Biz de sizi…
İktidara yakın duran gazetelerden biri, ben diyeyim "başyazı", siz deyin "bildiri"; o kıvamda bir metin yayınladı dün birinci sayfasında.
İçinde ne var ne yoksa kustu mürekkep kılığında.
Montrö hassasiyetini dile getiren bildiriden "ima yoluyla darbe" sonucu çıkaran mantıkla değerlendirilse, "ima yoluyla" ohooo neler neler çıkarılır da, malum, o mahalle bu nevi değerlendirmelerden muaf ilgili kişi ve kurumların nazarında!
***
Bir yönüyle dehşetengiz olmakla birlikte, bir yönüyle de fena olmadı aslında; öğrenmiş olduk…
"Öyle yaparız, böyle yaparız"lı o atarlı giderli tehditvari ifadeleri bir kenara koyarsak, geneli şamil duygularımız karşılıklı!
Biz de, yani iktidarda yer tutmamakla birlikte her dem, darbenin sadece askerî olanına değil, bonus olarak siviline de maruz kalması muhtemel sıradan faniler de, başımıza ne geldiyse "sebebi", "faili" saydığımız zihniyeti çok iyi tanıyoruz.
***
Silivri'den… Sincan'dan… Mamak'tan… Şirinyer'den… Maltepe'den…
Kuddusi Okkır'ın, vicdan sahibi her insan evladının, bir an dahi zihninden silemeyeceği gözlerinden…
Gökçen'in, Duru ile Batu'nun yetimliğinden…
Boğaziçi'nden…
Kış ortasında, tazyikli suyla engellenmek istenen TEKEL işçilerinden…
Anayasal haklarını kullanan Baro başkanlarının kuşatıldığı bariyerlerden…
Habur'dan, Oslo'dan, İmralı'dan, teröristler incinmesin diye gönderden indirilen ay-yıldızlı nazlı bayrağın hüznünden; Çözüm Süreci'nden…
Papa heykeli önündeki o egemenliğin devri töreninden…
"Rabbim ve milletim affetsin" zırhı giydirilen gafletlerden…
"Kimsesizlerin kimi olma" iddiasına kanıp da, sırf sakallı diye, takkeli diye, cübbeli diye dokunulmazlaştırılan inanç taciri sapık, sapkın, caniler karşısında kimsesiz bırakılan biçarelerden…
Sopalarla dövüle dövüle komaya sokulup da, hastaneye ulaşmasından ancak 20 saat sonra müdahale edildiği için ölen gençlerden…
15 yaşında ve16 kilo ölen çocuklardan…
Soma'dan…
Evladı üşümesin diye fön makinasını açıp, çaresizlik içinde intihar eden anneden…
Hangi birini sayayım..
***
Ekmeklerini yiyip suyunu içtikleri aziz milleti nasıl milliyetsizleştirmek istediklerini, en az bizim kadar, hatta bizden de fazla varlıklarını borçlu oldukları bu rejimden nasıl nefret ettiklerini, havasını soludukları vatana nasıl kast ettiklerini, kendi hırsları ve "ecdad yadigarı", "100 yıllık hesaplaşmaları" uğruna millet ve memleketi ateşe atmakta nasıl tereddüt etmediklerini iyi biliyoruz.
***
Hiç bıkmadılar aynı rolü oynamaktan...
***
Sokaklar yangın yerine dönerken, her gün başka bir şehrin, başka bir merkezinde bombalar patlar, musalla taşları evlatlarımızın gencecik bedenleriyle dolup taşarken, o metropolleri kimlerin ve nasıl "cephaneliğe çevirdiğini" çok iyi bildikleri halde sadece izlediler.
***
Ülkeyi, milleti yoksullaştırdılar; kendilerine lüks hayatlar inşa ederken faturayı millete kestiler.
Irak'ta "Kürdistancı" Barzani'ye kol kanat gerdiler, Suriye'de körükle gittikleri yangın sınırlarımızı ateşe verdi, Ege'de adalarımızın işgalini sineye çektiler, Karadeniz bir "NATO Gölü" olma tehlikesiyle karşı karşıyayken, askerî sicilleri bu projeye karşı (da) geliştirdikleri dirençle göz dolduran askerleri sahneye itip, kokuşmuş bir darbe tiyatrosuyla düşman sevindirdiler; Yunanistan, manşetten göbek atıyor şimdi halimize!
***
En büyük zararı da, milletin göz bebeği, "Peygamber Ocağı" aziz ordumuza, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verdiler. Kumpaslarla geleceğin komutanlarının tasfiye edilmesini "vesayete son" diye takdir ettiler; meydanı "15 Temmuz darbecilerine" terk ettiler. Kozmik Oda'nın kilidini kırmakla övünürken ülkeyi savunmasız ve işgale açık hale getirdiler. Ordumuzun cansiparane bir mücadele ile sıfırladığı terör örgütünü muhatap alıp, palazlandırıp Mehmetçiğimizin moralini bozdular.
***
Bütün siyasi kariyerlerini "darbe heyulası"ndan beslediler ama hiç darbe yemedi aslında emelleri!
Hiç vazgeçmediler…
***
Son olarak bu zamana kadarki kumpasçıların, haysiyet cellatlarının üslup ve tarzının birebir taklidi olan bir toplum mühendisliği ile karşımızdalar.
Bundan önce olduğu gibi halen birilerinin maşalığını ve tetikçiliğini yaparak bu millete gözdağı verebileceklerini sanıyorlar; sindirebileceklerini; korku duygusunu tuğla yaparak inşa ettikleri duvarların arasına sıkıştırabileceklerini, diledikleri kalıpla şekillendirebileceklerini milletin iradesini…
***
O kadar yüzsüz ve ibret almaktan, ders çıkarmaktan o kadar uzaklar ki; aynı hataları tekrarlayarak ulaşabileceklerini zannediyorlar Sevr'le yırtılıp atılmış hedeflerine…
***
Böyle şeyleri;
Kendileri yapınca "tespit".
Kendileri yapınca "demokrasi".
Kendileri yapınca "hak".
Başkası yapınca, biliyorsunuz işte "darbe" bilmem ne…
Dün, o iktidar yanlısı gazetenin yayınladığı tondaki bir bildiri, herhangi bir muhalif gazetede yayınlanmış olsaydı, akşamına kalmadan ters kelepçeyle götürülmez miydi müellifi?