Bölünme Hristofyas'ı neden korkutuyor?
Hristofyas seçim kampanyasını ‘Kıbrıs’ın bölünmeye doğru gittiği ve acil olarak çözümün gerektiği’ söylemine oturtmuş ve kazanmıştır. Rumlara göre bölünme, Kıbrıs adasının kuzey parçasının kaybedilmesi demektir. Bölünme, adanın tümünün tek egemen hükümeti oldukları iddiasının sona ermesi demektir. Bölünme, Enosis ve Megali İdea emellerinin çökmesi demektir. Bölünme, kuzeyde KKTC’nin varlığının zaman içerisinde tanınması demektir. Bölünme, Türk askerinin ebediyen, mevcut kuvvetleri ile adada kalması demektir. Bölünme, yerleşik dedikleri Türkiye’den adaya gelenlerin geri gitmemeleri ve sayılarının daha da artması demektir. Bölünme, Rum göçmenlerin kuzeydeki mülklerine dönememeleri demektir. Bölünme, KKTC’nin 75 milyonluk Türkiye’nin de yardımıyla gelişmesi ve ileride Güney Kıbrıs’ı ekonomik ve hatta siyasi olarak tehdit etmesi demektir.
Bölünme, sözde Türk yayılmacılığının ileride adanın tamamı üzerinde tehdit oluşturması ve adanın güneyinin de Rumların egemenliğinden ve kontrolünden çıkması demektir. Dolayısıyla nihai hedeflerine ulaşıncaya kadar bölünmenin önlenmesi ve en azından mevcut statükonun devamı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) temel hedefidir.
Eski Başkan Papadopulos bu siyaseti başarıyla uygulamıştır. Ulusal Konsey’in belirlemiş olduğu bu siyaset çerçevesinde Papadopulos KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın uzattığı barış elini tutmamış, görüşme ve müzakerelerden kaçmıştır. AB üyesi olmuş ve adanın tek meşru idaresi olarak uluslararası kabul görmüş GKRY’nin Kıbrıs sorununun acilen çözülmesi gibi bir gailesi olmamıştır ve yoktur. GKRY ‘zaman’ faktörünü kendi lehlerine kullanmayı temel strateji olarak belirlemiştir. Bu stratejiye göre, Kıbrıs Türkü zaman içerisinde ekonomik ambargo ve izolasyonlarla bezdirilecek, ekonomik olarak zayıflatılacak, Anavatanları Türkiye ile arası bozulacak ve sosyo-psikolojik yönden dibe vuran Kıbrıs Türkü çaresizlikten Ruma sarılacak, teslim olacak ve Osmosis yolu ile eritilip yok edilecek. Annan Planı’na neden hayır dedikleri daha iyi anlaşılıyor, değil mi? Hristofyas’ın ‘zamanın’, Kıbrıslı Rumların aleyhine işlediğini belirtmesi de samimi ve gerçek düşüncesi değildir...
Hristofyas kendinden önceki Rum liderleri gibi bölünmenin adanın Elenleştirilmesini engelleyeceğine inanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiği Atina’da, Kıbrıs’ın Elenleştirilmesine hizmet için göreve geldiğini açıklamadı mı?
Gelmiş geçmiş tüm Rum liderliği Kıbrıs Türklerinin statülerinin yükseltilmesi, devletimiz KKTC’nin veya ondan önce de Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin tanınmasından ödleri patlamamış mıdır? 70’li yıllarda ortaya konan ve Yunan Cuntasının da desteklediği ‘çifte enosis’e’ karşı Makarios’un tepkisi unutulmamalıdır. Yine o yıllarda sürdürülen müzakerelerin Kıbrıs Türkünün ‘otonom idare’ talepleri yüzünden çıkmaza sürüklendiğini hatırlamalıyız. Adanın taksimine yol açar diye onlarca çözüm planını Rumlar ellerinin tersiyle reddetmediler mi?
Hristofyas’ın müzakerelerde hedeflediği ise, uzlaşan, çözüm arayan taraf olarak görünmek ve zaman içerisinde yukarıda belirttiğim hedeflerine ulaşmaktır.
Hristofyas, bölünmeyi engelleyerek kurmayı tasarladığı Birleşik Kıbrıs yapısı içerisinde Kıbrıs Türkleri olarak bizlere eşit ortaklık hakkımızı iade etme gibi bir düşüncesi olmadığını zaten ‘Kıbrıs Türklerine 1960 antlaşmalarındaki haklarını geri vermemiz mümkün değildir’ diyerek açıklamıştır...
Anavatan Türkiye’nin AB’ye ille de üye olma sevdasını Hristofyas ellerini ovuşturarak kendi lehine kullanmayı beklemektedir. Türkiye’den Kıbrıs üzerinden taviz koparmayı hesaplamaktadır. Hristofyas’ın, AB 2009 İlerleme Raporu’nun açıklanacağı tarihe kadar acelesi yoktur. Gümrük Birliği Ek Protokolü çerçevesinde hava ve deniz limanlarının açılması ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerin normalleştirilmesi taahhüdünü Türkiye’nin bu tarihe kadar gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğine göre Türkiye’nin AB üyelik seyri karara bağlanacaktır. Hristofyas’ın ağzının suyu akmaktadır ve 2009’a kadar da müzakereleri gelişme sağlamadan sürdürecektir.
“Hristofyas bölünmeye karşıdır, adaya çözüm ve barış getirecektir” diye KKTC’de ve Anavatan Türkiye’de ümitlenerek sevinçten coşanların Rumu ve Hristofyas gibi takiyecileri tanıyamadıkları açıktır. Bölünmenin kalıcılaşmaması için Rumun mevcut isteklerinden ve hedeflerinden vazgeçmesinin gerekliliğini bir kez daha bu gafillere hatırlatmakta fayda vardır... Anavatan Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkünün artık verecek tavizi yoktur...