Bu da yaşamak mı?
‘Bütün dağları ben yarattım’ havasındaki, iktidar sahiplerinin kulağına küpe olsun...
ÜLKENİN birinde her şeyin iyi gittiği zannediliyormuş... Halkın çoğunun hayatından memnun olduğu belirtiliyormuş ama muzır gazeteciler hep tersini yazıyorlarmış...
Hele bir gazeteci varmış ki, Başbakan’ın “ak” dediğine “kara” diyor, onu ifrit ediyormuş...
Mesela Başbakan “Sevgili hanım kardeşlerim, bir başbakan olarak konuşmuyorum, bir dertli kardeşiniz olarak konuşuyorum. Düşmanlarımız, nüfus kontrolü ile milletimizin kökünü kazımak istiyorlar. Her bir kadınımız en az üç çocuk yapmalı. Çocuk berekettir. Onu da bilmeniz lazım. Benim dört çocuğum var. Memnunum. Keşke beş-altı tane olsaydı. Hepsi de bereketiyle geldi” dedikçe, hınzır gazeteci kıs kıs gülüyor, Başbakan’ı daha da sinirlendiriyormuş...
Münafık gazeteci şöyle diyormuş:
“İyi ama Başbakanım, her çocuk, sizinkiler gibi bereketiyle gelmez ki... Her çocuk, sizin çocuklarınız gibi bursla okuyamaz, sünnet düğünlerinde altınlarla donatılamaz, biraz büyüyünce gemicik sahibi olamaz ki... Her çocuk bereketiyle gelseydi, ülkede 19 milyon aç insan olur muydu? Niteliksiz kişilerle nüfusumuz artmış, ne fayda? Çocuk doğurmak kolay. Onlara okul açmak, öğretmen bulmak, eğitmek, büyüdükleri vakit iş bulmak gerek... Bugün hayata atılan her 3 gençten 2’si işsiz... Ülkede 19 milyon aç insan var. Kuru kalabalıklar ne işe yarar ki?”
Başbakan bunları duydukça daha da kızıyor, küplere biniyormuş...
Sonunda Başbakan, kendisine inanmayan, münafık gazeteciye başarısını ispat etmeye kalkmış...
Her gün aleyhinde yazan ve sert eleştirileriyle kendisini çok hırpalayan münasebetsiz gazeteciyi yanına alıp, meydanda biriken büyük kalabalığı gururla ona göstermiş:
“Bak, görüyor musun, halk beni ne kadar seviyor? Başarısız olsam, bu sevgi seline mazhar olabilir miydim?”
Gazeteci, inanmadığını anlatmak isteyen bir gülüşle dudak bükünce Başbakan fena halde bozulmuş:
“İnanmıyorsun ama bunu sana ispat edeceğim! Nasıl kanıtladığımı şimdi gözlerinle görecek, benden özür dileyeceksin!”
Derhal halk arasından bir adam çağırmış:
“Buraya gel! Benim için canını feda eder misin?”
Adam duraksamadan cevap vermiş:
“Ederim Başbakanım!”
“O halde kendini şu balkondan
aşağıya at!”
Adamcağız, hiç tereddüt etmeden kendini balkondan aşağıya atmış...
Fakat münafık gazeteci yine inanmadığını gösteren bir şekilde gülümsemiş...
Başbakan, buna daha da içerlemiş, bir başka adam çağırıp ona da aynı soruyu sormuş. Az sonra ikinci adam da kaldırıp kendini balkondan aşağı atmış...
Fakat gazeteci bir türlü inanmış görünmüyor. Dudaklarında hep aynı gülümseme var... İnsanı çıldırtır onun bu alaycı tavrı...
Başbakan, öfkesinden kan tepesine çıkmış bir halde bir adam daha çağırmış. Bu adam da kendini balkondan aşağıya atmak isterken, gazeteci birdenbire adamın kolunu tutmuş:
“Dur arkadaş, söyle bunu niçin yapıyorsun?” Adamcağız, yüzü sapsarı kesilmiş halde, bir gazeteciye, bir Başbakan’a bakmış ve şu cevabı vermiş:
“Böyle yaşamaktansa ölmek daha
iyidir!”
* Rahmi Turan / Hürriyet
++++++
RTÜK’ün ayrıcalıklı kanalı Meclis TV
Yayınlarında “lan” hitabının kullanılmasına en çok izin veren televizyon kanalı hangisi?
En çok hangi televizyonda insanlar birbirine “be” diyor?
Hangi kanal hem de canlı yayında açık açık küfür yayınlıyor?
Karate filmleri bile Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından şiddet içerdikleri gerekçesiyle yayınlanamazken, hangi televizyon kanalı neredeyse 10 günde bir, birbirinin üzerine yürüyen, tokat atan, yumruklaşan, hatta linç etmeye kalkışan adamların görüntülerini makaslamaya bile gerek duymuyor?
Ben söyleyeyim: Meclis TV!
RTÜK Başkanı’na çağrıda bulunuyorum:
Meclis TV de sonuçta bir televizyon kanalı...
Şiddet ve küfür içeren yayınlara yer veren televizyon kanallarına uyguladığınız tüm yaptırımları, hiç bir ayırım gözetmeksizin bu kanala da uygulamalısınız...
Halkın gözü önünde seviyeyi düşüren bir kurum; “Meclis” bile olsa, kınanmalı...
RTÜK’ün televizyonları izleyen görevlilerine talimat verin; Meclis TV’yi de takibe alsınlar...
Çünkü “Meclis gündeminden haberdar olalım” derken, çocuklarımıza rezil oluyoruz!
* Mustafa Mutlu /Vatan
++++++
Oradan göremezsin
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Batı medeniyetinin ürettiği yeni yaşama biçiminin ve siyasi rejimin savunucusu olan kemalizm
(devleti kuran iradeyi kasıtla yazmış), bugün Batı’nın değerlerine karşı. Bu paranoya derecesindeki savunmacı görüşün çok önemli bir eksiği var. Eylemciliğini dayandıracağı ideolojiden yoksun.
* Etyen Mahçupyan / Taraf
Cumhuriyeti kuranlar ’çağ’daş yaşamın savunucusuydu. Muasır medeniyetin. Batı’nın bugün Türkiye’ye lütuf gibi sunduğu manda ve himaye ile mücadele ederek kuruldu cumhuriyet. İdeolojisi Türk Milliyetçiliği idi, Mahçupyan’ın baktığı yerden pek gözükmez ama ideolojisi var bu milletin ancak iktidarın adli-ekonomik-sosyal-siyasi-bürokratik baskıları ile eylemciliği törpülenmekte.
++++++
Tez elden cevap
Türkiye’nin mahkemeleri halkın iradesine saygı göstermeli başlıklı yazıda Parris, Bush yönetimini kapatma davası konusunda daha aktif olmaya ve tavır almaya davet ediyor.
Anlaşılan “düşman medya yazarlarının, Lagendik, Barroso ve Rehn’den sonra Parris’in de ağzının payını vermeleri gerekiyor!Bekleyip görelim.
* Ergun Babahan / Sabah
Güngör Mengi seni bekletmek istememiş. Ama sen de bu sorunun cevabını geciktirme:
Amerika’da seçilmişlere kanunları çiğneme ruhsatı mı veriyorlar?
++++++
La havle...
Bu nasıl ‘KürŞat’?
Kaç Türk kürtçe kurslarna kayıt yaptırdı? İki hatta üç yabancı dil olmadan olmaz denilen bir zamanda Kürtçe’nin de bu diller arasına girmesinde fayda yok mu?
* Kürşat Bumin / Yenişafak
Yaaa ne demezsiniz!.. Ne akademik araştırmalar yapılır. Uluslararası ilmi çalışmalarda ülkemiz ne güzel temsil edillir. Bu dille tutulmuş ne çok arşiv vardır... Dünyayla anlaşabilmemizi sağlayacak en yaygın ortak dil de zaten kürtçe değil mi?
++++++
Bir de Milliyetçilere komplo teorisyeni derler
Al sana paranoya
AKP kapatma sürecine Şemdinli’de yaptığı hata nedeniyle geldi...
* Mehmet Altan / Star
Fillere, kalelere, atlara, vezirlere sahip bir orduya hukuk piyonlarıyla savaş açmak adamı mat eden bir hatadır.
Ama AKP’yi bu sürece efelenmeleri, gafları, potları, dillerinin kemiksiz salvoları, bir kollarıyla “milli görüş gömleğini çıkardık” derken, işgüzar bakan ve vekillerinin ağızlarında ıslanmayan baklalarla, milli görüş cüppesi giymeye hazırlanmaları... getirmemiş miydi?
++++++
“AK” saray
Binlerce kişi hastanede orada.
İshalden.
Belli ki, suya kanalizasyon karıştı.
Belediye “spekülasyon” diyor.
Valilik psikolojik olduğunu söylüyor.
Sağlık Müdürü “grip” teşhisi koydu!
Bakıyorum, belediye seçiminin sonuçlarına... “Ak” saray yüzde 44 oy vermiş “Ak” Parti’ye... Genel seçimin sonuçlarına bakıyorum... “Ak” saray yüzde 64 oy vermiş “Ak” Parti’ye...
Pancarı geberttiler.
Haciz yağıyor...
Gübreye bindi.
Mazota bindi.
Tarlalar sürülemiyor.
İzlenen IMF politikalarının en büyük mağdurlarından biridir, Aksaray.
Ama önce yüzde 44 oy verdiler, sonra, izlenen politikaları o kadar beğendiler ki, verdikleri oyu yüzde 64’e çıkardılar...
Şimdi, hastanede ağlıyorlar.
Dolayısıyla, teşhisim şu:
“İdrak” yolları enfeksiyonu olabilir!
Bi de ona baktırın.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Türkiye’ye hoşgeldiniz
Taraf Gazetesi, tam sayfa araştırma yayınlamış. İmza Prof. Dr. Kemal Karpat. Sosyal bir olay, incelenmeye değer bir “case” (halka işte bu kadar yakınlar) olarak gördükleri MHP’yi analiz etmiş. Çarşaf gibi yazılardan sonra varılan nokta şu: demek ki bu partinin savunduğu fikirleri tutanlar var!
Keşfe bakın. “Uyan da kavağa gidelim” mi desek, “Hocam (ünvanına saygıdan) uzaydan mı geldin?” diye mi sorsak bilemedik. Oy oranının en düşük olduğu dönemlerde bile gündemi yönlendirme ve yönetme kabiliyetine sahip olmuş, Türkiye’nin en köklü iki partisinden biri olan MHP’nin, hele de son dönemde bir kere iktidar ortağı olduğu, halihazırda da mecliste bulunduğu düşünülürse, “demek ki taraftarı var” kabulüne ermek için fazla geç kalmadınız mı?
++++++
Günün SORUSU
Tayyip Bey siz dört yerine altı çocuk dileğinizi Emine Hanımefendiye de açtınız mı?
* Hakkı Devrim
++++++
MİNİ YORUM
Konuşturmasakta mı saklasak?
Hasan Cemal, ‘gençler konuşmasın diye 19 Mayıs’ta kimse koltuklarını onlara vermez’ demiş. Başbakan koltuğuna oturtulan ortalama bir üniversitelinin söyleyeceklerini düşündüm. Özellikle, devletten alınan kredi oranında AB’ci, ABD’ci, AKP’ci olmaya müsait vakıf üniversiteleriyle, “tarihle yüzleşmek” serüvenine kapılıp, geçmişlerini “karalama defteri”ne çevirmiş çok genç tanıdım. Ve onları iktidar kokan gazetelerde oynadıkları köşe kapmaca arası ‘Pamuk’ misali eğiten çok “akademik dev” gördüm. Belki de susan gençlere bakıp umudumuzu korumak, konuşmalarıyla yaşayacağımız hayalkırıklığına yeğdir.
* Selcan TAŞÇI