Bu bardak sandık dışında taşmayacak
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile pandemi koşullarının elverdiği tarz ve çapta, “Bütün kızlar toplandık”vari bir buluşmamız oldu önceki gün.
İlgilisine not: masada kısır yoktu.
Ve fakat, ilgili ilgisiz her konunun kadın üzerinden, akıl almaz derecede zekasız, seviyesiz, kısır bir dil ve üslupla konuşuluyor olmasına tepki çoktu.
Yekten, “Kadına çemkirmeyi kesin” diye gösterdi tepkisini Akşener;
“Kadın bir tercihte bulunuyor, o tercih üzerinden erkekler niye konuşur anlayabilmiş değilim. Özneyi kadın ede ede, bir günde üç kadının katledildiği, bir yılda 356 kadın katledildiği bir ülkeye döndük. Espri kadın üzerinden, şaka kadın üzerinden, birbirinize çemkirme kadın üzerinden; kendiniz birşey bulamıyor musunuz?”
MHP Genel Başkanı’nın “Eve dön” çağrısından, Cumhur İttifakı’na katılıp katılmayacağına, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayından, HDP’ye birçok soruyu, belki bininci kere cevapladı Akşener. Ama, kendisine hiç sorulmayanlardan da konuşma imkanı buldu; karış karış gezdiği Anadolu’da yüzleştiği gerçeklerden…
Muhtemelen en çok, Cumhurbaşkanı adayı olduğu 24 Haziran seçimine 15 gün ala aldığını açıkladığı “Adaylıktan çekil” telefonları konuşulacak ve siyasi polemiklere dair söyledikleri…
Ama bence, sesi titreye titreye aktardığı “Memleketimden insan manzaraları” hepsinden kıymetli. Zira, o insanlar belirleyecek hepimizin akıbetini!
BAHÇELİ’Yİ ANLAMA GAYRETİNDEN VAZGEÇTİM
Meral Akşener’e yöneltilen ilk soru, -artık neredeyse bir kural haline geldiği üzere- MHP Genel Başkanı Devleti Bahçeli’nin “Evine dön” çağrısındaki ısrarıyla ilgiliydi. “Bunun neye tekabül ettiğine dair bir fikri olmadığını” belirttikten sonra “İlk söylediği zaman, Sayın Erdoğan’ı göreve çağırmıştım. Ortağıyla ilgilenmesini talep etmiştim. Bu defaki pek çok hakaretin üstüne… O hakaret etmeden davetti; bu sefer pek çok hakaretin üzerine bir davet var. Artık davet midir nedir… Artık Sayın Bahçeli’yi anlama gayretinden vazgeçmiş bir insanım ben. Ama..” dedi;
“Kendisine tavsiyem… Sayın Erdoğan, çok şeyle meşgul. Ama küçük ortak ve daha minik ortak, yani Sayın Bahçeli ve Sayın Doğu Perinçek’in zamanları bol. Elele tutuşup, “Yaşım bana yük” diyen emeklinin, çocuğuna bir şey götüremediği için intihar eden işsizin, dört yıllık üniversite mezunu olup iş bulamayan gencin, esnafın derdine çare arayan projeler yapsınlar ve büyük ortağa iletsinler. Türkiye’nin çok hayrına olacak bir iştir….”
“CUMHUR İTTİFAKI’NA KAPALIYIZ”
Cumhur İttifakı’na davet konusundaki tavrı da aynı netlikteydi:
“Bize, Sayın Erdoğan’ın veya görevlendirdiği bir şahsın, resmi olarak “Buyurun bir masaya, sadece sizinle oturalım. Birlikte bir yol yürüyelim” gibi bir teklifi olmadı. Niye olmadı? Niye olmaz? Çünkü biz buna kapalıyız. İYİ Parti, 2017 referandumundan sonra ve referanduma çok sert karşı duran insanlar tarafından, partili cumhurbaşkanlığının Türkiye’yi iyi yerlere götürmeyeceğini söyleye söyleye kuruldu. Kendine bir şey elde etmek için kurulmuş bir parti değil. Siz kadınların nefes alması için kuruldu. Gençlerin ülkeyi terk etmemesi için kuruldu. ‘Ne katkımız olur? Umudu nasıl canlandırabiliriz?’ Diye kuruldu. Sonuç olarak, birilerimiz sandalye sahibi olsun diye kurulmuş bir parti olmadığı için, Sayın Erdoğan ve arkadaşları da bunu bildiği için, bugüne kadar “Gel, otur bakalım, siz ne istiyorsunuz?”gibi bir sorunun muhatabı olmadık biz. Olacağımızı da zannetmiyorum.”
