Bu işler ne tuhaf işler!
İçinden çıkamadığım pek çok mesele var. Meselâ şu “Dinlerarası Diyalog” işi. Adam, “Ben senin Peygamberine ’Yalancı’ve Allah (c.c.)’ın kitabı Kur’an’a, ’Muhammed’in uydurması’diyorum, gel seninle dinlerarası diyalog yapalım” diyor, bizimkiler de, “Zâten İslâm da diyalogtan yanadır, neden olmasın!” deyiveriyor ve başlıyor bir “Dinlerarası Diyalog” hikâyesi.
Ben imân ve mantık olarak bu meselenin içinden çıkamıyorum.
Yolcu dolu belediye otobüslerini cayır cayır yakanlara, meselâ Ulus’taki çarşıya girerek üzerindeki C4’leri patlatarak dokuz kişinin ölmesi yüzlerce insanın da yaralanmasına sebep olanlara, raylara yerleştirdikleri patlayıcılarla trenleri raylardan çıkaran, kalabalık yerlere rast gele bıraktıkları patlayıcılarla işinde gücünde mâsum insanları kolsuz bacaksız bırakan katiller için birileri, “Onlar terörist değil!” diyor, biz de, “Ya kim terörist?” diyoruz, “Türk güvenlik güçleri” cevabını veriyor, peki sonra ne oluyor?
Ne olacak o kişiler milletvekili oluyor, Meclis’te en kritik komisyonlara üye seçiliyor. “Peki böyle bir şey ABD’de olur mu, AB üyesi ülkelerde mümkün mü?” diye soruyoruz, “Hayır bu yalnız Türkiye’de olur!” cevabı veriliyor.
İşte ben bunun da içinden çıkamıyorum.
İsrail savaş uçakları Suriye’ye, Türkiye üzerinden bir saldırı gerçekleştiriyor, ya da, saldırdığı Suriye’den kaçarken Türk hava sahasını kullanıyor, üstüne üstlük Türk topraklarına yakıt tanklarını da bırakıyor, yabancı basında İsrail ordusuna Türk hava sahasını kullanma iznini hükümetten gizli olarak Türk Genelkurmayının verdiğine dair haberler çıkıyor, bu haberler Türkiye’de yayınlanan gazetelerde de yer alıyor lâkin, Genelkurmay’ın ağzından bu ’dehşet senaryosu’ ile ilgili tek kelime çıkmıyor.
Ben işte bu işin içinden de çıkamıyorum.
Devletin herhangi biriminde bir Türk-İslâm tarikatına mensup bir kişi görev aldığında bir kesim, Kardak Adalarına Yunan askeri çıkmış gibi tepki veriyor da, aynı mevkiler hatta en kritik ve en zirve mevkilere Mason Locası üyelerinin organize işlerle çöreklenmesine hiç kimse ses çıkarmıyor, hatta bu işler ’iyi işler’ olarak lanse ediliyor. Ve bütün bunlar Atatürkçülük adına yapılıyor. Atatürk, “Defolup gidin Yahudi uşakları” diyerek Mason localarını da kapatmadı mı?
Kapattı.. İşte ben Atatürkçülüğün bu versiyonuna da akıl sır erdiremiyorum.
Türkiye’de görevli elçi ve konsolosları Güneydoğu’yu mesken tutup, “Ey Kürtler Türklerle ayrılıklarınızı derinleştirin, onlardan size fayda yok, böyle yaparsanız biz size her türlü desteği veririz!” diyen ABD, Irak’ın kuzeyinde, Diyarbakır’a kadar topraklarımızdan pay isteyen bir “Güney Kürdistan” kuran, Kekkük ve Telafer’de kelimenin tam anlamıyla bir “Türk katliamı” gerçekleştiren ABD, Mehmetçiğin başına çuval geçiren ve PKK’ya hamilik eden ABD, BOP gereği Türkiye’den birkaç devlet çıkartacağını çizdiği haritalarla deklare etmiş ABD, Lozan’ı değil Sevr’i kabul etmiş ABD “Stratejik ortak” oluyor da, bu ABD’yi bölgeden çıkartmak isteyen İran Türkiye için bir “tehdit” sayılıyor, öyle gösteriliyor.
İsrail, “Nil ile Fırat arasını Tanrı bana verdi, bir gün buraları mutlaka alacak, Arz-ı Mevu’da kavuşacağım” demiş, bunu değişik cümlelerle en yetkili ağızlarıyla açıklamış, yetmemiş, Siyonizm’in Osmanlı’nın çöküşünde oynadığı rol apaçık ortadayken, ve dünkü Osmanlı tebası Filistin halkına Hitler’in Yahudilere yaptığından bin katını revâ görürken, bu ülkenin uçakları Türk hava sahasını niye savaş kabiliyetlerini geliştirmek için kullanır; Türkiye’nin bundan çıkarı nedir, benim buna hiç ama hiç aklım ermiyor..
“Hepimiz Ermeni’yiz” diyenler alkışlanıyor, “Hepimiz Rumuz!” diyenler demokrat ilân ediliyor, sırtları sıvazlanıyor lâkin, “Hepimiz Türk’üz!” diyenlere “ırkçı” deniyor, “kafatasçı” yaftası yapıştırılıyor; benim buna da aklım ermiyor.. Tutsam bu köşeye bir “Aklımın almadıkları” listesi yapsam inanın günler sürer. Meselâ Fatih’ler, Kanuni’ler “Kan verip toprak almakla” övünürlerdi, ne oldu ne değiştiyse, Erdoğan’lar, Unakıtan’lar, “Toprak satmakla övünür, millet de onları alkışlar” oldu: benim bu işlere nasıl aklım ersin! Bu ülkeye ne oldu böyle?
Bu işler ne tuhaf işler!