Bu bir ihbardır!

Başına geleceklerden Fehmi Koru sorumlu
Yeni Şafak’ın çift kimlikli yazarı “ayağını denk al, yeni dalga seni de almasın” köşesinde bu kez de İ.Ü. Rektörü Mesut Parlak’ı hedef aldı

Fehmi Koru “Burada kürsüye çıkıp kimseye politika yaptırmam” diyerek Cumhurbaşkanı ve Başbakanı İstanbul Üniversitesi’nin açılış törenine davet etmeyen Prof. Mesut Parlak’ın ’adını bir kenara yazdı’.
Koru’nun “Unutulmaz, unutulmaz...” başlığının sonundaki üç nokta neyi ifade ediyor tahmin etmekte zorlanmıyoruz nedense. Bu yazı sanki, ’ilk dalgada’ hatırlanmak üzere tarihe not düşülüyor!
Koru Parlak’ı gözüne öyle bir kestirmiş ki, ’Babaoğlu’nu unuturum onu asla’ diyor. Peki Parlak’ın, Koru’nun bu derece düşmanlığını kazanmasının sebebi ne dersiniz?
“Başörtüsü’ konusunu veda konuşmasının ana teması yapabilmesi.” Ve ayrıca... “Rektör adaylığı konuşulan ve hükümet tarafından bir yıl önce YÖK Kurulu’na atanmış bir öğretim üyesi için; ”Rektörü seçecek kurula üye biri nasıl olur da aday olur?“ diye sorması.”
Kankalarını savunmak için cübbesini sırtına geçirdiği gibi adresi işaret etmiş Koru: “Ayıp olan, evrensel bilimler yurdu olma iddiasındaki bir kurumun, demokrasi yoluyla işbaşına gelmiş siyaset adamlarına kürsüde konuşma imkânı sağlaması değildir; ayıp olan darbecilere ve onları alkışlayan demokrasi düşmanlarına ’fahri doktora’ unvanları vermesidir.”
Ne demek bu, ’darbeciler içerde alkışçıları da sırada’ tehdidi mi?
Yazının aşağıdaki muazzam kurgulanmış finali Koru’nun bu işareti, ’ortalığı dalgalandırana kadar’ gözümüze gözümüze sokacağına şüphe bırakmıyor değil mi?
“Org. Babaoğlu’nun, saldırı üzerine golf oynamayı bırakmaması eleştirilince, ”Ne yani, Aktütün’e ben mi gitseydim?“ dediğini bile unutmaya hazırım da, Prof. Parlak’ın ortada fol yok yumurta yokken ”Bir başörtüsünün çeşitli krizlere sebep olmadığını kim görmezlikten gelebilir?“ demesini unutmam herhalde çok zor olacak.”


++++++

“TSK’yı yıpratmayın”
Babaoğlu’na, ’terörle topyekün mücadeleye girişildiği dönemde ordunun güvenilirliğini zedeleme, istifa et’ çağrısı yapılıyor


Bazı sorumluluk mevkileri hata kaldırmaz.
Uygarlığın en köklü geleneği olan istifa müessesesi, yalnız hata yapanı değil, o hatadan zarar gören kurumu da koruyan bir sigortadır.
Genelkurmay, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın hata yapmadığı, hata varsa bile bunu TSK adına kabullendikleri anlamına çekilecek ifadeler taşıyan bir açıklama yayınladı.
17 şehit verilen bir terörist baskınından 24 saat habersiz yaşayan bir kuvvet komutanı düşünülemez.
Hele bu tuhaflığı eleştirenlerin TSK’yı yıpratmaya programlanmış kötü niyetli insanlar olduğunu söylemek hiç akılcı değildir.
TSK’yı yıpratmayalım baskısının yarattığı sakınma duygusu koruyucu olsaydı Orgeneral Babaoğlu bir çok insanın gözünde “Çocuklarımız ölürken golf oynayan komutan” durumuna düşmezdi.
Böyle bir hatanın kendisine ve TSK’ya çıkaracağı maliyet onu korkutur ve böyle açığa düşmezdi.
Şanssızlığına kahrettiğini tahmin edebiliyorum ama özveride bulunmaya mecburdur. Hatasını TSK’ya taşıtmamalı, kurumunu korumak için istifa
etmelidir.
“Ortada kurumsal zaaf yok. Kişisel hata yaptım. İşte bedelini ödedim, mesele kapandı”
demelidir.
Bu çağrıyı kelle istemek için yapmıyorum, yedeği olmayan bir kurumun zarar görmemesi için yapıyorum!
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