GEL BERABER BERBER DÜKKANI AÇALIM DEMEDİK Kİ…
Cumhurbaşkanı’ndan kendilerine yapılmış bir teklif olmadığını söylerken, kendilerinin Cumhurbaşkanı’na yaptığı “Memleket Masası” teklifini hatırlatmayı da ihmal etmedi Akşener;
“Hatırlarsanız, bir bayram öncesi, yine bir darbe tartışması başlamıştı. O arada Libya meselesi var, Suriye meselesi var, dış politikada tuhaf bir dönemdi. Ben o zaman Sayın Erdoğan’a bir çağrıda bulunmuştum. Adına ‘Memleket Masası’ dedim. Dedim ki, “Hep AK Parti Genel Başkanısın, bir kere de Cumhurbaşkanı ol. En azından ekonomi, bu işsiz gençler, pandemiyle ilgili alınacak tedbirler, EBA’yla heba olan nesille ilgili… Başta ana muhalefet partisi genel başkanı olmak üzere, TBMM’de grubu olan, olmayan bütün partileri, Cumhur İttifakı içinde yer alanlar dahil olmak üzere, hepimizi bizi dinle!” dedim. “Türkiye bir nefes alsın… Bütün bunlar ortadayken, bizim Cumhur İttifakı içine, böyle hurra bir durumumuzun olması mümkün değil. Çünkü kurulma nedenimiz o değil.”
Bu teklife en sert tepkiyi de yine MHP Genel Başkanı göstermişti o günlerde. Gazeteci arkadaşlarımızdan biri, “Sayın Bahçeli, kendisinin yerini alacağınızdan mı kaygılanıyor” diye sordu İYİ Parti Genel Başkanı’na.
“Gerçekten bilmiyorum” oldu Akşener’in ilk tepkisi;
“Benim, İYİ Parti Genel Başkanı olarak Sayın Erdoğan’a “Onu bırak bizi al gibi bir tavrım yok.” Gel beraber bir berber dükkanı açalım gibi değil. Benim söylediğim Türkiye’nin nefes almasına dair… Sayın Bahçeli’nin de içinde yer alacağı bir şeydi… Türk Milliyetçiliğinin en büyük özeliği milletini sevmek, refahını sağlamaktır. Bu teklife en çok Bahçeli’nin alkış tutması gerekirdi. Agnostik çelişki derler; çok büyük çelişki. Bir taraftan kendinizi Türk Milliyetçisi olarak tanımlayacaksınız, bir taraftan da milletin lehine olan her konuda, elinizde sopa bağıracaksınız…”
“BENİM ZÜRRİYETİME Mİ GÜVENDİN”
Bütün bunlara rağmen İYİ Parti’nin mevzu bahis “memleket meselesi” ve Türkiye’nin milli menfaatleri olunca iktidara destek vermekten geri durmadığını da vurgulayan Akşener, CAATSA yaptırımlarına karşı, üstelik de iktidar, ABD ile ilişkilerin bu noktaya gelmesi sürecinde yaşananlara dair muhalefete hiçbir resmi bilgi vermediği halde, TBMM’de dört partinin imzaladığı ortak kınama metnini hatırlattı.
