Bu bakan niye ağlıyor?
Devlet Bakanı Çağlayan, “Bazı bankalar o kadar ileri gidiyor ki, yakında ‘Geçerken niye bankaya baktın?’ masrafı alacaklar” demeseydi, yazmayacaktım, yazmayacaktım da ne yapacaktım, patlayacaktım.
Sayın Bakan geçiştirmiş, ad vermemiş, ben o “bazılarından” birinin adını da vereceğim, “Denizbank” diyeceğim.
Ama önce bankaların geneli için birkaç söz söylemem gerekiyor.
Benim bildiğim banka “para” alıp satan bir dükkândır. Sen, ben (burada ’ben’lafın gelişi), o; biz, siz, onlar, “Bankada paramız var” deriz, ben bu söze gülerim, bankadaki para aslında “bankanın parası”dır. O para senin olsa, kullanırken sana sorması lazım gelmez mi, gelir. Ama banka sormaz, istediği gibi harcar, hatta batırır bile. Yöneticilerine astronomik ücretler verir, gerektiğinde senin paranla senin aleyhine işler bile yapar, meselâ ürün ve arsa spekülâtörlerine kaynak sağlar ve bütün bunların faturası döner dolaşır sana kesilir; dolaylı yoldan senin paranla senin ekmeğini küçültür ama senin ruhun duymaz.
Neyse, gelelim Bakanı bile ağlatan “masraf” meselesinin bizimle ilgili bölümüne..
Efendim Denizbank’a bir kitap yüzünden uğradık. Okumasam olmaz dediğim bir kitabın peşine düştük, kitapçılarda yoktu, internetten yazara ulaştık, sağ olsun o da adresimize gönderdi, fiyatı 10 lira imiş, “Hasan Bey, müsait bir zamanınızda Denizbank’taki .... numaralı hesabıma yatırırsanız sevinirim” diye de not düşmüş.
Sevindik ve borcumuzu en kısa zamanda nasıl öderiz diye hava şartlarını kollamaya başladık. Çünkü biz soğuk havalarda evden burnumuzu bile çıkartamıyoruz, kalp damarlarımız ânında büzülüyor, bir iki kere denedik, kendimizi dakikalarca toparlayamadık. Ama bu “borç”tu. Neyse, bir gün Kızılay’daki Denizbank şubesine yürüye-dinlene vasıl olduk, işlem numaramızı aldık, beklemeye koyulduk.
Sıramız geldi, hesap numarasını verdik ve bu adrese 10 TL. göndereceğimizi söyledik. Kendi şubesinden bir başka şubeye göndereceği 10 TL için Denizbank bizden kaç lira istediyse iyi?
Tam 26 lira!
Göndermek istediğim para 10 TL, istenen havale ücreti 26 TL.
Söyleyin buna ne denir?
Sanki bankanın tavanı tepeme çöktü.
Yüz lira istese yine vereceksin, çünkü, bu borç.
Ama öde(ye)medim.
Tartışamıyorum da, çünkü nefesim yetmiyor.
Bir iki söylenip çıktık.
Başımızdan geçenleri kitabın yazarına anlattık, borcumuzu PTT kanalıyla göndermek için adres istedik, o da sağ olsun, bankanın niyetlendiği bu işkenceye karşı, “Ben de size kitabımı hediye ediyorum, hakkım da helâl olsun!” dedi, kendilerine teşekkür ettik.
Durum bu.
Senin paranı istihdam üreten sanayiciye vermek için bin dereden su getiren ama spekülatörlere gözü kapalı kredi açan, batan, batınca da cebimizden kurtarılan bankalar bu yıl tam 10 bin yeni personel alacakmış. Türkiye yüzde 7’ye yakın küçülüyor, iş yerleri bir bir kapanıyorken hiçbir şey üretmeyen bankalar 10 bin personele niye ihtiyaç duyuyor? 10 TL havale için 26 TL havale ücreti tahsil edecek kabadayılara ihtiyacı var da ondan herhalde.
Gelelim ağlayan Bakan Çağlayan Bey’e.
Sayın Bakanım, bankalar bu fahiş ücretleri neye dayanarak alıyorlar? Elbette ki, “Kanuna!” Pekiyi, “Kanunu” kim yapıyor, siz.
Velhasıl işiniz gücünüz mağduriyet, işiniz gücünüz şikâyet. Ben de diyorum ki, 10 TL havale için benden 26 TL isteyen aslında Banka değil, sizsiniz; tutmuş bir de ağlıyorsunuz!
Ağlamak bizim hakkımız, onu da elimizden aldınız.
Vallahi pes!