Özrü kabahatinden büyük
Ordunun ülkesinde böylesi kuşatıldığı görülmemiştir. TSK onu düşman belleyenlerin eline koz vermemeli

Türk ordusunun içerden - dışardan, silahlı veya psikolojik ağır bir saldırı altında olduğu açıktır...
Bir yandan PKK vuruyor... Bir yandan ABD, AB, AKP ve PKK hesabına çalışan içerideki psikolojik savaş ajanları vuruyor. Kürtçüler PKK’ya destek, şeriatçılar laikliği yıkmak adına vuruyor. ABD ve AB, TSK yıpranırsa Türkiye’yi Ortadoğu’da kullanmanın ve ülke haritasını yeniden çizmenin kolaylaşacağını hesaplıyor. Tabii Kıbrıs’ın tesliminde de engel kalmayacaktır.
Medyadaki satılık adamlar bu amaçlar doğrultusunda kullanılıyor. TSK darbe yiyince kabahatli oluyor. Kendini korumak için operasyon yapınca bu defa saldırgan damgası yiyor.
Bir ordunun kendi ülkesinde böylesine kuşatıldığı az görülmüştür.
Ne var ki, bütün bunlar TSK’nın onu düşman belleyenlerin eline koz vermesini gerektirmiyor...
PKK, Aktütün Karakolu’na cuma günü saat 13.00’te saldırı başlatıyor... Hava Kuvvetleri’nin o dakikadan itibaren alarma geçmesi lazım... Ancak komutan Antalya’da golf turnuvasında. Genelkurmay açıklama yapıyor; Orgeneral Babaoğlu’nun cumartesi günü akşama kadar olayı duymadığını bildiriyor!
Özür kabahatten büyük olur mu? İşte oluyor... Komutan, kendine bağlı uçakların da katıldığı savaştan 30 saat sonra haberdar olmuş... İstihbarat felç... Bu da mazeret diye açıklanıyor.
TSK’nın böyle bir skandala alet olduğu az görülmüştür... Genelkurmay’da şapkaları öne koyup düşünmenin herhalde tam zamanıdır...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Öcalan’a teklif götürüldü mü?
MİT Müsteşarı Taner ile tutuklu bulunan Tolon ve Uğur’a bu soruyu sormak çok mu zor?

MİT Müsteşarı Emre Taner göreve geldikten sonra ki sohbetimizde, önceki görevleri sırasında İmralı’ya giderek, Abdullah Öcalan’la görüştüğünü söylemişti.
Bu herkes için çok yeni bir bilgiydi.
Nitekim üç gün sonra bunu yazmıştım ve Türk kamuoyu, cezaevinde Öcalan’la askerler ve savcılar dışında ilk temasın yapıldığını öğrenmişti.
Meğer Öcalan’la üst düzey başka temaslar da olmuş.
Geçtiğimiz günlerde Referans Gazetesi yazarı Cevdet Aşkın yazdı.
Arkasından Hürriyet’te Yalçın Bayer ona atfen bu konuyu gündeme getirdi.
Dün de Cumhuriyet’te Hikmet Çetinkaya üçüncü defa yazdı.
Ama hayretle görüyorum ki en küçük tepki veya tartışma yok.
Fırat Haber Ajansı, bir süre önce teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın bir konuşmasını yayımlıyor.
Öcalan konuşmasında, Ergenekon davasıyla ilgili, bana göre abuk sabuk denilebilecek bir analiz yapıyor.
Ancak o arada çok ilginç bir bilgi veriyor.
Öcalan, 9 yıl önce İmralı’da iki Türk yetkiliyle görüştüğünü söylüyor.
Bunlardan biri asker, öteki sivil.
Asker olan kişi, Albay Atilla Uğur.
Yani bir askeri istihbarat yetkilisi.
Öteki ise Emre Taner.
O dönemde, MİT Müsteşar Yardımcısı.
Her ikisi de Öcalan’a şu mesajı vermişler:
“Biz bu sorunu KDP, YNK ve Amerika ile değil sizinle çözelim.’ Bana konuşmaları olumlu geldi. Ama onların durumu şimdi ortada. Benim sorguma katılan paşa cezaevinde yatıyor ve neden tutuklandığını bilmiyor.”
Evet, Öcalan’ın sözleri böyle.
Şimdi gelelim bu işin devamına.
Atilla Uğur, Ergenekon davasından içeride.
Öcalan’ın, “Sorguma katılan paşa” dediği kişi, emekli Orgeneral Hurşit Tolon.
O da Ergenekon davasından içeride.
Yani istendiği an, hem savcı hem hákim tarafından şu soru kendilerine sorulabilir:
“Siz, Öcalan’a bu sorunu seninle çözelim mesajı verdiniz mi?”
Tabii aynı soruyu, devletin resmi görevlisi olan MİT Müsteşarı’na da sorabiliriz:
“Siz Öcalan’a böyle bir mesaj verdiniz mi? Verdinizse ne cevap aldınız? Sorunun çözümü konusunda bir ışık gördünüz mü görmediniz mi?”
Bu soruları hem içeridekilere hem dışarıdakilere sormamız ve mutlaka cevabını almamız gerekiyor.
Çünkü teröristbaşının dediği doğruysa, Türk devleti kendisiyle bu sorunun çözümü için bir konuşma yapmış ve kendisine bir teklif götürmüş demektir.
9 yıl önce böyle bir yolun açılıp açılmadığını, açıldıysa bunu kimlerin engellediğini bilmek istiyorum.
Bu arada şunu hatırlatayım:
Son 9 yılın 6 yılında iktidarda AKP vardı.
Aynı soruyu onlara da soruyorum.
Tabii biri çıkıp “Bu yalan” derse ben de ona şunu söyleyeceğim:
Ben yeni bir şey yazmıyorum.
Bu konuda ilk yazı 4 Ekim’de çıktı. Üzerine iki yazı daha çıktı.
Bugün ayın 10’u...
Bizi, golf oynarken kendisine haber verilmeyen paşa yerine koymayın.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Dünya ekonomik deprem geçirirken, Başbakan bize bir şey olmaz diyor...
Sayın Başbakan kendisinden ve yakın çevresinden söz ediyor olmasın...
* Haldun Ertem


