Bu fotoğraf da karanlıktı

Yıllardır, yazarlarından, Soroscular ve CIA ajanlarıyla gizli buluşmalarını açıklamalarını istemeyen Ertuğrul Özkök, Can Paker Doğan Grubu’nu hedef alınca, Açık Toplum Enstitüsü’ne şeffaflık çağrısı yaptı
Soros destekli Açık Toplum Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker, düzenlediği basın toplantısında, Doğan Grubu’na verilen cezayı kınamayınca, Ertuğrul Özkök açtı ağzını yumdu gözünü.
Açık Toplum Vakfı’nın ne “kapalılığı” kaldı, ne “kör”lüğü, ne “sağır”lığı.
“Bizim ” açık toplumun “ kulakları var işitmez, gözleri var görmez... Yani öyle bir açık toplum ki, basın özgürlüğü olmazsa da olur” dedi dünkü yazısında.
Robin Williams tonundan “Gooood Morninnnng Mr. Özkök”
Yıllardır aklın nerdeydi?
Adı Açık Toplum olan bir kuruluşun kapalılığından bu kadar rahatsız oluyorsan; Doğan Grubu bünyesinde çalışan Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın Soroscu Can Paker’in ve büyükelçi görünümlü CIA ajanlarının da bulunduğu gizli yemeklere iştirakından neden rahatsız olmadın. Yeniçağ bu buluşmayı deşifre edince, neden en azından köşenden, “şeffaflık” konusundaki hassasiyetini paylaşmadın?
Soros’dan gelen milyon dolarları neden sormadın hiç?
Haber Koordinatörün olan Eyip Can söz konusu vakfın Danışma Kurulu’ndaydı. İstesen, üstü “kapalı” kalan bütün sorulara “açık”lık getirirdi herhalde...
Nerde bir seçilmişler toplantısı varsa, siyam ikizleri gibi oracıkta bitiveren Çandar ve Cemal, Doğan Grubu’nda hem yazıyor, hem program yapıyor...
Soros’un vakıf yötecilerinden Şebnem Karauçak, Doğan Grubu bünyesinde çıkan Kriter dergisinin Yayın Yönetmeni...
Paker’in danışma kadrosundaki Eyüp Can, yıllarca Referans’ı yönetti, Hürriyet’te yazıyor...
Açık Toplum Enstitüsü’nün vakıflar ağı aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarına akıttığı paranın “kamuoyu oluşturma”da kullanıldığı bilindiği halde, en iyi kamuoyu oluşturma aracı olan medyanın kapılarını sonuna kadar bu kadrolara açacaksın...
Sonra da kuyruğuna basınca “şeffaf ol” diye hezeyana başvuracaksın...
Siz de biraz şeffaf olun Sayın Özkök! Hem şeffaf, hem samimi...

* * *

AKP’ye misyonunu tamamlatacaklar
Süreç nasıl da tıkır tıkır işledi. İşliyor... Kurgu şahaneymiş. 28 Şubat süreci farklı mıydı? Veya 27 Nisan e-muhtıra?
Yüksek yargı mensupları susamadılar... Bekleyemediler... Birilerinin kendilerinden beklediği ’refleks’i gösterdiler. Büyük bir tuzağa düştüler. Şimdi toplumun bir kesimi yapılanların hukuka müdahale olduğuna inanıyor.
Kurgu şöyle: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı AKP’ye kapatma davası açacak. Yargıyla yaşanan bu derin kriz, usulsüz telefon dinlemeleri, TSK’ya yönelik asimetrik psikolojik harekat bu davanın temel argümanları olacak. Daha mühimi Anayasa Mahkemesi’nin AKP aleyhine aldığı karar temel delil olarak sunulacak. Yani AKP’nin ’Laiklik karşıtı odak olması’ kararı.

Erken seçim istiyorlar
Peki, hukuki süreç bu şekilde yürümeye başlarsa ne olur?
Ne olacağı açık: AKP kapatılır ve birçok isim siyasi yasaklı olur. Bu ne demek? Şu demek: İçeride işsizlik rakkamları ve ekonominin hali... Dışarıda İran sorunu, Kıbrıs, Ermenistan ve küresel ekonominin hali... Tüm bu veriler negatif. Yani zaman AKP’nin aleyhine işliyor ve misyon tamamlanamadı. Kürdistan’ın güvenliği meselesi, TSK’nın yeni tanımı gibi temel başlıklarda henüz somut sonuç yok. Bir koalisyon süreci çok zora sokabilir. Yani ’Batı’açısından AKP iktidarının devamı elzem.
Bu şartlarda devam ancak ’mağdur edilen AKP’nin ’millete’ gitmesiyle sağlanabilir. Yani? Yanisi şu... AKP derhal erken seçim kararı alacak. Ve meydanlarda, gazetelerde, ekranlarda bangır bangır ’Ergenekoncu ordu, Ergenekoncu yargı’ teraneleri dinleyeceğiz.
l Serdar Akinan / Akşam

