim Başbakan, 23 Nisan için gerçekleştirilen sembolik törende koltuğuna oturttuğu çocuğa “Artık astığın astık, kestiğin kestik yetki sende” anlamına gelen sözler etmiştir. Bu sözler, Başbakanlık makamının Sayın Başbakan tarafından nasıl göründüğünü göstermesi bakımından önemlidir.
“Hukuk devletinin çöküşü”
Diğer yandan da Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Anayasa değişikliğiyle ilgili olan her kesime hem “uzlaşın” uyarısı yaptı hem de ciddi eleştiri niteliğinde mesajlar vermiştir. Özellikle “Bize ya da ötekine yakın, hâkim ya da mahkeme ayırdının söyleme dönüşmesi, yargının da, hukuk devletinin de çöküş habercisidir”. Başkan Kılıç, bu sözleriyle ciddi bir yaraya parmak basmıştır. Bir düşünün toplumun gözünün üzerinde olduğu bir davada hâkimin biri tutukluyor, diğeri serbest bırakıyor, bir diğeri ise tekrar tutukluyor. Böyle bir durumda geçerli olanın hukuk değil, kişilerin subjektif yargıları ve ideolojik pozisyonları olduğu açıktır. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi Başkanı, “Yapılacak olan değişikliklerin tepkisel düşüncelere dayanmaması ve niteliği farklılaşmış yeni bir tarafsızlık ve bağımsızlık sorunu doğurmaması gerekiyor” diyor ki çok yerinde bir uyarıdır. Ancak uyarı ve açıklamaların iş işten geçtikten sonra yapılmış olması da etkinliğini yok etmiş bulunmaktadır.
Çoğulcu ve çoğunlukçu anlayış!
Haşim Kılıç’ın “Demokratik rejimlerde ‘bir sayı fazla ise hepsi benim’ biçimindeki sayısal üstünlük anlayışı, temel hak ve özgürlük alanında asla geçerli olmayan bir ilkedir.../...Anayasa’da içerik kadar yasalaşma yöntemi de demokratik olmalıdır.../... Hukuk dışına çıkanı kollamak yıpratır” türünden sözleri de not edilmesi gerekecek kadar önemlidir. Bütün bu söylemlere karşın bugün Türkiye’de yıpranmayan hiç bir kurum kalmamıştır. Halkın en güvendiği kurumlar bile planlı bir biçimde yıpratılmıştır. 12 Eylül öncesinde bile bazı kurumlar bu kadar çok kamplaşmamış ve bu denli bilinçli saldırılara muhatap olmamıştı. Kurumların yıpranmasını sağlayan ya da seyredenler, bir dönüp bu durumu eleştiriyorlar. Ortada ciddi bir anayasal yanlışlık yok mudur?