++++++

Havada panİk!
Uçan liboşlar yere çakıldı

Hani bizler zavallı, çağdışı, sizler liberaldiniz! Hani kamu bankalarını da satacaktınız! Hani “özelleştirme” ve “liberalleşmenin” gereği kamunun küçültülmesi gerekiyordu! Hani bunu anlayamayanlar “çağdışı” kalmış “Kızıl Elmacılar’dı” ! Hani “Halk Bankası’nı” kesinlikle satmak gerekiyordu! Hatta Amerika’da batan iki banka dahil birçok istekli vardı! Hani “Türkiye ekonomide mucize yaratmıştı!” Hani “liberal sistem” mükemmel bir “süreç sonucu” gerçekleşen “eksiksiz” bir yapıydı! Hani “Türkiye’ye giren yabancı bankalar” bir şey bildikleri için geliyorlardı!
Halk Bankası’nı almaya talip iki Amerikan bankası da battı! Türkiye’de banka alıp, “Bir şey biliyoruz da geliyoruz” diyen Fortis ve Dexia da “devletin” eline geçtiler! Özel sektörümüz tarafından satılan “iki bankamız da” bugün yabancı devlet bankası!
Güzel “liboşlar” ne oldu liberal sisteme!
Yüksek petrol fiyatının sağladığı yapı içinde “yaratılan suni değeri” kendilerinden menkul sananlar ve bunlara gaz verenler, şimdi “Ne oldu” diyorlar! Birşey olduğu yok sizin gibi salaklar “uçuyordu” yere indiler!
Sonuç: Haydi satın Halk Bankası’nı! Ne duruyorsunuz! Satın başka devletin kontrolünde bir bankaya! Türk Devleti’nden gitsin de kime giderse gitsin, ne önemi var! Haydi “mükemmel” liberal sistemin gereği “özelleştirin” !
* Yiğit Bulut / Vatan


++++++

MİNİ YORUM
Hepimiz sarışın olsak, terör biter mi?

‘Terörle topyekün mücadele’ dediğin böyle olur. Senin ‘aptal sarışın’ dediğin manken kız, ‘yüzde 47’nin bileşenlerinin ‘kıymeti olmadığı’nı nasıl toplum bilimcilerden önce kavradıysa, terörün kökünün kazınmasının da “hepimizin iyliği için” olduğunu bir çok iktidarlıdan önce kavradı. Ve bir öneride bulundu: Bu sorunu çözecek fikri bulana ödül verelim(!) Terörle mücadeleye teşvik primi gibi bir şey! Jüride kim olacak peki? İktidarın en iyi çözümü başka. Askerin başka. Milletin başka. Devletin geleneksel olarak başka. Aydınların sözde ve özde olanlarının bambaşka... Hepsini 90-60-90 formuna sokup, saçlarını sarıya boyatsak en azından ‘idrak’ sürecini hızlandırabilir miyiz acaba?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları