Bu bir "vefasızlık" yazısıdır
Vefa denen şey nedir? Yalnızlığımızın son buluşu mu, renk karmaşasının çözülümü mü, yoksa İstanbul’da bir semt mi?
Ya binlerce yıllık tarihimize bakışımızdaki aldatmacalı yaklaşımlar...
Sahte gülücük dağıtan yüzler, sonu bir türlü gelmeyen evcilik oyunları, romantik düşlerle kaybettiğimiz onca zaman kahrediyor
insanı.
Ve zaman akıp geçiyor, giden gidiyor.
Atışmalar iftiraya, kardeşlik ise düşmanlığa sürükleniyor. Üstelik hepsi kişisel dürtülerimizin bir sonucu olarak fotoğraf albümüzdeki değişmeyen yerini koruyor. Peki benim ya da sizin gitmeniz karşısında, kaybolan milli değerler kümesini nereye oturtacağız, söyler
misiniz?
Ruhumuzun derinliklerinde gizlediğimiz geri dönüşüm sepeti daha kaç ülküyü tarihe gömecek?
Allah aşkına neler oluyor böyle? Birileri egolarını tatmin edecek diye geçmişe saygı ve sadakatı ayaklar altına almak hangi meşru temelle açıklanabilir.
Hani “koca yürekli adamlar”... Canını ortaya koymuş, yeri gelmiş ailesiyle vedalaşmış, geleceğinden vazgeçmiş ve bunu yaparken hiçbir karşılık beklememiş, fakat gün gelmiş istenmeyen adam olmuş. Dürüst ve fedakâr olduğu mu, yoksa yalnızca bu ülkeyi ve davasını düşündüğü için mi?
Sayılarını bile bilmiyorum. Çünkü hepsi aynı süzgeçte değerlendiriliyor. Şimdi ne yapıyorlar acaba. Yaşadıkları onurlu geçmişin izleri bir hayal kırıklığına dönüşmüş müdür? Ne arayan var ne soran...
Fikirleri düzene karşı duruş gibi değerlendiriliyor. Oysa, bilmedikleri şey düzenin onların ideallerine karşı duruyor olması. Peki ne değişti de bunca onurlu insan yaşamdan koparılmaya çalışılıyor. Daha evvelden yaşadıklarını bir kalemde çizen kim ya da kimler? Kimse düşünmüyor mu? Aklınıza hiç mi gelmiyor? Galiba “onları” en iyi yaşayanlar anlayabilir. Çünkü sloganik betimlemelerle tarihe atıfta bulunmak kolay.. Peki ya sahip çıkmak... Hepsinden daha onurlu ve vazgeçilmez
değil mi?
Geçmişe sımsıkı bağlı olsak böyle mi olurdu. Oradan bir ışık yakıp geleceği aydınlatsak bugünlerde üzerimizde gezinen karanlığı aydınlatamaz mıydık?
Yahu ben ne diyorum ki... Hiç işte, sadece içimdeki vefayı sorguluyorum. Lakin anladım ki ortada ne vefa var, ne de geçmişe saygı.
Olan şey; makam, mevki telaşı...
NOT: Yakında Ahmet Yesevi Türk-Kazak üniversitesi hakkında geniş ve çarpıcı incelemelerimi ve bütün gerçekleri kamuoyu ile paylaşacağım. Konu ile ilgilenen herkesin Üniversite hakkında her türlü bilgi, görüş ve önerisini kzorlu77@gmail.com mailto:kzorlu77@gmail.com adresine bekliyorum...