Bizde kadınlar günü
Geçen hafta dünyada ve Türkiye’de kadınlar günü kutlandı. Ne gariptir, Türkiye’de kadınlar, kendilerine ataları tarafından zahmetsizce verilen ve o tarihlerde hiçbir ülkenin kadınlarında olmayan haklarının ihlalini protesto etti. Garip çünkü Türkiye’nin yarısından fazlası kadın ve seçmen. Ama bu kadınlar, haklarının kendi elleri ile ihlal edilmesi için oy verip, iktidara kendi kaderlerini taşıdılar.
Bu konuyu tartıştığım bir arkadaşım bana, kadınlar üzerinde eşlerinin baskı uyguladığını ve bu yüzden AKP’ye oy verdiklerini söyledi. Şimdi hesaplayalım. Başbakan’a göre yüzde 50’den fazla oy aldılar. Tüm seçmenin yarısının oyunu alan bir parti tüm kadın seçmenin de yarısıdır, değil mi?
Şimdi bizim arkadaşın söylediğini yani kadınların erkek baskısından korkarak oy verdiğini doğru kabul etsek bile, kadın seçmen oyunu kullandığı kabine tek başına girmiyor mu? Özetle bu durum literatüre, ‘Stockholm Sendromu’ veya katiline âşık olan kurban olarak girmiş bulunuyor. Demek ki bizim kadınlarımızın büyük çoğunluğu eziyet çekmekten hoşlanıyor. Demek ki bu yüzden sopa yedikçe, bıçaklandıkça gidip, AKP’ye oy veriyor kadınlarımız. İşte bu yüzden Türkiye’de özür dileyerek yazıyorum, kendi elleriyle özgürlüklerini teslim eden kadınların, gün falan kutlamaması gerekir.
Gelelim güncel konulara. Geçen yazımda Başbakan’ın resimleri ve sözlerini içeren ve Müslümanların cihat çığlıklarını eleştiren ilanlarla donatılmış olan otobüslerin, Chicago’da dolaştığını ve daha sonra başkent Washington ve San Francisco’da da otobüslere aynı afişlerin açılacağından söz etmiştim. Amerika’daki Türk örgütleri birden bu olaya karşı çıktı. Daha önce BM tarafından terörist ilan edilen 2 kişiyi ağırlayan Erdoğan’a bu örgütlerin arka çıkmaları tuhaf. Gerçi bunlardan ikisi o takımın dernekleri. Bu derneklerin başka hiçbir Türk veya Türkiye konusundaki suçlamalarda ortaya atıldıklarını görmemiştik. Mesela sözde Ermeni soykırımı olayında veya Kıbrıs davasında falan. Ama arkadaşların bam teline, Erdoğan’ı birileri sergileyince basıldı anlaşılan ve akılları başlarına geliverdi. Doğru, Türkiye ne ki Başbakan’ın da söylediği gibi Türklük ne ki? Baksanıza bir Arap kızıyla da evlenmiş. Ne acı değil mi, Türkler, kendi kaderlerini, Türk olmayanların ellerine teslim etmiş durumda. Gerçekten acı. Ama gururla tekrar söylüyorum, ben bir Türk milliyetçisiyim ve Türklüğümle de övünüyor, adı Türklerin vatanı olan ülkemin de adını değiştirmek isteyenlere karşı çıkıyorum.
Ne hikmetse garip bir ülkeyiz. ABD’nin kulluğunu yapıp bir yandan da ABD’ye sövüp sayıyoruz. ABD’nin müziğini dinler, modasını giyer, dizilerini taklit ederiz ama ardından da kahrol lafları. Dedim ya tutarsız garip insanlar olduk biz.
Gelelim dış konulara. ABD’de geçici bütçe onaylandı. Böylece Demokratlarla Cumhuriyetçilerin kavgası yeni bir aşamada. Öte yandan yeni hükümet uygulamalarına başladı. Yeni Savunma Bakanı Afganistan’ı ziyaret etti. Şerefine bombalar patladı, gene masumlar öldü. Bu ara Irak da karışık. Orta Doğu’da mezhep savaşlarında yeni aşamalar yaşanıyor. Suriye olayında işler Ankara’nın istediği gibi gitmiyor. Esad hâlâ başta ve Tayyip Bey’in Suriyeli çapulcuları Türkiye sınırına sıkıştırılmış durumdalar, ilerleme yok yani. Ama mültecilere ve bunlara bizim cebimizden yapılan harcamalar kabardıkça kabarıyor. Erdoğan hükümeti, Özal’ın Kürt göçü konusunda yaptığı hatayı tekrarlıyor. Onun faturası hem paraca hem de evlatlarımızın canı olarak iyice kabarıktı. Ama biz balık hafızalı bir millet olduğumuzdan geçmişi unuttuk aynı işlemi bu kez Suriye’de yapıyoruz.
Ha unutmadan yazayım. Hani uzaktan dürbünün tersi ile baktığınız ete gene zam yapıldı ama siz çok dingin ve saygın bir tavır göstererek çıtınızı çıkarmayıp, dış provokatörlere alet olmadınız. Kutlarım. Et yemeseniz ne olur yani?