“Osmanlı dönemi… Habire savaş var… Erzurum’a giden memur, gariban köylüye diyor ki, ‘Senin üç oğlun varmış; ikisini vereceksin askere.’ Köylü kafayı kaldırıp diyor ki, ‘Benim zürriyetime güvenerek mi savaş açtınız habire! Bizim ki de ona döndü” diyen Akşener, dışlanmamış bir muhalefetin elzem olduğunu da yine yakın siyasi tarihten örneklerle anlattı:
“Dışlanmış bir muhalefet Türkiye’nin lehine değil, çıkarına da değil. Hem Demirel için anlatırlardı, Çiller’in müracaat ettiği bir yöntemdi. Rahmetli Mesut Bey için de söylerlerdi. Yurt dışına, mesela AB ile toplantıya gidecekler. Ölçüsüz talepte bulunulmasın diye rahmetli Erbakan hocayla, rahmetli Başbuğ’la konuşurlarmış. Denirmiş ki, “Bak benim elim sıkışık ona göre…”
Bakın 15 Temmuz’da bir şey oldu. Bütün eski siyasetçiler ve uluslararası ilişkileri bulunan işadamları, kendiliğinden, güçlü oldukları ülkelerde Türkiye lehine çalışma yaptılar. Bunlardan biri de Mesut Yılmaz’dı; ben Almanya’da yaptığı birkaç konuşmasını Youtube’dan izledim; muhteşemdi. Kötü mü oldu? Sonuçta bir kalkışma, darbe teşebbüsü var. Ona karşı, Türkiye’nin tezinin haklılığını anlattılar… Keşke, yönetenler o akla sahip olabilselerdi de daha organize olabilseydi. Siyasi cenaha bakınca ciddi birikimi olan pek çok insan var; birikimlerini aktarsınlar, sen de bize aktar.”
“TÜRKİYE’DE DARBE İKLİMİ YOK” DİYORLARDI; ŞİMDİ NE OLDU
Ve bir başka olmazsa olmazımız; İlker Başbuğ’un açıklamaları ve bunların Kemal Kılıçdaroğlu’nun erken seçim çağrısıyla ilişkilendirilmesi ile başlayan darbe tartışması…
Kısa ve net Akşener’in cevabı:
- Ben de erken seçim çağrısı yaptım. “Madem şikayet edip geziyorsunuz, seçim yapın yeniden tazelenin” dedim. Biz, siyasi dahil vesayetin her türlüsüne karşıyız. Seçim istemek bir haktır. Bunu muhalefet söyleyecek elbette; rekabet yaratmanın yoludur. Bunu darbeyle ilişkilendiriyorsa, iktidarın elinde “hain, darbeci, FETÖ’cü” üçlemesi dışında, umut vermeye dönük hiçbir argüman kalmamış demektir. Zamları konuşmuyoruz, gıda enflasyonunu konuşmuyoruz, işsiz gençleri konuşmuyoruz, sokaktaki vatandaşın derdi mi bunlar? “Sayın Bahçeli, ‘Türkiye’de darbe iklimi artık yoktur’ demiyor muydu? Bugün ne oldu? O zaman yönetemiyorsunuz bu ülkeyi… Ben bütün bunları seçime yönelik altyapı çalışması olarak görüyorum. Bilgim yok ama öyle analiz ediyorum.”
EVİMİ BASANLARI BERAAT ETTİREN HAKİM DE SAĞLAR GİBİ GİYİNMİŞTİ!
Fikri Sağlar’ın “başörtüsü” çıkışını “hissi” olarak yorumlayan Akşener’e göre, siyasi değerlendirme için esas alınması gereken CHP Genel Başkanı’nın söyledikleri olmalı;
“Meğer bir mahkemesinde başörtülü bir kadın hakim iyi davranmamış kendisine, hissi bir şey. Bu şekilde bakarsak, gecenin 11’inde benim evim basıldı, Sayın Sağlar gibi giyimli kuşamlı erkek hakimler bu insanları beraat ettirdi; ne yapacağız? Prensip olarak Sayın Sağlar için de geçerli, Sayın Erdoğan için de geçerli; bırakın kadınları. Kadın üzerinden çemkirmeyi kesin… Kadın bir tercihte bulunuyor, o tercih üzerinden erkekler niye konuşur anlayabilmiş değilim. Çünkü çok rahat bir alan orası. Özneyi kadın ede ede bir günde 3 kadının katledildiği, bir yılda 356 kadının katledildiği bir ülkeye döndük. Ben Meclis’i yönettiğim zaman bir kural koymuştum; şaka, espri, örnek kadın üzerinden oldu mu, arkadaşı atıyordum; hangi siyasi görüşte olursa olsun. Espri kadın üzerinden, şaka kadın üzerinden, birbirinize çemkirme kadın üzerinden, kendiniz birşey bulamıyor musunuz? O 21 yaşındaki kız çocuğu için neler söyledi Cuma namazı çıkışında Sayın Erdoğan. Al birini vur ötekine… CHP’nin dili kim? Sayın Kılıçdaroğlu. O konuda çok net bir tavır koydu, gerisine bakmak doğru değil.”
