Brükselli Altan panikledi

“Türkiye’ye muhalefet etmeden” açılımın başarılı olamayacağını savunan II. Cumhuriyetçi Mehmet Altan, İçişleri Bakanı’na seslendi: AB kriterlerini yerine getirin. Aman ha süreç Ankaralılaşmasın!

Üst dudaklarını bir yana, alt dudaklarını diğer yana yayarak “Vışingtıınnnn”, “Brükssııeell” derken ağızlarından yağlar, ballar damlıyor da “Ankara” derken veba mikrobundan bahsediyorlar sanki.
“Aman süreç Ankaralılaşmasın! Bize de bulaşır filan, sonra ayıkla pirincin taşını. Zaten dünya sistemi tedavimizi ancak tamamlayabildi....”
Başkentin orası senin! Devletinin yönetim merkezi. Süreç de, sonuç da elbette Ankaralı olacak. Futbol kulübü değil ki bu taktiği Alman’dan alalım, golü Brezilyalı’ya attıralım, presi İtalyan’ın üzerine yıkalım...
Devlet, devlet...
Ama siz “Birinci Cumhuriyet”in ideolojisi, ilkeleri ve yasaları gibi başkentini de tanımıyorum, benim ütopik “II. Cumhuriyet”imin başkenti “Constantinople” olacak, makamım kışları Yıldız, yazları Topkapı, açılım sezonlarında, isyan tehlikesine karşı, ilk yanaşacak müttefik gemisine sığınabileceğim Dolmabahçe olacak diyorsanız başka...
Yabancıya değil, sayfanın gediklilerinden Mehmet Altan’a sözümüz.
Önceki günkü yazısında İçişleri Bakanı’na “Basın Toplantısına girmeden önce 2008 AB İlerleme Raporu’nun Siyasi Kriterlerini okuyun” ricasında bulunan ancak açılım kutusundan yine “nanik”ten başka birşey çıkmayınca, belli ki pek tedirgin olan Altan kaleminin var gücüyle bastırıyor:
“Formül AB ve onun İlerleme Raporu’ndaki pusulasıdır.”
Hani birkaç gün önce abisinin “Bayrağını, marşını, parasını kullanacak, yani ulus özelliğiniz kalmayacak” dediği AB’nin pusulası.
Dün Yeniçağ konuyu manşetine de taşıdı. Altan’ın bahsettiği İlerleme Raporu, “Kürtçe eğitim, TCK’nın 216., 217., 218. madelerinde değişiklik” gibi bildik dayatmaları içeriyor.
Ne gam, Brükselli bas gaza diyor:
“Asker, MHP, PKK dinlemeden ve “demokratik açılımı” asla ve asla Ankara’ya göre yapamayacağınızı bilerek, yüksek bir siyasal cesaretle gaza basmak lazım.
Ankara ve Türkiye’ye muhalefet etmeden demokratik açılımın başarısı zor...
Adı üzerinde “demokrasi” buranın malı değil, dünyanın malı...
O halde Türk gibi tartışıp, dünyalı gibi çözemeyiz...
AB’nin İlerleme 2008 Raporu’nu elinize alın...
İlk baştaki “siyasi kriterler” bölümünü okuyun...
O 19 sayfadakileri gerçekleştirmeniz halinde, sadece Kürt Sorunu’nu değil, tüm Türkiye sorunlarını...
“Cumhuriyet’i demokratikleştirerek” çözmüş olursunuz.
Ve bu açılım için en büyük tehdit haline gelen “Ankaralılaşma” riskini de yok edersiniz.”
Karşınıza kırmızı ışık çıkar, yaya geçidi çıkar, asfalt çalışması çıkar, hiçbiri olmazsa yurdum trafiğinin olmazsa
olmazı bir “yol kazası” çıkar da, freni boşalmış kamyon gibi gelirken kendinizi tepetaklak olmaktan alamazsınız. Bence arada ayağınızı gaz pedalından çekmeyi de bilin!


++++++

Terör kanatlarının altında
Obama ve Barzani’nin etkisiyle girdikleri, “terör örgütünü tasfiye etmeden çözüm” yolunda sonuç yok


Bütün Türkiye ekran başına geçiyor... Bir aydır yapılan eleştirilerin bir nebze faydası olduğunu, hükümetin nihayet bir yol haritası açıklayacağını düşünüyor. Heyhaat... İçişleri Bakanı bir saati aşkın konuşuyor. Açılımın içeriğine ilişkin yine tek sözcük edemiyor.
Bakalım “Terör Uzmanı” Dr. Ercan Çitlioğlu ne diyor olup bitene: “Çok klasik bir laf vardır; gömleğin birinci düğmesini yanlış iliklerseniz gerisi yanlış gelir. Açılım’da da böyle oldu. Bir kere sürece “Kürt açılımı” adı verilmesi hata idi.
Bu, soruna etnik kimlik giydirilmesine neden oldu.
Tepkileri tetikledi. Toplantının Polis Akademisi’nde yapılması, o toplantıya davet edilenlerin seçimi diğer hatalardı. Bu tür süreçlerde ön hazırlık çalışmaları kamuoyunun önünde değil, gizlilik içinde yapılır. Öyle yapılmadı...”
Beşir Atalay’ın savunduğu gibi sorunu daha çok demokratikleşerek ve özgürlük alanını genişleterek çözmek mümkün mü?
“Ben bu formülle sorunun kökeni arasında ilişki kurmakta zorluk çekiyorum. O bölgede yapılan bütün kamuoyu araştırmalarından çıkan sonuç bölge insanının birinci sorununun işsizlik ve yoksulluk olduğunu gösteriyor. Daha çok demokrasi ve özgürlük terör sorununu halletseydi İspanya’nın en gelişmiş bölgesi Bask’ta terör olmazdı. Ama yine de sorunun daha çok demokrasi ile çözümleneceğine inanılıyorsa o zaman da bölgedeki feodal
yapının ortadan kaldırılmasına öncelik
verilmesi gerekir....”
Ana sorun nerede?
Sorun Obama ve Barzani’nin PKK’ya kol kanat germesinde... Ankara onların etkisiyle “terör örgütünü tasfiye etmeden teröre çözüm bulma” ya çabalıyor.Tabii olmuyor...
* Melih Aşık / Milliyet

Obama Nisan ayı başındaki Türkiye ziyaretinin ardından Irak’a gitmiş ve Bağdat’ta Mesud Barzani ile görüşmüştü.

++++++

Birand saçını süpürge etmiş
Bir türlü açılımın revaçtaki kalemşorları arasına giremeyen Mehmet Ali Birand, nasıl desem, eeeeee, ıııııı, hımmm kendini biraz arka planda kalmış hissediyor olacak ki, “acıların çocuğu” feryadı ile ortaya atıldı: “Biliyormusun amca, ben kendimi bildim bileli açılımcıyım ama benim hiç alkışlayanım olmadı. Ben hep yargılandım. Andıçlandım. Mahkum edildim.”
Kendisini, başına pişmiş tavuğunkine gelmeyen haller gelen açılım mağduru gibi sunan Birand’ın, saçını nasıl süpürge ettiğini gösteren aşağıdaki satırlarını okuyan açılımcıbaşılar, böyle bir geçmişi “Açılım Onur Nişanı” ile taçlandırmakta gecikmez herhalde: “İlk defa “Kürt Sorununu” telaffuz ettiğimden dolayı fırtına kopmuştu. O dönemlerde resmi Devlet Politikasına uymadığınız taktirde, Devlet size ya haddinizi bildirir veya cezalandırırdı. Ben de nasibimi aldım. İlk defa Abdullah Öcalan ile görüşüp, Suriye’deki Bekaa vadisindeki PKK kampında röportaj yaptığımdan dolayı, Milliyet toplatılmış ve 15 yıl hapis istemiyle mahkemelere verildim. Andıçlandım . Arkama Yeşil kod adlı katil takıldı, aleyhime sayısız mahkeme açıldı. Büyük baskılar altında kaldım. O dönemlerde benimle aynı çizgide olanların sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi. Hele bakıyorum da, bugünkü Açılımı destekleyip, etrafı kasıp kavuranların hiçbiri o zor günlerde ortalarda yoklardı. Ben hep vardım ve sonuna kadar da aynı çizgide olacağım.”


++++++

Nasreddin Hoca bir gün...
Çıkmış kürsüye, “Ey ahali, bugün size ne diyeceğimi biliyor musunuz?” diye sormuş; ahali, “Bilmiyoruz” deyince, “E siz bilmeyince, ben size ne diyeyim ki?” diyerek, çekip gitmiş... Ertesi gün aynı kürsüye çıkmış, “Ey ahali, bugün size ne diyeceğimi biliyor musunuz?” diye sormuş; ahali, “Biliyoruz” deyince, “E madem biliyorsunuz, benim söylememe ne lüzum var” diyerek, yürümüş gitmiş... Daha ertesi gün, gene aynı kürsüye çıkmış, aynı soruyu sormuş, bu sefer ahalinin yarısı “Biliyoruz” yarısı “Bilmiyoruz” deyince de, “Ne âlâ” demiş... “Bilenler bilmeyenlere anlatsın o zaman!” Üçüncü basın toplantısı Atatürk Barajı’nın gölünde yapılmalı mutlaka... İçişleri Bakanımız elinde bir çanak, içinde maya...
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

Şaibeli siyasilerin bacısı
Demokrasinin üstündeki en büyük şaibelerden biri olan milletvekili dokunulmazlık zırhının kaldırılması için ilginç bir yönteme başvurmuştu CHP Konya Milletvekili Atilla Kart. Avukatlık döneminden kalma hakaret dosyasından yargılanmak istemiş; sonuç alamayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitmişti. AİHM, başvuruyu kabul etti ve davayı sonuçlandırdı: “Türkiye’de dokunulmazlık bu haliyle siyasidir. Yolsuzluk iddiası varsa milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmalıdır.”
Sıra aralarında başbakanın ve bakanların da bulunduğu bir grup milletvekilinin yargılanmasına gelecekti ki işte tam bu sırada AKP, AİHM’nin bir üst kurulu Büyük Daire’ye itiraz etti, CHP’li Atilla Kart’ın yargılanmamasını istedi.
Bundan sonrasını geçen gün Hürriyet’te Yalçın Doğan şöyle yazdı: “Öğrendiğime göre, AKP’nin itirazını görüşen Büyük Daire, kararı ‘AİHM hükümetleri denetler, Meclisleri değil. Dokunulmazlık Meclislerin takdiridir’ gerekçesiyle bozuyor. Büyük Daire, ilk kararı bozarken, AİHM’deki yeni Türk yargıç Işıl Karakaş’ın katkısı büyük. Işıl Hanım, oraya AKP aday gösterilmesinin hakkını veriyor, Büyük Daire’ye yazdığı raporda AKP’nin itirazını destekliyor. Büyük Daire bu gibi durumlarda, ilgili ülkenin yargıcından gelen raporu dikkate alıyor... AKP’yi, Işıl Hanım’ı kutluyorum. Adı yolsuzluk iddiasına karışan milletvekilleri artık bayram yapabilir.”
AİHM tabii ki Türkiye’de hükümetin Meclis’i yönettiğinin farkında değil; yasamanın yürütme karşısında bağımsız bir erk olduğunu sanıyor!
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere:
Işıl Karakaş AİHM’de görev süresi bittikten sonra AKP iktidarı tarafından yeniden aday gösterilmeyen yargıç Rıza Tüzmen’in yerine önerilen hukukçudur. Ve aynı zamanda sahibinin Siirtli Sancak aşiretine mensup ve Recep Tayyip’in en sevdiği işadamlarından Ethem Sancak... Genel yayın yönetmeninin Mustafa Karaalioğlu... Başyazarının Mehmet Altan olduğu Star gazetesinin yazarı ve Genelkurmay Başkanlığı’nın Zafer Haftası mesajındaki “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” görüşüne “kepazelik” diyen adam Eser Karakaş’ın karısıdır Işıl Karakaş! Şaibeli siyasilerin de bacısı!
* Deniz Som / Cumhuriyet

++++++


VEBALİ NE OLACAK

Öbür dünyayı düşün
Ahmet Altan, iktidarın başlattığı açılım sürecinin belirsizliğini ve ‘dış’ kaynağını eleştiren CHP ve MHPye “Barışı engelleyen herkes ömrü boyunca o ölüleri sırtında taşır” uyarısında bulundu.
Ömür dediğin ha bitti, ha bitecek gaiyesiyle akıp gider. Sen fani dünyanın yükleri yerine, “Şehitlerin emanetine hıyanet edenlerin” hesap vermekten kaçamayacağı öbür dünyayı düşün.


++++++

MİNİ YORUM
Eşitlik ilkesi
Gizli bir elin, karbon kağıdıyla yazdığı yazıların altına imza atıyor görüntüsü veren malum koronun son nakaratı “Anayasa’da Kürtler ile Türklerin eşit olduğu vurgulansın.” İyi de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “eşitlik ilkesi” gereğince zaten “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit” değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları