"Bitmeyen Sömürü"
Kendisi, yargılandığı 28 Şubat Davası'ndan beraat etti ama "28 Şubat"la ilgili "genel algı"yı müebbede mahkûm etmeden bu işin peşini bırakmayacak gibi…
Emekli Albay Alican Türk'ten bahsediyorum;
Yarın, "niteliği" hemen her kesimce farklı tanımlanan 28 Şubat (1997'de yapılan meşhur MGK toplantısı)'ın 24. yıldönümü ve Türk, 28 Şubat Davası'nı soruşturma-cezaevi ve yargılama boyutlarıyla, ayrıntılı olarak arşivlediği 'Sincan'dan Tarihe Notlar-28 Şubat' kitabından sonra, bu defa da 'Bitmeyen Sömürü-28 Şubat'la okur karşısında.
Türk'ün bu konudaki kararlılığının belki de en sembolik delili, kitabını, davanın, aralarında Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Orgeneral Teoman Koman'ın da bulunduğu, "yargılama sonucunu göremeden vefat eden 11 sanığı"na ithaf etmesi…
***
Galeati Yayıncılık'tan çıkan "Bitmeyen Sömürü-28 Şubat", "O gün MGK'da neler oldu? Batı Çalışma Grubu bir "cunta yapılanması" mıydı?, Aczmendiler, askerin tezgahı mıydı? FETÖ korunup kollandı mı? Refah Partisi, askerî baskıyla mı kapatıldı? Çevik Bir, ABD'ye darbe icazeti almaya mı gitmişti? 28 Şubat bir askerî darbe miydi?" gibi birçok sorunun "belgeli" cevabı niteliğinde.
28 Şubat neydi veya ne değildi?
***
Askerî darbelerin, terminolojik olarak, "Bir ülkede meşru hükümetin veya rejimin Silahlı Kuvvetler tarafından silah zoru ile değiştirilecek biçimde devrilmesi ve yönetimine el konulması olayı" olduğunu hatırlatan Türk, 28 Şubat'ta, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu, Meclis velhasıl sivillerin/siyasilerin görevlerine aynı şekilde devam ettiklerini, Anayasa ve yasaların yürürlükten kaldırılmadığını, siyasi partilerin kapatılmadığını, sıkıyönetim ilan edilmediğini, sıkıyönetim mahkemeleri kurulmadığını, velhasıl bir Askerî Konsey oluşturulmadığını ve "yönetimin fiili olarak askerin eline geçmediğini" özellikle ve üstüne basa basa vurguluyor.
***
Türk'ün dikkat çektiği bir diğer detay, devrin "darbeci" olarak anılan Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'nın, aynı yılın Ağustos ayında, görev süreleri dolduğu için doğal akışa ve prosedüre uygun şekilde emekli olmuş olmaları.
Soruyor Türk:
- 28 Şubat, askerî bir darbe olsa, darbeciler, darbeden 1,5 ay sonra, kendiliğinden, "Hadi biz emekli oluyoruz" deyip gider miydi?
Üzerinde düşünmekte fayda var.
***
28 Şubat'ı "darbe" olarak tanımlayanların tezlerinden biri, "MGK kararlarının zorla imzalattırıldığı REFAH-YOL Hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan'ın, aynı zamanda istifaya da zorlandığı…"
Erbakan'ın malum MGK sonrası yaptığı şu açıklamayı paylaşıyor Türk:
- Duyduğum büyük bir sevinci ifade etmek istiyorum. MGK toplantısında saatlerce Türkiye'mizin her türlü meselesini baştan sona gözden geçirdik. Bütün konularda tam bir görüş birliği içinde olduğumuzu gördük. Hükümetiyle, askeriyle, devletin zirvesi birlik ve beraberlik içindedir…
Kaldı ki, değil "askerin zorla boncuk boncuk ter döktürerek imzalatması", fiilen herhangi bir asker de imzalatmış değil Erbakan'a o kararları. Zira, dönemin MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, Erbakan'ı Başbakanlık'ta bulamayınca, TBMM'ye üniformayla gitmek istemiyor ve metni Erbakan'a Tansu Çiller imzalatıyor!
