Bölücüler bölücülüğü bıraktı mı?
Kürtçe konuşan yurttaşlarla terörist ve bölücü PKK’lıları birbirine karıştırmamak terörle mücadelede başarının birinci şartıdır. Bölgede yaşayan yurttaşların kahir ekseriyeti Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden yanadır. Ancak bölgede ülkenin ve milletin birliğinden yana olanları terör örgütü baskıyla etkisizleştirmiştir. Doğrudan ya da dolaylı olarak Kürtçe konuşan vatandaşlar terör örgütünün ve yandaşlarının hedefi olmuştur. PKK terör örgütü, yirmi altı yıldır Kürtçe konuşan vatandaşların sözcüsü ve temsilcisi olduğunu kanıtlamak için kan dökmekte ve şiddet uygulamaktadır.
“Devrimci şiddet” esastır!
PKK hareketi gerçekte Kürtçe konuşan yurttaşların iradelerine şiddeti kullanarak el koyma hareketidir. Başından bu yana PKK’nın benimsediği bölücülük stratejisi bu olmuştur. Bu durum PKK’nın kuruluş bildirgesinde de yazılıdır: “PKK, örgütsel varlığına musallat olan sivil ve resmi polisle ve ajan provokatörlere karşı devrimci terörü vazgeçilmez bir mücadele yöntemi sayar. Barışçıl bir ortamda her gün bir ulus olarak eriyip yok olmaktansa, savaşla ve savaş içinde dirilmeyi bir ilke olarak kabul eder”. PKK, “Şiddetin Kürdistan’da yalnızca bir toplumun dünyaya gelmesinde yardımcı olmak babında bir nevi ebe misali olmayacağı, her şeyi yeniden yaratacağına” inanmaktadır.
Barış ve birlik yok oluştur!
PKK, bu yönü itibarıyla varlığını teröre, şiddete ve katliama bağlamış hastalıklı bir mantığın örgütüdür. Barışı ve birlik içinde yaşamayı PKK, “Kürt” ulusunun “erimesi ve yok olması” olarak görmektedir. Bu yüzden kör bir savaşla yani terörle sözüm ona bir ulusu diriltmeyi ilke edinmiştir. Böyle bir kafaya, açılım yapmanın ya da onunla barışı konuşmanın ne türlü bir yararı olacağını bunu önerenlerin Türk halkına anlatmaları gerekir.
“Demokratik özerklik” stratejisi!
Cemil Bayık, 24 Haziran’da şunu söylemiştir: “Yakında demokratik özerkliği ilan edeceğiz. Mücadelemiz tamamen demokratik özerkliği korumak içindir”. BDP adlı siyasi organizasyon, “Çözüm demokratik özerkliktedir. Özerklik anayasada yer alsaydı. Referandumda ” evet “ oyu verirdik” diyor. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ise “... belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk bayrağımızla sarı-kırmızı-yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur? diye sorarak ” Özerk Doğu Karadeniz olacak, Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Demokratik Türkiye Özerk Kürdistan olacak “ diye ilave ediyor. BDP Milletvekili Sebahat Tuncel, ” Bizim projemiz sadece Kürtlerin yaşadığı bölgeleri değil, diyoruz ki, Türkiye’yi 20-25 bölgeye ayıralım. 20-25 bölgede her halkın kendini, özgürce ifade edebildiği ve denetimi altında yerel meclislerin de olduğu bir yönetim tarzıdır “.
Bölücülerin Türkiye’yi etnik, bölge ve mezhep temelli ayrıştırarak ülkenin bütünselliğini bozup güçten düşürmeyi esas aldıkları açıktır. Yalnızca Güneydoğunun ayrılması Türkiye’nin güçsüzleşmesi için yeterli görülmemektedir. Beylik dönemlerinde olduğu gibi Anadolu’nun onlarca bölgeye ayrılması bu yüzden istenmektedir.
PKK aynı PKK’dır!
PKK’nın 1993 yılından sonra “Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan” talebinden vaz geçtiğini söyleyenler doğruyu söylememektedir. PKK’nın İmralı’da tutuklu olan elebaşısı “Demokratik Açılım” dolayısıyla taleplerini şöyle dillendirmiştir: “Kürtler kendi meclisini, eğitimini, kolluk gücünü oluşturmalı. Kürtlerin her alanda örgütlenmesinin önü açılacak. Kendi sporunu, eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini kendisi yapacak. Hatta kendi ihtilaflarını çözecek bir savunma gücü olacak”.
KCK Sözleşmesinin Genel Esasları başlığı altında da şu satırlar yazılıdır: “Kürt halkının demokratik konfederasyon ilkeleri temelinde birliğini esas almak, bölge halklarıyla eşitlik ve kardeşlik temelinde Demokratik toplumcu Orta Doğu Konfederasyonu’nu geliştirmek...” Bütün bunlar süreç içinde ayrı ve bağımsız devletin adımları anlamına gelmiyorsa, hangi anlama geldiğini birilerinin açıklamasında yarar vardır.