SEÇİMİN GEREKÇESİ “BİDEN” OLABİLİR
Bir dönem muhalif kim varsa hepsinin “Biden’cı” ilan edildiğini hatırlatan Akşener, Biden’ın ABD Başkanı seçilmesinden sonra Erdoğan’ın “Evime ziyarete gelmişti” çıkışını hatırlattı ve yeni Amerikan başkanıyla “kanka olma” gayretinin Suriye’de oluşturulabilecek bir özerk bölge dahil birçok yansıması olabileceğini ifade etti.
“Erdoğan kazanmayı öngörerek, Biden’ın karşısına güven kazanmış bir kişi olarak oturmayı tercih edebilir” diyen Akşener, erken seçime de böyle bir gerekçeyle gidilebileceğini kaydetti.
ELLERİNDEN GELENİ ARDINA KOYMASINLAR
Bir yandan “Ellerinden geleni ardına koymasınlar” diyor, diğer yandan da çoklu barodan, sosyal medya düzenlemesine muhalefeti sindirmeye dönük çoğu hamlenin odağının da seçim olduğuna inanıyor Akşener;
“Korku ilginç bir psikolojidir. Çok korktuğunuz zaman korkutursunuz. Türkiye böyle bir döneme girdi. Korkuluyor, onun için de korkutulmaya çalışılıyor. Bütün bunlar bardak taşırmaya dönük hareketler. Bu bardak, sandık dışında taşmayacak. Bu seçmenin milli iradeye bakış açısı oyudur; ona uzanan eli sandıkta kırıyor. Örnek İstanbul!”
Korku iklimi yaratma çabası erken seçim hazırlığı mı?
- Ben öyle öngörüyorum. Bilgim yok, duyumum yok; yanlış anlaşılmasın. Haziran’da bekliyorum dedim ya, atılan adımlara baktığım zaman… “Biden evime gelmişti, ne halt ediyorsun siz tavrına”… Şunu yapabilir Sayın Erdoğan: Kazanmayı öngörerek, Biden’in karşısına güven kazanmış bir kişi olarak oturmayı tercih edebilir. Atılan adımların seçime doğru olduğuna dair okumam var; yılların getirdiği bir okuma bu. Algoritma bu kadar da olmaz ki. Can Ataklı bir gazeteci, Sayın Sağlar emekli siyasetçi, Sayın Başbuğ emekli asker, buradan bir darbe çıkarıyorsun… Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Cuma günü ve Cuma namazından sonra… 21 yaşında bir kız çocuğu, 67 yaşında bir adam tarafından torunu olacak yaşta bir kız çocuğu, büyük hakarete uğradı ve insanların önüne atıldı. Belki o kız çocuğu bu kadar dikkat çekmek istemiyordu. Başörtüsü meselesi vicdanlarda kapandı ki… Bu konu gündeme gelirse, aynı belediye seçimlerinde “Bunlar alırsa sosyal yardımlar kesilir” dedikleri gibi, şimdi de “Bunlar gelirse kafanızı zorla açar”a dönük bir tavır olabilir.
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM…
Peki ya reform vaatleri; var mı beklentisi?