***
İstifa konusuna gelince…
Türk, Erbakan'ın, 18 Haziran 1997'de, yani 28 Şubat'tan 3 ay 18 gün sonra Cumhurbaşkanı Demirel'e sunduğu istifa mektubunun ilgili bölümünü aktarıyor:
- Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasındaki Koalisyon Protokolü'ne uygun olarak, bir yıllık süreden sonra başbakanlığın Doğru Yol Partisi'ne geçebilmesi için, yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti arasındaki mutabakata uymak üzere başbakanlık görevinden istifa ediyorum.
***
Aslen, REFAH-YOL Koalisyon Protokolü'nde yer alıyor olmasına rağmen, 28 Şubat'la ilişkilendirilen bir diğer sömürü konusu da "8 yıllık eğitim" meselesi.
Konunun, koalisyon protokolünde, "Zorunlu eğitim, 8 yıla çıkarılacak, öğrencilerin ilgi ve kabiliyetlerine göre çeşitli meslek alanlarında eğitim görebilmeleri için ilköğretimin ikinci kademesinde yönlendirme sistemine işlerlik kazandırılacaktır" ifadesiyle yer aldığını kaydeden Türk, bu koalisyon taahhüdünün de yer aldığı Hükümet Programı'nın da, 3 Temmuz 1996'da, yani 28 Şubat'tan aylar önce, TBMM'de, bizatihi Erbakan tarafından okunduğunun altını çiziyor.
***
Ya Aczmendiler?
"JİTEM'in tezgahı" mıydı gerçekten?
Ne bir istihbarat raporu, ne belge; Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın, bu konudaki bilgileri edindikleri yegane kaynak olarak gösterdiği adres bile tek başına yetiyor aslında "iş içinde iş" olduğunu idrake:
- Zaman gazetesinin haberleri!
***
28 Şubat, "binlerce askerin ihraç edildiği bir tasfiye projesi" miydi peki?
TSK'dan 1996-1999 arasında ihraç edilenlerin sayısının ise 753'le sınırlı olduğunu anımsatan Türk, bunlardan 7'sinin dosyasına ulaşamadığını, 680'inin çeşitli cemaat ve tarikat üyeliği bağlamında irticai faaliyet nedeniyle, 1'inin Yehova Şahitliği'nden ve 65'inin de aşırı sol, seri disiplinsizlik, hırsızlık, uyuşturucu kullanımı, sahtekârlık gibi başka nedenlerden kaynaklandığını ifade ederken, irticai faaliyetlerle atılan 680 kişiden 243'ünün ihraç gerekçesinin de "Fetullah Gülen cemaatiyle ilişkileri" olduğuna dikkat çekiyor.
***
Bu arada, TSK'nın planlı askerî tatbikatı kapsamında olduğu defalarca açıklanan meşhur "Sincan'da tank gezdirme" olayının perde arkası da fazlasıyla detaylı anlatılıyor kitapta.
***
28 Şubat'ta "askerî darbe" gerçekleşmese bile o süreçte TSK'nın bu yönde hayli tahrik edildiğine inanan ve başta özelleştirmeler olmak üzere birçok konuda nispeten anti-emperyalist bir tavır alan "bir kısım Millî Görüş kadrosu"nun tasfiyesinin, uluslararası ortamda son derece arzulanan bir "son" olduğuna inanan biri olarak, Alican Türk'ün "28 Şubat'ın askerî ayağı"na dair yaptığı bu önemli çalışmanın "siyasi ayağı"nın da, bir gün aynı nesnellikte/şüpheye yer bırakmayacak verilere dayanarak yapılabilmesini dilerim.