Boşnaklar Hâlis Anadolu Türkleridirler...
Yazımın başlığını, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “Komitacılar” adlı eserinden aldım. Tepedelenlioğlu, Napolyon Bonapart döneminde İstanbul’da Fransız Elçisi olarak görev yapan General Horace Sebastiani’nin İmparatora yolladığı uzun bir raporuna yer verir. Sebastiani bu raporun bir bölümünde şöyle der:
“Boşnakların ‘Türk’ olanları da, Hıristiyan olanları da yalnız ’Boşnakça’konuşurlar. Bu bir Slav dilidir. Bundan Bosna’daki Türk’ün gerçekten Türk olmadıklarını sanmayınız. Buradaki Müslümanların yüzde doksan dokuzu eski fatihlerin nesillerinden gelirler. Hepsi Anadolu Türk’üdür. Ama buna rağmen pek azı Türkçe konuşur. Zira asırlardan beri burada Türkçe konuşmak ‘âdet’ olmamıştır.”
Şimdi de Mehmet İzzet’in “Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat” adlı kitabına gidelim, bakalım orada neler nakledilmekte:
“Tarihçi Lejenk’in bir Türk subayı hizmetinde bulunan Bosnalı bir çocukla yaptığı şu konuşma dikkate şâyândır:
-Hangi memlekettensin?
-Bosna’dan.
-Hangi Millettensin?
-Türk’üm.
-Türkçe bilir misin?
-Hayır.
-Madem ki Türkçe bilmiyorsun,Türk olduğunu nasıl söylüyorsun?
-Bilmem bana Türk olduğumu söylediler.
-Benimle şu dakikada hangi dili konuşuyorsun?
-Bilmem!
-Ben sana Sırpça söylüyorum, sen bana Sırpça cevap veriyorsun. Demek ki ikimiz de Sırp’ız!
-Hiç de öyle değil. Sen bana Sırpça söylüyorsun, ben sana Boşnak dilinde cevap veriyorum. Sen Sırp’sın, ben Türk’üm!”
Ben neden bugün bunları yazmaktayım?
HEPAR Bakırköy Teşkilatı’nda görevli Semih Eryüz adlı gençten şu mesajı aldım:
“Boşnak göçmeniyim ama kendimi buz gibi Orta Asyalı hissediyorum. Kavimler göçü başladığında Avrupa’ya birçok Türk boyları göçmüştü, onların kanından geldiğime inancım büyük. Tüm büyük Türkçülere saygım, sevgim vardır sonuna kadar desteklerim ama Atsız Atayı vasiyeti yüzünden sevemiyorum her ne kadar sevmek istesem de. Size sormak istedim bu vasiyet konusunu.”
Şu cevabı verdim ve bir yazı yazacağımı belirttim:
“Sevgili Semih, Atsız Beğ, o günün şartları içinde bazı etnik unsurlara (onların zararlı faaliyetlerini gördüğü için) çatmıştır. Ancak daha sonraları bu görüşlerini yumuşatmıştır. Onun Ötüken Dergisinde yazdığı bir yazıdaki Türk tanımı şöyledir: ‘Türkler... Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip, kendini o soya bağlayan ve beyninde yabancı bir ırk düşüncesi bulunmayan fertler topluluğu.’
Bu tanıma aklı başında hiç kimse itiraz edemez, etmemeli...”