Biz böyle ölmeyiz beyler!
Koğuşumun en iyi güneş ışığını aldığı kahverengi demir parmaklıklı penceremin önünde var olan tek masa ve sandalyede oturmuş iki üç kanal çeken radyomu dinliyordum. Haberlerde, Meclis'te görüşülen infaz yasası görüşmelerine bir madde eklendiği belirtiliyor. Eklenen madde bizlerin de ihlal ettiği iddia edilen "MİT" yasasının infazdan yararlanamayacak suçlar listesine alınma maddesi…
İstemsizce "yuh" dedim. İnanamadım ve "o kadar da değil" dedim kendi kendime. Camı açtım jiletli gökyüzüne tekrar baktım. Neden diye sordum. Öyle ya dünyanın kıskandığı, normal yapması gerek işleri yaptığı halde "yazı yazanların" her yapılana "destan", "tarih yazıldı" diye nitelendirdiği kudretli, güçlü kişiler birkaç gazeteciden bu kadar korkmuş olamazlardı.
Ne yaptı bu gazeteciler?
Ben daha önce yüzlerce kişi tarafından paylaşılmış, Cumhurbaşkanının doğruladığı acı bir olay üzerine Twitter'dan paylaşım yapmıştım. Odatv de günler sonra haber yapmış.
Kendi adıma çağırdı savcı gittim. İfade verdim. "Tutuklayın" dedi. Mahkemeye çıktım, aynısını anlattım, belgeleri sundum "tahliye" dedi. 24 saat geçmeden savcı tekrar "tutuklayın" dedi. Yine kendi irademle gittim. Mahkemede yine aynı şeyleri anlattım. "Yazı yazanlar" itibar suikastına başladılar. Mahkeme başkanı tahliye kararı veren mahkeme başkanının gördüğü evrakları görmedi ve "tutuklusun" dedi.
Bu süreci tüm ayrıntıları ile öğrenmek isteyen meslektaşlarım, dostlarım, Av. Celal Ülgen ve Av. Reşat Gültekin'in 11. Sulh Ceza Mahkemesi'ne sunduğu adeta hukuk dersi veren, tüm belgelerin yer aldığı itiraz dilekçesine lütfen baksınlar. Avukatlarım Celal ağabey ve Reşat ağabey size süreci anlatsın.
Silivri'ye atıldık.
Dedik ki bizi aynı koğuşa alın. Hepimiz defalarca dilekçe verdik. "Tek kalın kardeşim" dediler. Yaşanan olağanüstü durumdan dolayı cezaevine gelen giden de yok. Bir tek avukatlarımız. Onlar da ellerinden geldiğince sık gelmeye çalışıyorlar.
Bir gece ansızın "mahkemeye çıkıyorsun" dedi gardiyan. Ya Avukatım? "Mahkemeye anlatırsın" dedi. Görüntülü mahkeme. Hakim karşımızda. Avukatımı isteyip savunma yapmak istediğimizi belirtiyoruz ama mahkeme başkanı "Kanun bana yetkiyi veriyor. Tahliye talebin var mı", yaz "tutukluluğu devamına…"
Toplam üç dakika. Çocukların, astım hastası baban, hipertansiyon annen, ailen bu kadar basit "üç dakika"da değersizleştiriliyor. Adalet? Hak? Hukuk?
Hiç girmeyeyim onlara.
Amaç adil yargılama mı? Yazmayalım, konuşmayalım, korkalım, kabullenelim, alışalım… Amaç bu.
Ancak bir türlü anlamak istemedikleri şu. Daha önce FETÖ mensupları da bizi susturmak ve üzerimize canlı canlı beton dökmek için Ergenekon ve Odatv gibi kumpas davalarında da yargıladılar. Biz yine konuştuk, yine yazdık. Bizler çevrelerinde gördükleri, "yazı yazanlar"dan değiliz. Uğur Mumcu'yu kendine kutup yıldızı gibi yol gösterici olarak almış, kimseden emir almayan, kimseye eyvallahı olmayan gücünü sadece ama sadece halktan alan "gazetecileriz." Bizler halkın dertleriyle dertlenip çözüm yolları arayan, çetelerle din bezirganlarıyla mücadele eden "gazetecileriz." Çevrelerindeki "yazı yazanlar" gibi gücü elinde bulunduranların yağdanlığını yapmadık, yapmayız.
Şimdi bizlerin tahliye edilmemesi için yasa çıkarılıyormuş.
Biz böyle ölmeyiz beyler!
Zaten savcı beyin iddianame hazırlamaya niyeti yok. Bence konunun ön gördüğü en yüksek ceza ne ise mahkemeye çıkarmadan verin cezayı olsun bitsin.
Ama bilin biz böyle de ölmeyiz…
Sayın vekillere bir önerimiz var. Avukat ağabeyin, aynı zamanda kumpas davası mağduru, Ziya İlker Göktaş'tan daha önce duyduğum ve Barış Terkoğlu'nun da köşesinde yazdığı bir öneri.
Savcı ve hakim olacak kişiler kendilerine haber verilmeden görevlerine başlamada Silivri cezaevinde tek kişilik koğuşlarda bir ay kalarak staj yapsınlar.
Yapsınlar ki kendi çocukları ve aileleri için duydukları endişenin başka kişiler tarafından da duyulabileceğini anlasınlar. Haklarında iddiada bulunan kişilerin "adalet" duygusundan nasıl şaşmamaları gerektiğini anlasınlar.
"Yazı yazanlara" da Orhan Veli'nin bir şiiri ile seslenmek isterim…
uyuşamayız seninle yollarımız ayrı;
sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi;
senin yiyeceğin kalaylı kapta;
benimki aslan ağzında;
sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
ama seninki de kolay değil, kardeşim;
kolay değil hani;
böyle kuyruk sallamak tanrının günü.
Kanıksamayın ve bizi unutmayın lütfen!