Bölünmüşlük ve kaos tellallığı!
Türkiye’de siyasiler klasik rolleri olan, halkı birbirlerine karşı ötekileştirme rolünü başarıyla oynamaya devam ediyorlar. Güncel yaşamında birlik, beraberlik ve uyum içinde olan vatandaşlar siyasi aktörler sayesinde yeniden ve yeterince karşıt kamplara itilmiştir. Ötekileştirme bu defa ideolojiden değil tamamen simgesel bir konudan çıkmıştır. Bu defa kadınların başlarını nasıl örtecekleri daha doğrusu nasıl bağlayacaklarıyla ilgili sorun ülkeyi germiştir. İnsanlar durup dururken birden bire yarınıyla ilgili olarak endişe, güvensizlik ve belirsizlik duygusuna kapılmışlardır.
Gerilim ve kaygının bu boyuta taşınmasında hakkını teslim etmek gerekirse medya da rolünü başarılı bir biçimde oynamaya devam ediyor. Şanlı medya her zaman olduğu gibi yine sorumsuz başlıkları bol bol kullanmıştır: “411 El Kaosa Kalktı”, “Tehlikeli Bölünme” ya da “Hoş Geldin Kaos” gazetelerin attığı son başlıklardan yalnız bir kaçıdır. Malum siyasi partinin bölücü ve kışkırtıcı tavırlarının alabildiğine sürdüğü bir dönemde “Türban” ile ilgili düzenlemeler başarılı bir biçimde gerilim için kullanılmıştır. Yazılı ve görsel basın olayların üstüne adeta körükle gitmektedir.
Durum, göründüğünden de vahimdir. Türban karşısındaki tutumlara göre her kurum kendi içinde ikiyi hatta üçe ayrılmıştır. Bu konuda basına yansıyanlar dikkat çekecek kadar önemlidir: YÖK, işadamları, barolar, sendikalar, gazeteler, rektörler hemen her kurum birkaç parçaya ayrılmış durumdadır. Fotoğraf, hiç de iç açıcı değildir. Bölünmüşlüğün gazetelere yansıyan birkaç örneği şöyle:
Akademisyenler, türban yüzünden üçe bölündü. Türbana serbestlik isteyenlerle karşı olanlar, ayrı ayrı bildiri yayımlayarak imza topladılar. Bazı akademisyenler ise iki bildiriye de imza atmadılar.
“Üç Kutuplu Türkiye” diye başlık atan gazeteler de bölünmenin hangi kaygılardan kaynaklandığını ortaya koymuşlardır: Bir yanda “Türkiye din devleti oluyor” endişesi taşıyanlar, bir yanda “Dinimi istediğim gibi yaşamak hakkım” diyerek laik sistemin esnetilmesini isteyenler... Diğer yanda ise bölücü örgütle kol kola, özerklik isteyen bir parti ve arkasındaki belirli bir halk kesimi var.
Başından beri iktidar partisini destekleyen liberal kesim, diğer reformları göz ardı edip türbana kilitlenen AKP’ye tavır aldı. Bu kesim, türban yanlıları ve karşıtlarının bildirisine imza atmadı.
48 Baro başkanının katıldığı Türkiye Barolar Birliği toplantısında, 24 Baro Başkanı, Birlik Başkanı Özok’un, “Düzenlemeler Anayasa’ya aykırı” görüşüne karşı, “Türbana özgürlük bildirisi” açıkladı.
TÜSİAD, TOBB, ASO ve ATO, türbanın gündemin ilk sırasına oturmasını eleştirirken, MÜSİAD ile İTO türbana özgürlüğü savunuyor.
Türban, sivil toplum kuruluşlarını karşı karşıya getirdi. Türban konusundaki en ilginç bölünme Nesin ailesinde yaşandı. Ahmet Nesin, türbana destek veren ağabeyi Ali Nesin’i mektupla eleştirdi. Ali Nesin de bir mektupla kardeşine yanıt verdi. Bütün olan bitenler karşısında siyaset, alabildiğine sorumsuz, “idam sehpası” ve “kefen” tartışmalarıyla ortamı gerdikçe geriyor. Tabii Türkiye türbanla yatıp laiklikle kalkıyorken Avrupa’dan olumsuz haberler de gelmeye devam ediyor: Belçika’da malum mahkeme inadına DHKP-C terör örgütünün eli kanlı teröristlerini beraat ettirdi. Almanya’da dokuz Türk yurttaşı diri diri yandı.
Türkiye’nin huzurunu siyasi çıkar ve reyting amacıyla kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’nin, kendi gündemine dönerek bir an önce bu yapay bölünmüşlük görüntüsünden kurtulması gerekir. İktidar, muhalefet ve medya bu konuda üzerine düşeni bir an önce yapmak zorundadır. Aksi takdirde yarın çok geç olabilir!