Bitmeyen bir film: AB süreci
Siyasi tarihimizde AB ve son yıllarda da “çözüm” ve “barış süreci” gibi zihinleri şaşırtıcı oyunlara, yanıltmalara fazla rastlanmamıştır. Terör örgütü ile içli dışlı olan, pazarlık sürecini mücadeleye tercih eden bir siyasi kadro, acaba sandıkta gereken cevabı alacak mı; bunu ileride göreceğiz. Terör örgütü “iç güveyi” edasıyla iktidara adeta ortak olmuştur. “Terör örgütünü görme, müdahale etme” anlayışı tartışılırken, askere operasyon izni valilerce verilmezken, Taksim’deki Gezi Olaylarında “vur abalıya” yapılmış, olaylar adeta tahrik edilmiştir. Sivil hareket olarak başlayan eylemler, terör örgütlerine teslim edilir hale getirilmiştir. Gezi olaylarını bahane eden AB işi yokuşa sürmüştür. Gezi olayları dolayısıyla Türkiye’yi suçlayanlar Mısır’daki müdahaleye “darbe” diyememişlerdir.
AB konusunda yıllardır Batıcı bir çete tarafından toplum kandırılmış, ümitlendirilmiş ve hayaller peşinde koşturulmuştur. Aynı tezgah KKTC’de tekrarlanmış; yabancı yatırımların Girne’ye akacağı iddia edilmiştir. KKTC’nin varlığı bile tehlikeye atılmış, Türkiye’nin AB üyeliği önünde engel görülmüştür. KKTC’nin stratejik öneminin kalmadığı bütçemize yük olduğu da ileri sürülmüştür. Her bir işveren, kuruluşunun Brüksel temsilcisinin patronlarına yaranmak için ekranlardaki soytarılığı unutulur gibi değildir.
Medeniyet projesi diye yutturulmaya çalışılan ve tarih boyu süreceği anlaşılan sözde üyelik sürecimiz, -İngiltere Dışişlerine göre ülkemizin daha on senesi vardır- Türkiye’nin milli varlığını bile tehdit eden faktörlerden biri olmuş, verilen tavizler milli devlet ve üniter yapıyı zedelemiş, egemenlik haklarını birilerine devretme noktasına getirmiş ve terörü tırmandırmıştır. Ekranlarda AB amigosu ünvanlı ve ünvansız, çoğu estetik cerrahi müdahalesine ihtiyaç duyan yaratıklar, aydın ve şimdiki moda ismiyle “akiller”, artık bizleri bilgilendirmiyorlar! Kendimizi bir ortak üyeliğe atalım, herşey düzelecek zannedenler; AB’nin ve AB’de söz sahibi Almanya dahil bir çok üyenin gizli veya açık muhalefetini görmezden geldiler. Askeri vesayetten şikayet edip de Brüksel’in Vesayetini medeniyet projesi olarak gören teslimiyetciler, artık AB cennetinden bahsetmiyorlar. AB’nin geleceğindeki kara bulutlardan da...
“ Efendim, AB istediği için değil; vatandaşımız buna layık olduğu için AB istekleri kabul edilmeli” diyenler dolayısıyla fasıl fasıl engelleniyorsunuz; Oyalanıp duruyorsunuz. Üye olup olmamak önemli değilmiş. “AB bir milliyetçilik projesi değil ki biz milli menfaatlerimizi savunuyormuşuz.” Hele küreselleşme çağında milli menfaatlerin yeri yokmuş. Acaba çağdaş sömürgeler ve “bağımlı bağımsızlık” verilen ülkeler dışında dünya böyle mi düşünüyor? Devlet değil, vatandaş kazançlı çıkacakmış. Çocuklarımızı düşünmeliymişiz. Yarın çocuklarımızın kendilerinden önce gelen nesilleri suçlayacağı o kadar malzeme birikti ki... AB bütünleştirir ve bölmezmiş... İspanya’da acaba neler oldu ve oluyor? AB üyesi Yunanistan hangi yüz kızartıcı sürprizlerle karşılaştı?
KKTC ortadan kalkıp Kıbrıs birleşince, tek Rum Devleti olunca zaten sorunlar çözülecekmiş. Rum Kesiminin hangi sorunlarla boğuştuğu unutulmadı. AB kendisini yalnız bıraktı. “Efendim, TSK, Milliyetçiler ve Ulusalcılar pasifleştirilmeli, Atatürk’ün resimleri kaldırılmalı” diyen AB yetkilileri, bizden gereken cevabı alamadılar. Biz daha da ileri giderek TC ifadesini bankalardan ve bazı bakanlıklardan kaldırır olduk. Türksüz, Türk Milleti’ni dışlayan “yeni anayasa” ya merak sardık.
Türkü aldatmaca ve demokratik(!) şaşırtmacalara rağmen, AB’ye destek yüzde 60’lardan yüzde 17-20’lere düştü. Bazılarına göre araştırma sonuçları hiç önemli değil. Bu terör örgütü ve ırkçı bölücülükle de aynı. Bazıları Kuzey Kürdistan’ı “kardeş Barzani” ile kurmayı kafaya koymuş. Suriye’nin Kuzeyinde de terör örgütü lehine işleyen sürece destek... Bazı yabancılar “Kürdistan’ı Türkiye kuracak” deyince hayret ederdik. Şimdi durum değişti.