Bizi şimdi ne koruyacak!

‘Yetmez ama evet’çilerin bile paçası tutuştu; hükümet yargıyı, siyasi iktidarının parçasına dönüştürdü... Etekleri zil çalan birkaç yandaş gazete dışında bütün medya HSYK seçiminin meşruiyetini sorguluyor


Doğru teşhisi, referandumda “Evet propagandisti” olarak kullanılan Demokrat Yargı Derneği’nin Eşbaşkanı Orhangazi Ertekin koydu:
“Hükümet yargıyı, siyasi iktidarının bir parçasına dönüştürdü!”
Böyle bir tablonun anlamı kuvvetler ayrılığının “kuvvetler birliği” haline dönüşmesidir.
Kuvvetler birliği sapağının gideceği tek yer de “sivil dikta”dır. Dünya tecrübeleri buna tanıklık ediyor.
Oysa yaşadığımız sürecin sihirli sözcükleri özgürlük, tarafsızlık, bağımsızlıktı; yani demokrasi...
YARSAV’a karşı kurulan Demokrat Yargı bu vaatlerle kandırıldı ve kullanıldı.
Şimdi derneğin eşbaşkanlarından Ertekin isyan ediyor, suiistimali teşhir ediyor.
Propaganda döneminin en yırtıcı mücahitlerinden olan öteki eşbaşkan Osman Can ise kadrosunu kapmış bir üniversite hocası olarak “Artık hâkim olmadığım için HSYK seçimi ile ilgili değilim” diyor.
Hizmet ettiği amacın erdemine inansa böyle davranır mıydı?
İşin çivisi çıktı
Öylesine stratejik bir kale düşürülmüştür ki, rejimin demokrasi olduğunu savunmak neredeyse imkânsızdır artık.
Üyeleri ezici çoğunluğu ile iktidara bağımlı bir HSYK, hukuk devletinin sonu demektir. Böyle bir HSYK siyasi iktidara yalnız mahkemelere hükmetme olanağını tanımaz, yüksek yargıyı oluşturma olanağını da verir.
Felâkettir bu. Böyle bir tehlikenin başgösterdiği dönemlerde demokratik toplum ayağa kalkar. Yazık ki bizde demokratik toplum kötürüm edildiği için şu şansımız yok.
Türkiye’nin ekseni kaydı mı tartışırız ama çivisinin çıktığı tartışmasız gibi.
Dün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, zafer sarhoşluğuna kapılmış partizanlara yakışacak sözler söyledi:
“Tüm toplumlarda özgürlük demokrasi ve daha çok hukuk isteklerine ilişkin güçlü sesler yükselmekte, buna cevap veremeyenler yıkılıp gitmektedir. Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir!”
Daha çok hukuk nerede?.. Statükonun kibirli mensupları kimler?
Hakime yakışmaz!
Böyle intikamcı naralar, yüksek mahkeme başkanının ağzına yakışacak sözler midir?
Şimdiye kadar oy haklarını ve başkanlık nüfuzunu Siyasal İslâm’ın beklentileri doğrultusunda kullanan Kılıç’ı acaba HSYK için yapılan seçimleri “iktidar listesi”nin firesiz kazanmış olması mı bu kadar coşturdu?
Başbakan dün “Hayır” oyu kullanan yüzde 42 için konuşurken “Halkımıza kendimizi anlatacağız içlerindeki tereddütleri yeneceğiz” diyordu. Gerçekten de bunu yapmalı.
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