* * *

Cumhuriyet’in tarihi kavgası
Ne kadar ağır tahrikler yapsalar da, ne kadar sinsi vuruşlarla gelseler de; yarın bir gün bir özel yetkili savcı Genelkurmay Başkanı’nı “tutuklamaya” kalksa bile (bu gidişle o ihtimal bile vardır) ordu darbe yapmayacak!
Bu tarihi bir kavga!
“Birinci Cumhuriyeti yıkmak ve Türkiye’yi bölmenin altyapısını hazırlamak isteyen ikinci Cumhuriyetçilerin halkın seçimlerde göstereceği kararlı tutumla tarihin çöplüğüne atılacağı güne kadar” demokrasiden, hukuktan sapmadan bu kavga devam edecek.
Bu, savcılar kavgası değil. İktidar kavgası da değil.
Bu, arkasına “laiklik ve bölünmez bütünlüğü” almış birinci Cumhuriyetçilerle sırtlarını tarikatlara, bölücülere, devletin kasasına yedek anahtar uydurmuş iktidar yandaşı cemaatlere, ABD ile AB’ye dayamış olanların kavgası, kapışması, demokratik boğazlaşmasıdır.

Siyasi ömrü kısaldı
Arkasına cemaatleri, tarikatları, bölücülüğü, ABD’yi ve AB’yi almışlar; “orduyu darbe yapma tuzağına çekecek, yargıyı ise AKP’yi kapattıracak kararları almaya zorlayacak” sinsi gazaplar yükseltiyorlar.
İktidar partisi AKP, orduyu darbe yapmaya, yargıyı da partiyi kapatmaya zorluyor.
Buradan mağduriyet üretip, “Bak darbeci bunlar! Bak halk iradesine karşı bunlar! Bak jakoben bunlar! Bak Kemalizmin deli gömleğini Türkiye’ye yeniden giydirmek için yine darbe yaptı bunlar” deme imkânı kazanarak, siyasi ömrünü uzatmak istiyor.
l Necati Doğru / Vatan

* * *

Demagojiyi bırak paradan haber ver
Demagojiyi bırak... TMSF’nin elindeki CİNE 5’ten kaç para aldığını açıkla.
O para halkın parası. Paramızın nereye, nasıl harcandığını sormak hakkımız.
Sabahattin Önkibar’ın yazdığı 50 milyar lira yanlış mı? O zaman doğrusunu açıkla.
Dürüstlük, onur, haysiyet bunu gerektirir.
Hem siz ailece Hazine’den geçinmeye karşı değil miydiniz?
Odatv.com’da da dün sana yönelik meraklı sorular vardı. Onları da buraya iliştirelim:
“Aldığı paralar açıklanamayacak kadar çok mu?
Peki, bu kadar çok para 20 yıldır aynı cümleleri eden bir kişiye niye verilir?
‘Kullanılmışlık’ konusunu bu kadar sık telaffuz eden biri hiç mi aynaya bakmaz.’ l Melih Aşık / Milliyet

* * *

‘Darbe görmesek inanacağız...’
Urfa milletvekili Ali Saip Ursavaş, Atatürk’e suikast girişiminden yargılanır. Atatürk davaya önem vermektedir; her duruşmadan sonra Adalet Bakanı Şükrü Saracoğlu’yla birlikte savcıyı kabul eder, bilgi alırmış. Her görüşmeden sonra da “Meslek görevin neyi emrediyorsa onu yap!” dermiş...
Atatürk, bir gün Baha Arıkan’ı Karpiç’e çağırır, masada yer verir, sonra sorar: “Ali Saip davasının sonu ne olacak?
Başsavcı “Mahkemenin sonunu beklemek gerekiyor” der demez, Atatürk kızar: “Mahkemenin kararı ne demek? Mahkemeyi de kapatırım, hâkimleri de, seni de atarım.”
Başsavcı ayağa kalkar: “Atatürk’üm, mahkemeyi de kapatırsınız, hâkimleri de, beni de atarsınız, ama tarihe adınız Mustafa Kemal olarak geçmez.”
Arıkan anılarında (İş Bankası Yayınları) Atatürk’ün tepkisini şöyle çizer: “...çocuk, ben senden bunu bekliyordum, dedi.”
İkinci olayın tanığı avukat Turgut Kazan’dır, yıl 1989: “Bir sabah Sultanahmet Adliyesi’ne geliyordum, baktım, yargıç ve savcılar kapıda bekliyor. Korktum, bir şey mi oldu? Bakanla müsteşar gelecek, dediler. İkisini karşılamaya gelenler arasında duruşmalarını bırakan hâkimler bile vardı. Tüm meslek hayatımda böyle bir şey görmedim.”
Yargı darbesiymiş! Sanki yeni! Yargıtay başkanlarından birinin, “Hâkimler, cüzdanları ile vicdanları arasında kalmıştır” demesi darbe değil miydi?
l Hasan Pulur / Milliyet