“Hukuk reformu konusunda keşke bir şey yapılabilse ama zor. Ondan geçtik var olduğu şekliyle uygulanabilse, o imkan bile kalmadı. Uygulama ortadan kalktı. Bu bir zihniyet meselesi, önce onun değişmesi lazım. Ekonomiye gelince, o hukuk ve demokrasi ile iç içe. Kuralları önceden ilan edilmiş ve buna uyduğunuz bir sistemde yatırım gelir. Para bulursunuz. Ama her kuralın ihlal edildiği, kafaya göre takılındığı, bir kişinin iki dudağının arasında olan sistemde tefeci faiziyle borçlanırsınız, yatırımcı gelmez, olan da kaçar. Durmuş beyin söylediği benim de yüzde yüz inandığım bir kalıp var; ekonominin patronu güvendir” deyip, sözü Cumhur İttifakı içindeki “racon” krizine getiriyor;
“Abdülhamit Gül reformdan bahsetti. Erdoğan, benimsediğini üzerine de ekonomi reformunu söyledi. Alaattin Çakıcı, Kılıçdaroğlu’na tehditte bulundu. Sayın Bahçeli, “Çakıcı dava arkadaşımızdır” dedi. Ben de dedim ki, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” . Racon dediğimiz bu. İçteki sistemden sorumlu Sayın Bahçeli, dıştaki işlerden sorumlu Perinçek, AK Parti ve Genel Başkanı neden sorumlu çok fazla anlayabilmiş değilim ben…”
SEÇİME 15 GÜN KALA ÇEKİLMEMİ İSTEDİLER
İstanbul seçimlerinden bahsetmişken, 31 Mart’ın, 24 Haziran’dan alınan dersler sayesinde kazanıldığını söyleyen Akşener, çok tartışılacak bir açıklama da yapıyor:
- Seçime 15 gün kala adaylıktan çekilmemi istediler. Bana telefonlar açıldı “İstifa et” diye, 15 gün kala.. “Birinci turda alıyoruz, sen işi bozuyorsun” diye. Ağzımı açtım mı? Zora sokacak cümlemi duydunuz mu o süreçte? Duymadınız. Bitti seçimler. Sayın İnce ile ikimizin aldığı oy Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu kadar. Döndü, aynı seçmen, bu defa “Niye YSK'nın önüne gitmediniz?” Ben 7.3 almışım neyine itiraz edeceğim? O seçmen, niçin o faturayı koydu önümüze? Birinci turda kazanacağına inandırıldığı, gerçeklikten kopulduğu için. Halbuki ikinci tura kalınabilirdi. O seçeme kızma hakkım var mı? Yok. Onun umudunun aşağı düşmesinde rol sahibi olmuşuz. Meral Akşener’den değil bütün siyasetçilerden söz ediyorum. O umudu yeniden tahkim etmek kime düşüyor? 31 Mart projesi bunun sonucudur. Israrla altını çizmenin sebebi Cumhurbaşkanlığı seçiminde ölçü olsun diye… Bu dersle partimi topladım, Eylül ayından itibaren ittifakı konuştuk biz; kararı il başkanlarımız verdi, GİK’imiz verdi, Başkanlık Divanı’mız verdi, milletvekillerimiz verdi… Tekrar bu birlikteliğin, ittifakın oluşmasını sağlayan teklifi götüren biziz 31 Mart öncesinde. Hedef İstanbul’du çünkü. İstanbul’un görüntüsü, “Birinci turda alıyoruz”u sağlayan İstanbul, bir anda “Alınamaz, Tayyip Bey vermez” olmuştu. İmamoğlu’nu tercih eden Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Sayın İmamoğlu’nun kampanyası ekmeklere yağ sürmedi ; ilçe ilçe dolaştı. “4,5 milyon” havuz medyasının manşet attığı mitingler olmadı…
MİLLET İTTİFAKI’NDA KÜSME, KIRILMA, RACON KESME YOK
Millet İttifakı’nın, bütün umutların yerle yeksan olduğu yerden, Istanbul’dan ayağa kalkışının hikayesi, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sergiledikleri tavrın da önemli gerekçelerinden biri aslında. Anlık heyecanlara kapılmadan, tabiri caizse gaza gelmeden, bin düşünüp bir konuşarak yürütecekler gibi gözüyor bundan sonraki süreci; böyle söylüyor tecrübeleri.