12 Eylül darbecileri bile “bu kadarı fazla” diyor
AKP iktidarı 12 Eylül mantığını geride bırakıyor, HSYK’ya Adalet Bakanlığı bürokratlarını seçtiriyor. Müsteşarla birlikte, HSYK’da şimdi dört AKP bürokratı bulunuyor.
Referandumla birlikte, 12 Eylül’den rövanş alınacak diyerek, evet oyu kullanan anlı şanlı solcu, liberal, yazar, çizer, sanatçıların kulakları çınlasın.
“Yetmez ama evet” kazanıyor. Bence de yetmez, daha ele geçirilecek kaleler var.
Yandaş medyanın etekleri dün zil çalıyor, savcı ve yargıçlar arasından HSYK üyeliği için yapılan seçimlerde iktidarın zaferi kutlanıyor.
Önceki gün yapılan seçime AKP bir kaç aydır hazırlanıyor. Planlaması referandum öncesinde başlıyor.
İktidarın HSYK aday listesi adliyelere referandumdan on beş gün önce dağıtılıyor. Herhalde dağıtılmakla da kalmıyor.
O listede kendi kaderini tayin eden Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısını, Personel Müdürünü gören bir savcı ve yargıç ne yapabilir? Direnen çıksa bile, oylar genellikle o listeye
veriliyor.
Nasıl oluyor da, binlerce avukat arasından AKP’ye en yakın olanlardan biri Anayasa Mahkemesine, nasıl oluyor da binlerce yargıç ve savcı arasından AKP’ye en
yakın olanlar HSYK’ya seçiliyor?
Kadrolaşma denilen işte bu. AKP sekiz yıldır buna çalışıyor, ürünlerini şimdi topluyor.
Örneğin savcı ve yargıç meselesinde çalışma dört yıl önceye dayanıyor.
Mesleğe sonradan adım yargı mensuplarının birinci sınıf yargıç ve savcı olmalarını kolaylaştıran düzenlemelere gidiyor.
Yeni birinci sınıf, kendisine tanınan birinci sınıf olmasının hakkını HSYK seçiminde gösteriyor. Oylar iktidar listesine veriliyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
kontenjanından HSYK’ya atanacak üyelerle
birlikte, ne Anayasa Mahkemesinde, ne HSYK’da AKP için artık sorun yok.
Referandumda evet oyu kullanan solcular, liberaller, aydın geçinenler, yazarlar, çizerler, sanatçılar gönlünüz rahat olsun. Yüksek yargı artık AKP’nin emrinde. 32 kısım tekmili birden heyecan bundan sonra. İnsanı zevkten titretiyor.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

++++++

Bağımsız yargı, “daha demokrat yargı” yalanıyla AKP’ye bağlandı.
* Melih Aşık / Milliyet

++++++

Hoşgeldin sivil vesayet
Bakalım Adalet Bakanlığı’nın sözcülüğünü yapan gazeteciler durumu nasıl savunacak?

* * *

Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman “Bugüne kadar kurul adına sekretarya hizmetlerini yapan bakanlıktaki bilgi birikiminin, hafızanın kurula taşınması noktasında bürokratların faydası olabilir. Bunu teşkilat değerlendirecektir. Bürokratların adaylığının bir mahzuru olmadığını düşünüyorum” (Milliyet-17.10.2010), demiş.
Ben de Müsteşar’a soruyorum: Dünyanın neresinde “yargı bağımsızlığı” nın bilgi birikimi ve hafızası bürokratlara teslim edilir?
Siz Müsteşar olarak hangi HSYK kararında Bakan’la ters düşen görüş ifade edebildiniz? İlaç niyetine bir tanecik olsun örnek veriniz.
TSK bertaraf edildi, TÜSİAD tehdit edildi.
Anayasa ehlileştirildi, HSYK adam edildi!
Hoş geldin sivil vesayet!
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet


++++++

Yüzde 58 mutlu mudur
Demokrasinin birinci şartı TBMM; üçte iki oranında AKP’nin kontrolünde... Oradan AKP’nin istemediği hiçbir karar çıkamıyor. Yani TBMM bir tür işgal altında...
Demokrasinin ikinci kurumu hükümet; AKP’nin elinde...
Demokrasinin dördüncü gücü sayılan basın; korkudan tir tir titriyor; AKP’nin işine gelmeyen hiçbir haber verilemiyor. Bakın Deniz Feneri yolsuzluğundan kimse söz edemiyor. Eleştiren köşe yazarları teker teker susturuluyor.
Demokrasinin olmazsa olmazı, üçüncü gücü yargı da artık hükümete bağımlı hale getirildi.
Böylece Türkiye baştanbaşa AKP tarafından kontrol ediliyor. Tek tip siyaset, tek tip yönetim, tek tip hukuk, tek tip TBMM, tek tip toplum modeli...
İşte evet oylarının Türkiye’yi getirdiği nokta burasıdır.
Kimse; artık muhalefet edemeyecektir... Demokrasi getireceğiz diyenler; şimdi her şeye eyvallah diyen bir toplum imal etmektedir.
Açıkçası, evetçi yurttaşımız, bu evetin karşılığını işsizlik, yoksulluk, baskı olarak alacakatır...
* Rıza Zelyut / Güneş


++++++

Türkiye yeniden dizayn ediliyor
Hiçbir komplekse kapılmadan yaşananların adını koyalım:
Devrim, ihtilal, sivil darbe, siyasal proje, ne derseniz deyin, AKP, rejimin genel kurallarını değiştiriyor, Türkiye’yi yeniden “dizayn” ediyor. 12 Eylül askeri darbesinin bile gerçekleştiremediği, belki de gerçekleştirmek istemediği değişimleri gerçekleştiriyor.
12 Eylül rejimi, yaptırdığı Anayasa’da en azından parlamenter rejimin temel kurallarını ve yargı bağımsızlığını korumuştu.
Cumhurbaşkanlığı’nın yetkilerini arttırmakla birlikte başkanlık ya da yarı başkanlık rejimine geçmemiş, cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi ilkesini uygun bulmuştu.
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi yüksek yargı kurumlarını olanaklı olduğu ölçüde siyasal iktidarın doğrudan denetiminin dışında tutmuştu. Şimdi AKP iktidarı, merkezi ve yerel yönetimlerin uygulamalarıyla, yasal değişikliklerle, gerektiğinde anayasal değişikliklere de başvurarak, toplumu sadece yeniden “dizayn” etmekle kalmıyor, parlamenter rejimin temel kurum ve kurallarını da değiştiriyor.
“AKP’nin siyasal projesi” artık “çoğulcu parlamenter demokrasiden” “çoğunluk diktatörlüğüne” geçişi tamamlamış görünüyor. AKP bu noktadan sonra nereye gidecek? YÖK aracılığıyla üniversiteler...
RTÜK aracılığıyla televizyonlar...
Ceza yasaları, basın yasaları ve vergi cezalarıyla gazeteler... Son değişiklik ve uygulamalarla yüksek yargı... Tam anlamıyla AKP denetimine girdi. Şimdi iktidarın hedefinin ne olduğunu anlamak için hem AKP’nin geçmişte yaptıklarına hem de uluslararası düzeyde olup bitenlere bakmak gerekli.
* Emre Kongar / Cumhuriyet


++++++

HSYK, Yargıtay ile Danıştay’ın vesayetinden kurtulmalı deniliyordu.. Kurtuldu.. Adalet Bakanlığı’nın vesayetine girdi..
Merakım şudur.. Liberal-demokrat kesim bu yeni yapılanmayı demokratikleşmenin neresine oturtacak..
* Mehmet Tezkan / Milliyet

++++++

İş işten geçtikten sonra vurun başınızı duvarlara
Yeni Şafak, HSYK seçimleri sonucunu, “Yargı, YARSAV’ı tasfiye etti” zafer çığlığıyla karşıladı. Demokrasi açısından utanç konusu olacak bir sonuç, demokrasinin zaferi olarak sunuldu. Ortada bir zafer olduğu kesin. Ama Adalet Bakanlığı bürokrasisinin, dolayısıyla AKP’nin zaferi bu, demokrasinin değil.


Durum vahim
Geçen seneye kadar yıllarca personel genel müdürlüğü yapmış, 1996’dan beri hâkimlik değil bakanlık bürokratlığında yükselmiş bir kişinin müsteşar yardımcısı olarak hazırladığı iddia edilen ve kendisinin de aday olduğu listedeki on aday da seçilmişse, durum vahimdir. YARSAV’ın HSYK’dan silinmiş olmasına sevinenler, HSYK’nın seçilmiş yargıçlarının İbrahim Okur listesiyle silme doldurulmuş olmasını, düşmanının ciğerini yiyen bir vahşi kabile reisi kıvamında tadabilir. Ama bilmeliler ki HSYK gibi bir kurumda bakanlık, dolayısıyla iktidar partisi yakınlığı şüphesi güçlü bir listedekilerin tulum çıkması, eski durumdan hiçbir farklılık göstermez.
Müsteşar yardımcısı ve personel genel müdürünün HSYK’ya seçildikten sonra bakanlıktaki görevlerinden ayrılacak olmaları da bu kişilerin seçmen yargıçlar üzerinde etkileme kapasitelerinin olmayacağı anlamına gelmez. Herkes bilir ki gelecek personel müdürü, bir önceki ve şu anki personel müdürleri dizisinin devamında yer alacaktır. Böylece bakanlık, yargıç ve savcılar üzerinde çifte denetim olanağına kavuşacaktır. Zaten Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kahraman da işin özünü açıkça dile getiriyor. ’Bakanlıktaki hafızanın kurula taşınması noktasında’ bu bürokratların faydası olacağını söylüyor. Sorun zaten tam da bu değil mi? Etkileme ve etkilenme riskinin daha yüksek olduğu bir ilişki biçimi tasavvur edilebilir mi?
İktidara yakın basının ’Ankara listesi’ olarak sunduğu listenin varlığının kabul edilmesi bile bu seçimin gerçek niteliğini göstermeye yetiyor. Yargıçların kariyerlerini belirleyecek kurulda kod adı ’Ankara’, gerçek adı bakanlık veya AKP olan bir listeden seçilenler yargıçları temsil edecek! Radikal’de bugün Murat Yetkin, bu üç bürokratın (üçüncüsü bakanlığa bağlı Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürü) HSYK’nın üç dairesinin başına geçeceğini iddia ediyor. Doğrusu böyle seçime böyle HSYK Daire Başkanları yakışır.
(...)
Bugün Türkiye’de şaibeli bir seçim yapıldıysa, o da HSYK’da bakanlık bürokratlarının devşirdiği listenin tulum çıktığı bir seçim değil mi? Ve bunun Başbakan’ın bilgisi dışında gerçekleştiğine inanmak mümkün mü?
* Ahmet İnsel / Radikal


++++++

Seçimlerde ortaya çıkan “Bakanlık listesi kazandı” havası kaygı vericidir. Geniş bir kesimde, en azından “yüzde 42”de yeni HSYK hakkında peşinen güvensizlik oluşmuştur. Bu ciddi bir sorundur. Üzerinde durulmalı, irdelenmelidir.
* Taha Akyol / Milliyet

++++++

MİNİ YORUM
Şikayetin olsa kaç yazar...
İstanbul’da bir ilköğretim okulu; “hafiyeliğe” meraklı arkadaşımın aktardığına göre öğretmenlerden biri her sabah “andımız” okunurken iki eliyle kulaklarını kapatıp yüzünü buruşturarak bekliyor öğrencilerinin “susmasını”. “Belki sağlık sorunu vardır” dedim ama şiirde, şarkıda, konuşmada değil de bir tek “Andımız” da mı nüksederdi öyle olsa! Çocuğu yok, “o okulla” bağı yok... Ama “sorumlu vatandaş” kontenjanından “şikayetçi olmak” istediğini söyledi. Bir an duraksadık; kime?! Sayfanın bugünkü manşetinin işaret ettiği “savunmasız” yer burası işte...

Yazarın Diğer Yazıları