Bölgemizde neler oluyor?
1 Kasımda Irak'ın başkenti Bağdat'ta başlayan ve 2. Arap Baharı olarak adlandırılan hükümet karşıtı protestolar kısa zamanda Lübnan'ın başkenti Beyrut'a, daha sonra da İran'ın başkenti Tahran'a sıçradı. Irak'taki eylemleri ''Irak Ne Olacak" başlıklı yazıda yazmıştık. Her üç ülkede meydana gelen eylemler, ortak özellikler taşımaktadır.
2010 yılında Tunus'ta başlayan ve daha sonra Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen gibi ülkelere yayılan ilk Arap Baharı, Arap halklarının ne demokrasi, ne de özgürlük ve insan hakları taleplerine çare olamamıştır. Öte yandan iç savaşlarla boğuşan Suriye'deki olaylar halen devam etmektedir. Libya istikrara kavuşamadığı gibi ülke üç parçaya bölünmüştür. Yemen nerede ise bölünme aşamasındadır.
İran'a gelince; ABD yaptırımlarının etkisiyle ekonomik açıdan zor günler geçiren İran halkı, bu kez de, 15 Kasım günü benzine %300'e varan zam yapılmasının ardından ülkenin birçok kentinde yoğun protestoları başlattı. Gösteriler sırasında kamu binaları, bankalar ve alışveriş merkezleri tahrip edildi.
Tahran yönetiminin protestoların büyümesini engellemek adına ülke genelinde internet erişimini kesintiye uğratması sonucu, sağlıklı bilgi alınamamasının yanı sıra turizm ve ticaret de duraklama noktasına gelmiştir. Uluslararası af örgütü, çok sayıda ölü ve yaralının olduğunu bildirmektedir.
İran'da bu eylemler yeni değil son 10 yıl içerisinde üçüncüsüdür. İlki 2009 yılındaki seçimlere hile karıştığı gerekçesiyle başladı. O dönemde eylem merkezi olan Tahran'da yeşil bayraklarla sokağa dökülen eylemcilerin çoğunluğu kültürlü, şehirli profili çizmişlerdi. Protestolar 3 farklı grubun birleşmesi ile başladı.
Bu ilk eylemin bastırılmasından sonra reformcuları temsilen o zaman iktidarda yer alan Cumhurbaşkanı I. Yardımcısı İshak Cihangiri ve bazı bakanların da yer aldığı 1. Grup mensupları kendilerini kurtarabildiler. Halktan oluşan 2. Gruptakilerin büyük bir bölümü ağır şekilde cezalandırıldı ve kalan ise hükümet tarafından yakın takibe alındı.
En önemli konumdaki 3. Grup ise başlarında eski başbakan Mir Hüseyin Musavi olarak "Yeşil Hareket" adı altında geniş kapsamlı sokak gösterilerine devam ettiler. Ancak Musavi ve diğer muhalif liderler tutuklandılar ve 2011 yılından beri de ev hapsinde tutulmaktadırlar.
İkinci protesto dalgası iktidara karşı yine ekonomik sebeplerden dolayı 28 Aralık 2017 tarihinde Şiilerin kalbinde kutsal bir yer olan Meşhed'de başladı ve kısa sürede 29 kente yayıldı. Yedi gün süren gösterilerin sonucunda onlarca kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı ve hapse atıldı.
Öte yandan İran'a uygulanan ambargo ekonomik sorunları daha da derinleştirmektedir.
ABD, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail, İran'da yaşanan protestoları desteklemektedirler. Irak ve Lübnan'da cereyan eden protestolarda ise göstericiler ABD, İsrail ve İran'a kafa tutmaktadırlar. İran'da, iktidarın zayıf bir şekilde devam etmesi ABD'nin işine gelmekte bölgede askeri varlık bulundurmasına gerekçe teşkil etmektedir. Bu vesileyle ABD petrol zengini körfez ülkelerinden sürekli olarak maddi destek sağlamaktadır.
İran Anayasasında kuvvetler ayrılığı maddesi yer almasına rağmen uygulamalar teokratik ve oligarşik vesayet altındadır. İran'da bir devlet başkanı olmasına rağmen ülkeyi asıl yöneten dini lider, diğer adıyla büyük Ayetullah ve onun etrafındaki mollalardır. Bunların güçlü denetim ve idari yetkileri vardır.
Ülkemizde ise Türk milletinin duyarlılığı sonucunda, etnisite, mezhep ve tarikat odaklı senaryolar başarılı olamamıştır. Günümüzde sınır komşularımızda zaman zaman Arap Baharı adı altında yaşananlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin nitelik ve kuruluş felsefesine sahip olmamalarından kaynaklandığı doğru değil midir?