Bozkurtlar ve mankurtlar
Mankurt ya da mankurtlaşma konusundaki ilk bilgilere Manas Destanı’nda rastlanmaktadır. Ancak konunun gündeme taşınmasını sağlayan eser, 10 Haziran 2008 tarihinde kaybettiğimiz büyük düşünce insanı Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” adlı romanıdır. Aytmatov, A.İhsan Kolcu ile yaptığı söyleşide mankurtlaşma ve günümüz gerçekleri hakkında ilginç sözler sarf etmektedir. “Eskiden aslını unutmuş, robotlaştırılmış insanlara “mankurt” denirdi. Bugün de aynı şekilde duygusuzlaştırılmış kökünden koparılmış, neyi, niçin yaptığını bilmeyen ve kendisine verilen emirleri hiç düşünmeden uygulayan insanlar da bir çeşit “mankurt”tur. “Mankurtların” bulunup bulunmadığına gelince; vardır şüphesiz. Ama ne kadar olduklarını kestirmek pek kolay değil.”
Bu yönüyle mankurtlaşma sadece ihanet ile değil aynı zamanda özünü unutmuş, mücadele azmini kaybetmiş ve zulme boyun eğmiş insanların anlatılabilmesi için de kullanılmaktadır.
Meşhur Kazak şairi Muhtar Şahanov ise dostumuz Nurgali Jusipbay’a verdiği röportajda bu süreci şu şekilde anlatmaktadır. “Hz. Adem’den bu yana insanı öldürmenin, dilini yok etmenin, ruhunu zapt etmenin binlerce türü üretilmiştir. Bunlardan birisi “mankurtlaştırma”dır. Kalmakların icat ettiği bu yöntemde yakalanan esirin saçını tamamen tıraş ettikten sonra devenin yeni soyulmuş derisini esirin kafasına sıkıca bağlarlar ve sonra güneşin altına bırakırlar. Güneşin altında eli bağlı esirin saçları çıkmaya başlar bu sebeple yeni saç, kafa derisini geriye doğru delmeye başlar ve böylece esirin tüm şuuru ve hafızası silinir. Esirlerin çoğu ölmekle birlikte hayatta kalanlar artık babasını, atasını ve hatta kendi adını bile unutan birer Mankurt olmaktadır.”
Orhun abideleri, Dede Korkut Hikâyeleri ve Kutadgu Bilig başta olmak üzere Türk tarihinin başyapıtlarında Kurt olgusunun vazgeçilmez olduğunu görüyoruz. “Kuşlar bile gök kurdu geçemez”, “Kurt yüzü mübarektir” şeklindeki yaklaşımların nihai sonucunun “Kurdu” sembolize eden değer ve ilkeler olduğu söylenebilir. Samet Azap, konuyla ilgili makalesinde Mankurtlaştırma meselesinin ortaya çıkışının, Kurtların “köleleştirilme” ya da özlerinden uzaklaştırılma gayretleriyle paralellik arz ettiğini ifade etmektedir.
Mankurtlaştırma ile Kurdun evcilleştirilme çabaları paralel değerlendirildiğinde, Muhtar Avezov’un Kökserek hikayesi ile Kasımbekov’un “Bozkurt” anlatımı belleklerden çıkarılmamalıdır. Kökserek, kardeşleri öldürülerek bir ailenin yanına götürülen Kurt yavrusudur. Büyüme evresinde evcilleştirilmeye çalışılsa da ailenin elinden kurtularak yıllar sonra yeniden Bozkurt olarak dönen bir özgürlük sembolüdür. Kasımbekov’un hikayesinde ise kurt ininden kaçırılan bir Bozkurt yavrusunun farklı süt ve yiyecekler verilerek dönüştürülmek istenmesi karşısında yavrusunu kurtarmak için yakalanan Bozkurdun her türlü işkence karşısında bir damla göz yaşı bile dökmediğinden, hep dimdik ayakta kaldığından söz edilir. Bu tarihsel perspektif doğrultusunda Bozkurdun bir özgürlük ve asalet simgesi olduğu şüphesizdir. Böylelikle efsanede anlatıldığı üzere mankurtlaşma süreci Bozkurt ile asla örtüşmeyen bir dönüşümdür. Gerçek bir Bozkurdun mankurtlaşmasından ya da evcilleşmesinden söz edilemez. Bozkurt, zorluklar, işkenceler ve geçen zamana inat bir gün mutlaka özünü ve aslını hatırlar. Zira Bozkurt olgusu, muhtevası itibariyle her türlü haksızlığa, zulme ve dayatmaya karşı durmanın ve onurlu bir mücadelenin yegane sembolüdür.