“Biz Cumhur İttifakı gibi yapamayız” diyor Akşener;
“İki ittifak arasında çok önemli bir fark var. Biri tekleşmiş, hemhal olmuş, duygusal bir yapı. Küçük ortak diyor ki, ‘Bizim adayımız, Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ Bunu söyleyen Sayın Bahçeli. Biz ise, 24 Haziran’a 4 parti girmişiz, 31 Mart’a 2 parti gitmişiz. Saadet de, Demokrat Parti de her yerde aday çıkarmış. İki de yeni parti kurulmuş. Bu partilerin genel başkanları ittifakla ilgili soru sorduğunuzda cevap verebiliyorlar mı? Sistemlerini oturtmaya çalışıyorlar. Haklılar da. Bizimki bir işbirliği. Ayrı kurumsal kimlikleriz. Bu bir problemse buna dair çözümlerimiz ayrı ayrı. Duygusallık söz konusu değil; vatandaşın taleplerine uygun bir işbirliği var. Birbirimize küsmüyoruz, racon kesmiyoruz, yanlış anlaşılma olunca gayet dürüst gelip konuşuyoruz. Açık iletişim içinde, gizli saklı hiçbir şey yok. Bu işbirliği sistemi bir tarafıyla çok kolay, bir tarafıyla da yönetmesi çok zor bir iş. Seçim geldi diyelim, bir kere Millet İttifakı’nı hangi siyasi partiler oluşturacak ona bakılacak. Ondan sonra ortak aday mı çıkarılması lazım, yoksa herkes kendi adayıyla mı? Onu bir deneme yaptık biz ; demek ki oradan bir ders çıkardık. Nasıl bir sitem olacak? Bunlar hep ortaklaşa verilecek kararlar. Ben bugün sadece kendi adıma konuşabilirim. “Türkiye’nin geleceğini kişisel hedeflerle zora sokmayacağım” diyorum. Bunu da, bir genel başkanın bu güne kadar bu netlikte söylediği vaki değildir. Bizim partimiz, bu sistemin nelere mal olacağını gördüğü için, kendimize sandalye oluşturmak üzere kurulmadığı için bu netlikte söylüyorum.”
BARDAK SANDIKTA TAŞACAK
Sohbet boyunca sorularımızı nezaketle cevaplandırıyor cevaplandırmasına da konuştuğumuz çoğu şeyin “Türkiye’nin temel meselesi” olduğuna inanmıyor Akşener aslında; en azından bunların sokaktaki vatandaşın umurunda olmadığını biliyor.
“20 Ocak 2020’den beri sahadayım, vatandaş, TV’lerde sorulan sorulardan birini bile sormadı bana” diyor.
Giresun’dan itibaren istisnasız gittiği her yerde sinir krizi geçiren vatandaşları, utana sıkıla yanına yanaşıp da çocuğunun tablet ihtiyacını fısıldayan kadınları, çaresizlikten ağlayan koca koca adamları, et alamayan esnafın verdiği cevabı, et satamayan kasabın anlattıklarını paylaşırken sesi titriyor. Kimseyi rencide etmeden, çaktırmadan alınan telefon numaralarını, eşini dostunu seferber ederek kimselere duyurmadan ulaştırdığı yardımları, belediyeler aracılığıyla yolladıklar gıda kartlarını anlatırken de keza…
Gördüklerinden çıkardığı sonuçtan emin:
“Bizi yönetenlerin bütün çılgınlıklarına rağmen, ‘Anadolu’nun feraseti’ diye, ‘irfanı' diye bir şey var. O feraset ve irfan devrede. Çok ilginç, orada halk iktidarın ekmeğine yağ sürmüyor. Geleceğini zor sokacak hiçbir tavra girmiyor. Ama sandıkta gereğini yapacak. Göreceksiniz, anketlere yansıdığından çok daha sert bir şekilde şamar yiyecekler.”
Sahada harcadığı mesainin en önemli getirilerinden biri “Kim çözer” sorusuna verilen cevaplarda “İkinci parti” konumuna yükselmesi olmuş İYİ Parti’nin;
“Eskiden insanlar ‘Siz gelirseniz, sen gelirsen bu meseleyi nasıl çözeceksin?’ diye sormazlardı. Şu anda bize 'Sen nasıl çözeceksin?’ diyorlar. İl başkanlarımıza soruyorlar. Henüz oranı düşük olmakla birlikte, “o çözebilir”de ikinci parti olarak çıkıyoruz, göze görünür hale gelmiş durumdayız.”
Bo sonuçtaki en önemli etkenlerden biri “Belediyeler” Akşener’e göre;
“Çok önemli bir kazanım oldu, kimse farkında değil. Açın doyurulması, çıplağın giydirilmesi, yoksulluğun giderilmesiyle ilgili yardımlar, belediyeler üzerinden organize ediliyordu. “Bütün bu yardımlar kesilecek” diye propaganda yaptılar. İstanbul ve Ankara’yı takip ediyorum; yardımın alkışlar halinde yapılmadığı, muhtaçların mahçup edilmediği bir sistem devreye girdi. Ne sağlandı? Bu iki belediyenin alınması ve yoksula dönük hiçbirşeyin değişmeyip, israfın ve üç kağıdın ortadan kaldırılmasıyla daha da fazla insana yardım edilmesi bir şeyi yıktı. Vatandaş farkında. 5 müteahhit için bütçeye 30 milyar konulurken, tarıma doğrudan yardımın 2020 seviyesinde kalmasının ne anlama geldiğini biliyor; “Bu beş müteahhite siz ne yapacaksınız?” Diye soruyor. 24 Haziran’da bana ekonomiyle ilgili bir tane soru sormadılar, sürekli FETÖ, FETÖ… Şimdi ekonomiye dair söylediklerimiz dinlenir oldu."
“FETÖ” deyince, Akşener hakkındaki “gizli” soruşturmanın akıbetini de sorduk;
“Bilmiyorum ama anladığım kadarıyla tamamlanmış olması lazım; muhtemelen talimat bekleniyordur.. Reform olunca…” diyor gülerek.
“KÜRDÜM AMA…” DEDİRTEN DİLE KARŞIYIZ
Akşener’in en muhatap olmak istemediği sorulardan biri HDP’nin kapatılması meselesi; bir cevabı olmadığından değil samimi bulmadığından oluşturulan algıyı.
“Bunu talep eden Bahçeli müracaat edecek mi? Sayın Erdoğan ‘önden buyur’ diyecek mi? Farz-ı muhal üzerinden konuşmuyoruz; farz-ı mahal olsun bakacağız duruma. Biz makulun peşindeyiz. Arkadaşlarımız makul üzerinden yürüyor; Türkiye’nin makul dil ve tavra ihtiyacı var. Birilerinin denge oluşturması gerekiyor biz de ona talibiz. Denge derken, en sert, en açık eleştirileri de biz yapıyoruz. Ama, her bir Kürdün HDP’nin doğal seçmeni gibi tanımlanmasına, tüm seçmenlerin herhangi bir partinin zorunlu seçmeni gibi tariflenmesine, seçmenin marabalaştırılmasına şiddetle karşıyız… 31 Mart sürecinde bizim 29 arkadaşımızın, CHP’nin de 100 küsur adayının nüfus cüzdanı bilgilerini yayınladı Yeni Şafak, “PKK’lıkla” suçlandılar. O adaylarımızdan birini Bursa mitingimize çağırdım; “Konuşur musun” dedim. “Konuşurum” dedi. Kürsüye çıkmadan önce, “Kürdüm ama PKK’lı değilim. PKK'yla nasıl savaştığımı dünya alem bilir” diyeceğini söyledi. Dedim ki “ama”yı kaldır. “Kürdüm, PKK’lı değilim” diyebilirsin… HDP üzerinden gagalanmak, bu pis dil “Kürdüm ama”yı getiriyor…”