Bozgunda Fetih Rüyası...
Sezai Karakoç, Yahya Kemal'i meşhur şiirine nazire yaparak şöyle tanımlamıştı;
"- Ha evet Yahya Kemal; / Bozgunda bir fetih düşü."
Aslında Yahya Kemal o meşhur şiirinde bir rüyayı, Türk'ün zafere olan susamışlığını resmediyordu:
"- ha evet Yahya Kemal;
bozgunda bir fetih düşü."
"Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rü'yama girdi her gece bir fatihane zan!"
Durumumuzu ifade eden en güzel dize bu olsa gerek. Ülkücüler ömrü fetih rüyası ile geçen "bahtsızlar" zümresidir desek yanılmış mı oluruz?
Kimilerinin "Kemiyet ve keyfiyet" arasındaki felsefi farkları henüz keşfedip, Alparslan Türkeş'in "biz dava partisiyiz" özdeyişine sarılmalarına bakmayın, onlar da en az sizin kadar "fetih rüyasına" yatmış, kahırlanmaktadır.
Evet, Türkeş tam da şunu söylemişti "Sandıktan bize tek bir oy dahi çıkmasa, İslam'dan, İnsaniyetçilikten, Türkçülükten asla vazgeçmeyiz! Biz politikacı değil, bir Davanın takipçileriyiz."
Aslında burada anlatılmak istenen farklı bir şey ama velev ki bu arkadaşların anlamak istediği şey olsun.
O zaman ben de dahil şuradan başlayalım, hayatımızın ne kadarında Davanın izi var? Partimizi yönetirken "şunu yapmayalım, bu durum Türk-İslam Ülküsüne muhalif bir durumdur" diyor muyuz veya ne kadar diyoruz?
Doğru, dava partisi oy kaygısı ile hareket etmez; etmemeli. O doğruyu v'az eder, yığınları "sokakta patlıcan fiyatına satılan" ideolojilere değil "hak yoluna, hakikat yoluna" çağırır ve insanların gereğini yapmasını bekler. "- ha evet Yahya Kemal;
bozgunda bir fetih düşü. Eğer kalabalıklar gereğini yapmazsa kollarını açarak "durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" diyerek son ihtarını yapar.
Partisini idare ederken de her şeyi davasının terazisine vurur; programını, aday yaptığını, yöneticisinin hal ve tavırlarını, üyesinin yaşam biçimini, her şeyini.
Peki biz bunları ne ölçüde uyguluyoruz da Başbuğ'un Davanın önemine dikkat çekmeyi hedef eden bir sözünü başarısızlığa kılıf yapmaya çalışıyoruz?
Partiler bir ideolojiden beslenir, ana çizgisini muhafaza ederek kimi hamleleri yapar; esner, uzlaşır. MHP de bunu pek çok kez yaptı ve yapacak. Burada yanlış bir şey yok.
Yanlış olan aday belirlerken, koalisyon kurarken, partiye transfer yaparken, yönetici atarken takındığımız "rasyonel" tavrı başarısızlığı yorumlarken takınmamamız.
Hâl böyleyse ki böyle, başarısızlıkta tek sığınağımız Davanın baş tacı sözler, hamasi nutuklar olmamalı. Bu durumda da partinin önünü açacak politik hamleleri yapmalı, tedbirler almalıyız.
Kaldı ki Başbuğ bu ve benzeri sözleri başarısızlığına kılıf yapmak için mi söylemiş? Başbuğ hayattayken MHP'nin oyları hiç düşmedi; istikrarlı bir şekilde arttı.
Hadi diyelim ki sizin kadar oy alamadı. Unutmayın O kurucu liderdi, bugün konuştuğumuz her şeyin temeliydi; kendimizi onunla mukayese edemeyiz, ancak örnek alabiliriz.
***
Modern zamanlarda siyaset yapıyorsak ve meydanlarda iktidara gelmeyi düşündüğümüzü söylüyorsak önce buna olan niyetimize insanları inandırmamız gerekiyor. Eğer kalabalıklara bu inancı veremezsek, derdimizi anlatamazsak davamızda istediğimiz kadar haklı olalım, başarı gelmez.
Bu seçim dönemindeki temel problem buydu.
MHP'nin kendisini ifade etme problemi ile ilgili pek çok yazı yazıp, "pi-ar" meselesinden dem vurmuş, gelen tehlikeye dikkat çekmiştik ama nafile.
Bir diğer problem ki en önemlisidir kanaatimce, MHP'nin siyaseti Balgat'a sıkıştırmasıdır. Bu sıkışıklığın aşılması, siyasette yükselmenin ölçüsü olarak yakınlığın değil liyakatin dikkate alınması ve teşkilatların güçlendirilmesi ile mümkün olabilir.
Tüm bu sıkıntılar ve sonuçlar ortadayken "her şeye rağmen başarılıyız!" retoriği ile kendimizi teselli edip, tabanı sakinleştirmeye çalışarak durumu kurtarmaya çalışıyoruz. Basın veya sosyal medya yolu ile mesajlar verip muhtemel "muhalif" çıkışları bastırmaya çalışıyoruz.
Peki çözüm ne?
Çözüm konuşmak, "nerede yanlış yaptık" demek ve yeni bir heyecan yaratmak.
Bunun yolu belli.
Genel Başkan törenin gereğini yapmalı, Ülkücüleri Kurultaya çağırmalı.
Ülkücüler meselelerini konuşmalı, dertleşmeli ve nihayet hep birlikte 2023'ün MHP'sini oluşturmak için gerekli kararı vermeli.
Bu yapılmazsa ne olur?
Her hezimet sonrası hatırladığımız veciz ifadeler ve hamasi şiirler eşliğinde "bozgunda fetih rüyası" görmeye devam ederiz...