Bu cerrah da çok iyi ama muhalif be kardeşim!

Herhangi bir olay, durum, kişi karşısında suçlamaktan yargılamaya, hatta yargısız infaza kadar her şeye başvurup da, yapmayı akıl ettiğimiz son şey bile değil belki "anlamaya çalışmak".

Bu sebepten dolayı olmalı, özelde doktorların, genelde sağlık çalışanlarının, Covid-19'la mücadeledeki rolünü de, yükünü de gram anlamıyoruz.

Ne kadar farkındayız? Yahut niçin bu denli farkında olamıyoruz; kapılarında yığılmış haldeki binlerce, onbinlerce hastaya karşı ellerindeki tek "şey", teşhis şu anda.

Henüz önleyici/koruyucu bir aşısı bulunmayan, ilacı, dolayısıyla da tedavisi bulunmayan bir virüsü tedavi etmelerini bekliyoruz, dahası yok etmelerini, "nasıl" diye kafa yormadan ve kendi canları pahasına.

Virüsü kapmaları halinde, kendilerinin iyileşip iyileşemeyeceğine dair de hiçbir fikri bulunmayan -çünkü her bünyede farklı ve sürpriz tepkilerle karşılanıyor virüs- bu insanlar, gelinen aşamada artık gayri insani koşullarda, çalışamıyorlar bile, sadece "çabalıyorlar".

Ölüyorlar; ötesi var mı?

***

Uzayan test kuyrukları, özellikle büyükşehirlerde hastanelerin doluluk oranları, yoğun bakımda yatak bulamama sorunsalı; çemberin bu denli daraldığı bir ortamda her birimiz için birer yakınma ve eleştiri konusu. Velakin; bu durumun sonuçları nasıl bir akıl, mantık yahut vicdanla sağlık çalışanlarına faturalandırılabilir?

Bu faturanlandırmaya, yalnızlaştırmaya, ötekileştirmeye karşı "isyan"larına nasıl böyle sağır kalınabilir yahut esası çarpıtılabilir?

***

TTB yönetiminin kimi çıkışlarına çok ciddi eleştiriler getirmiş biri olarak soruyorum:

Sırf, korona yayılımının "suçunu vatandaşa, yükünü hekimlere ve sağlık çalışanlarına" yükleyen kafaya itiraz ettikleri, sağır sultanın bildiği "yönetememe" halini yüksek sesle dillendirdikleri için, TTB'nin kapatılması nasıl gündeme getirilebilir?

Ölen meslektaşları için tuttukları "yas", nasıl, bir düşmanlaştırma gerekçesine dönüşebilir?

Zil takıp göbek mi atsınlar!

***

Başta doktorlar hepimizin canımızla uğraştığı bir anda böyle bir polemiği başlatan ve alkışlayanlar, Türkiye'deki doktorların -üstelik bir kısmının hiçbir mecburiyetleri bulunmadığı halde- yüzde 88'inin TTB üyesi olduğunu biliyorlar mı?

Zaten çoktan başlamış olan meslekten tepki istifalarının ve emekliliklerin doğurabileceği sonuçları öngörebiliyorlar mı?

İçinden geçtiğimiz "hayati" süreçte bir tek doktorun dahi kaç kişinin nefes alıp vermeye devam edebilmesine tekabül ettiğini hesaplayabiliyorlar mı?

***

Dönem dönem yönetime gelmiş kimi isimlerin olabilir ama TTB'nin "kurumsal" varlık amacı ne iktidar karşıtlığı, ne rejim düşmanlığı, ne terörist sevicilik, ne bölücülük değil!

TTB, "Halkın sağlığını korumak, geliştirmek ve herkesin kolay ulaşabileceği kaliteli ve uygun maliyetli sağlık hizmeti için çalışmak, Meslek ahlakını en iyi şekilde korumak, Tıp eğitiminin her alanında söz söylemek, Hekimlik mesleğinin çıkarını her platformda dile getirmek, Mesleğin, üyelerinin maddi, manevi haklarını korumak" üzere teşkilatlanmış bir yapı.

Hangisi sakıncalı?

Böyle bir yapının, kuruluş amaçlarının dışına çıkmadan faaliyet göstermesini sağlamanın onca yolu varken, üstelik de sağlık çalışanlarının bir, bütün ve moralli olmaya en muhtaç olduğu günde bölmeyi, parçalamayı, kapatmayı gündeme getirmenin kime, ne faydası var?

Alternatif barodan ağzınız yanmamış gibi şimdi de alternatif tabip odaları mı açmayı deneyeceksiniz?

Ayrıca avukatlar gibi değil ki, doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının TTB dışında zaten "ideolojilerine uygun" sendikaları; yani "ayrı STK'ları" var !

Bu nasıl bir fitne; "bu cerrah çok iyi ama sol görüşlüymüş; beni diri diri doğrarsa" şüphesi mi düşürmeye çalışıyorsunuz hastaların içine; "bu onkoloğu da pek övüyorlar ama başörtülü" ayrımı mı başlasın mesela?

SORU-YORUM

Bir siyasinin kendinde, Meis'in İtalyanlara verilmiş olmasından yakınabilme hakkı görebilmesi için, en azından Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Ardıççık gibi adalarımızın işgaline göz yummamış olması gerekmez mi?

Enkaz…

Anadolu Ajansı'nın Editör Masası'na konuk olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Giresun'daki enkaz kaldırma çalışmalarını anlatırken fark ettim; yerleşim alanlarımızı "enkaz"a dönüştürmeyecek, bütün politikalarını buna göre belirleyecek, önlemlerini bu göre alıp tavizsiz uygulayacak, ihalelerini buna göre düzenleyecek, imar planlarını buna göre şekillendirecek bir yönetim anlayışına nasıl hasretiz…

Yazarın Diğer Yazıları