Bölücü strateji ve On Kasım
Türkiye’de son zamanlarda her sorun kutuplaştırma, ayrıştırma ve ötekileştirme aracı olarak kullanılmaktadır. Ülke üzerinde sanki millet değil de hiçbir ortak paydası olmayan kalabalıklar yaşamaktadır. Hiç bir ortak yanı olmayan, her biri ayrı bir tarafa çeken, çelişki ve gerilim içinde bir toplum görüntüsünü birileri ısrarla vermeye çalışmaktadır. Türkiye’de sanki halkı kutuplaştırma ve karşıtlaştırma projesi gibi bir proje bilinçli olarak uygulanmaktadır. Türkiye’nin ortak değerler üzerinden akıl üretmeye bir türlü akıl erdirememesi nedensiz değildir. İktidarın hiçbir konuda muhalefetle anlaşmamak siyasetini ısrarla sürdürmesi de görüş farklılıklarıyla izah edilemez.
Zihinleri parçalayarak yönetmek!
Son günlerde yaşananları bir hatırlayalım: Kızılırmak’tan önce su getirilir sonra içilebilir/içilemez tartışmaları açılır. Önce birileri Domuz Gribi aşısı getirir sonra aşı olanlar ile olmak istemeyenler olarak ülke insanları karşı karşıya gelir. Türban, başlı başına “laik-antilaik” tartışmaları için yeterli nedendir. “Kürt Açılımı” yapanlar ile karşı duranlar olarak halk adeta birbirine düşürülmektedir. Toplum her konuda ve her alanda bölük pörçüktür. Her gün toplumu amip gibi bölecek bir konuyu birileri başlatıyor, sonra da geri çekilip olanı biteni izliyor.
Bu tür siyasetler uygulamaya konulmadan önce insanların kafaları karıştırılmaktadır. Bunun için de önce yerleşik kavramlar tartışmaya açılmaktadır. Böylece ortak payda üreten kavramlara ve kurumlara olan güven sarsılmaktadır. Ortak değer yüklü kavramlar toplum nezdinde değersiz hale gelince toplum da kullanıma uygun hale gelmektedir. Bunun için kavramlar topluma tersinden okutulmaktadır. Orwel, 1984 adlı eserinde kavramların tersinden okunarak “Savaş Barıştır”, “Hürriyet Esarettir” ve “Cehalet Kuvvettir” diye nasıl dönüştürüldüğünü olgularla anlatır. “Kürt Açılımı” nı “demokratik açılım” olarak sunmak böyle bir durumdur. “Kürt Açılımı” açıkça “Kürt” etnisitesinin siyasallaştırılması ve kışkırtılmasıdır. Etnisite ya da mezheplerin siyasallaştırılması çok açıktır ki toplumu bütünleştirmez aksine böler ve ayırır.
On Kasım nasıl anılmalı?
10 Kasım’ı toplumu ayrıştırma ve karşıtlaştırma aracı olarak kullanmak tehlikelidir. 10 Kasım’ı “yas günü olarak” anmayalım doğru ama bölücülüğü meşrulaştırma platformu olarak da tartışmayalım. 10 Kasım’da, kaybettiğimiz kurucu önderin gösterdiği hedeflerde gelinen noktayı tartışmak işlevsel olur. Bu nedenle Atatürk’ün ölüm yıl dönümünü, onun gösterdiği hedeflere ne kadar ulaşıldığının tartışıldığı ve sorgulandığı bir gün olarak görmek gerekir. Yapılması gereken şey, Atatürk’ün ölüm yıl dönümlerinde siyasal iktidarların hesap vermesidir. Sözgelimi hâlâ Türkiye’nin, kendi uydusunu kendi füzesiyle uzaya niçin gönderemediğini ya da bir uçak gemisine neden sahip olmadığını halka iktidar yetkilileri anlatmalıdır. 10 Kasımlar bu ve buna benzer toplumsal sorunların tartışıldığı bir gün olmalıdır. 10 Kasımlar yas günü olmamalı ama toplumun büyük bir kesimi tarafından “ihanet projesi” olarak nitelenen birliğe ve bütünlüğe kast eden projelerin tartışıldığı gün ise hiç olmamalıdır.