* * *

Oooo kimler varmış, kimler!
Cumhuriyet muhabiri Fırat Kozok, dün, kurumdan yeni bir “kadrolaşma” haberi verdi. Kozok’un haberine göre, Euronews’e ortak olan TRT, bu kanala da yandaş medyadan transfer yapmayı ihmal etmedi. Cumhuriyet muhabiri, Euronews’in kadrosuna ilişkin yaptığı araştırmanın sonucunu, “TRT kadrolaşması artık sınırı aştı” ifadesiyle özetledi.
Başta Türkçe bölüm şefi Ali İhsan Aydın olmak üzere, aralarında Yasin Tuncer, Faruk Can, Mustafa Bağ, Ali Çimen, Bahtiyar Küçük, Zeki Saatçi, İlker Özyaşar, Yalçın Ademoğlu ve Özgür Zentürk’ün de bulunduğu birçok isim, aynı altyapıdan gelme. Transfer edildikleri kurumlar ortak. Kozok haberinde, Özgür Zentürk’ün AKP MKYK üyesi Ayşe Böhürler’in eşi Fatih Böhürler ile şirket ortağı olduğunu da yazmış. Böhürler’in adı, İstanbul 2010 için “kayırılan” proje sahipleri arasında da geçmişti.
Euronews Türkçe’nin açılışında, kanal için “kendi ölçütlerine göre” kadro oluşturacaklarını söyleyen TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in “ölçütü” nün ne olduğu, bu haberle bir kere daha anlaşıldı...

* * *

GÜNÜN SÖZÜ
Yargıya müdahale ederken “yakalanan” iktidar yargı reformu yapacakmış.
En iyisi bir “Savcıları Ayarlama Enstitüsü” kurmak...
l Gülhan Elmas

* * *

Özel yetkili Tanzanyalı konuk
Saat 10.30: Çankaya Köşkü’nde Tanzanya Cumhurbaşkanı Jakaya Mrisho Kikwete onuruna 21 pare top atışı yaptırıyordu.
Saat 10.45: Çankaya Köşkü’nde, Swahili dilinde “mungu ibariki Africa” tabir edilen, “Tanrı Afrika’yı korusun” mealindeki Tanzanya milli marşı çalıyordu.
Saat 12.15: Çankaya’da Tanzanya’yla “stratejik ortaklık” anlaşmaları imzalanıyordu.
Saat 15.30: Başbakan, başbakanlık konutunda, Tanzanyalı Kikwete’yi kabul ediyordu.
Saat 16.30: TBMM başkanı, Tanzanyalı Jakaya Mrisho Kikwete’yle görüşüyordu.
Saat 17.00: Hadi cümleten gözünüz aydın, Tanzanya’ya vize kalktı.
Saat 19.30: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olağanüstü toplantı halinde bulunduğu dakikalarda, bizim cumhurbaşkanı, Erzincan tulumu, Erzurum cağ kebabı ve Kayseri mantısından oluştuğu tahmin edilen mönüyle, Tanzanyalı Jakaya Mrisho Kikwete onuruna yemek veriyordu.
Resmi program böyleydi. Benim bu trafikten anladığım şu... Sanırım, Tanzanyalı Jakaya Mrisho Kikwete, özel yetkilerle donatılarak, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı yapılacak.
l Yılmaz Özdil / Hürriyet

* * *

MİNİ YORUM
Böyle sevinç olmaz

Son birkaç gündür “yandaş medya” genellemesi çerçevesinde anılan gazetelerin manşetlerine bakıyorum. Bunu “taraf” olma hatasına düşmüş bir gazetenin, kendi cephesi adına duyduğu “sevinç”, “coşku”, “zafer sarhoşluğu” olarak tanımlamak çok güç. Özenle seçilen ifadelerin tümü aşağılamaya yönelik. Sarsmaya. Bu duygunun adı ancak “kin” olabilir; bulduğu ilk delikten sızıyor işte....

Yazarın Diğer Yazıları