Biz Kandil’e gidemeyince Kandil bize geldi!
Silivri... Hadımköy... Hasdal... Sincan... Cezaevlerinden mektup sağanağı devam ediyor. Balyoz davasında 18 yıl ceza verilen Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’in yazdıklarını aktaracağım
bugün.
14 Kasım 2012 tarihli gazetelerde, Kavaklı’daki operasyondan bahseden ve silah kuşanmış Ordu Komutanı fotoğrafıyla servis edilen haberler için “Herhalde biz Kandil’e gidemeyince, Kandil bize gelmişti” diyor.
Bir yandaş gazetede “yorum” adıyla yayınlanan bir cümleye takılmış:
“TSK, içindeki pislikleri temizleyince, PKK’ya karşı daha başarılı operasyonlar yapıyor.”
Tepkili:
“1998-2000 yıllarında Hakkari İl Jandarma Komutanı olarak görev yaptım. Rütbem yüzbaşıydı. Şimdi her ay operasyon yapılan Kavaklı’ya hem 1998 kışında, hem de 1999 baharında sadece beş tim ile iki ayrı operasyon yapmıştım. Operasyonları bizzat yönettim. O yıllarda teröristlerin Kavaklı’da bırakın kamp kurmayı, belli bir süre barınması bile mümkün değildi. 2000 yılında, Hakkari’den ayrılırken, ülke genelinde verilen şehit sayısı 24’tü. 2001’de bu sayı 21, 2002’de ise 11’dir. Bugün, sadece geçtiğimiz hafta içinde verdiğimiz şehitler 11’den fazladır. Ne oldu da 12 yıl önce bir yüzbaşının yönettiği operasyonla rahatlıkla gidilebilen Kavaklı’ya şimdi bizzat Ordu Komutanı’nın yönettiği operasyonla girilmeye başlandı?
Savaşın eşiğine
geldiğimiz Kardak
kayalıklarından bugüne
O zaman PKK’yı çökerten kadroların önemli bir bölümü “Balyoz” vs. gibi davalardan içeri tıkılmıştır. Bırakın PKK’nın mermi izlerini vücudunda taşıyanları, iki eski Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı da “Balyoz” davasından cezaevindedir.”
Önsel’in mektubunun öyle bir finali var ki, ona bunu söyleten kişiler-olaylar dizisini olduğu gibi yansıtmaya değer. Üzerinde düşünerek okuyun:
“CHP Milletvekili Bülent Tezcan, aylardır çeşitli gazetelerde yazılıp çizilen Ege’de egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların, Yunanistan tarafından işgal edildiğine ilişkin haberlerin doğru olup olmadığını, bir soru önergesi ile Dışişleri Bakanı’na sordu. Dışişleri Bakanı verdiği yazılı cevapta işgalin olduğunu zımnen kabul etti.
(...)
Halbuki dün (1996 yılında), bırakın adaları ve adacıkları, Kardak kayalıkları için Yunanlılarla savaşın eşiğine gelmiş, oldu bittiye asla sessiz kalmayacağımızı göstermiştik...
16 yıl önceki kararlılık gösterisinde, Kardak’a çıkan 2 SAT Tim Komutanı da şu anda “Balyoz ve Poyrazköy” iftiralarından Hasdal cezaevinde çile doldurmaktadırlar (bunlardan Ali Türkşen 22 aydır, Ercan Kireçtepe 47 aydır tutuklu). Yine Kardak’a müdahale sırasında helikopteri düşen ve yaralı olarak kurtarılan Halil Vecihi İyigün, sonraki yıllarda Van İl Jandarma Komutanı oldu ve o da, teröristleri teslim aldıktan sonra öldürdüğü iftirası ile tutuklanıp Sincan Kapalı Cezaevine kapatıldı.
Genelkurmay’daki
Yunanistan-Kıbrıs
Dairesi’ne ne oldu?
Kardak krizi ile beraber, Genelkurmay bünyesinde Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanlığı kuruldu. Amaç; Yunanistan ve Kıbrıs ile ilgili Türkiye’nin menfaatleri doğrultusunda stratejik çalışmalar yaparak, Dışişleri Bakanlığı’na tekliflerde bulunmaktı.
Yunanistan’da da Türkiye ile ilgili bir masa vardır. Ve bu masada; toplam 1500 kişiden oluşan, içlerinde asker ve akademisyeninden, istihbaratçısına kadar pek çok uzmanın bulunduğu bir kadro görev yapmaktadır.
2012 yılında, Yunanlılar, adaları sessiz sedasız ve tepkisiz işgal ederken, Genelkurmay’da sessiz sedasız bu Daire Başkanlığı kapatıldı...
Söz konusu Daire Başkanlığı’nı kuran ve görev yapan (...) Kadir Sağdıç, Deniz Kutluk, Özer Karabulut, Mücahit Şişoğlu, Fikret Güneş, Silivri Kapalı Cezaevi’ne, Koramiral Can Erenoğlu, Tümamiral Ali Semih Çetin ile Kurmay Albaylar Ümit Metin, Hüseyin Hançer, Derya Ön, Ali Türkşen, Hakan Mehmet Köktürk, Berker Emre Tok ise çeşitli askeri cezaevlerine tıkıldılar. Bunların hepsinin rastlantı
olduğunu düşüneniniz var mı bilmiyorum?
Türk Milletine ve devletine sadakatle hizmet, hiçbir zaman cezasız kalmıyor. İhanetlerle dolu Türk tarihi, maalesef her daim tekerrür etmeye devam ediyor...”