Biri yer biri bakar; kıyamet ondan kopar
Başlıktaki atasözü, aynı zamanda halkımızın insani değerler konusunda ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.
İktisatta istikrar, üretim, istihdam ve bölüşüm şeklinde üç ayağı olan bir dengedir. İstihdam ve bölüşümü göz ardı eden ekonomilerde, siyasi ve sosyal alanlarda da istikrar olmaz.
Ekonomide 1980 sonrası Küresel süreç, fakir ülkelerin daha da fakir olmasına, aynı ülke içinde de gelir dağılımının daha çok bozulmasına neden oldu.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), yeni açıkladığı raporda da dünyadaki gelir adaletsizliğinin, son 30 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı vurgulandı. Bu adaletsizliğin ekonomik durgunluğu ve dengesizliği daha da arttırdığı Küresel süreç, üretimi dışlayarak, spekülatif sermayeyi ve Finans sektörünü ön plana çıkararak, suni bir canlılık ve refah ortamı yarattı. Bu canlılığın ve refahın reel altyapısı olmadığı için kriz aralığı daraldı. Dünya ekonomisi çöküş sancıları yaşıyor.
Ayrıca Küresel sürecin dinamikleri, devletleri, kurumları, siyasileri ve büyük ölçüde toplumu ipnotize etti. Açlık ve yoksulluğun artması karşısında yeterli tepki gösterilmiyor. Söz gelimi, OECD’nin bu raporunu dün yalnızca YENİÇAĞ yayınladı. Medya bu önemli rapora kayıtsız kaldı. Buna karşılık tüm medyada birinci derecede önemli ekonomik haber otomobil satışlarıydı. Türkiye’nin otomobil ihracatında şampiyon olduğu vurgulandı.
Gerçekten Dış ticaret istatistiklerinde, bu sene ilk 9 ayda, ihracatımız içinde motorlu kara taşıtları ve traktör ihracatı ilk sırada yer aldı. 9 ayda 11.8 milyar dolarlık ihracat yaptık. Ne var ki aynı dokuz ayda 12.7 milyar liralıkta ithalat yaptık. Yani bu sektörde 900 milyon dolar dış ticaret açığımız var.
Hakeza otomobilde de aynı şekilde bu 9 ayda, 4.8 milyar dolarlık binek otomobil ihracatımıza karşılık 6.1 milyar dolarlık ithalat yapmışız. 1.3 milyar dolar dış ticaret açığı vermişiz.
Bu şartlarda ihracat şampiyonuyuz diyenler ya kasıtlı olarak halkı uyutuyor, ya rakam okumasını bilmiyorlar veya akıl tutulması yaşıyorlar.
Öte yandan OECD raporunda, ABD ve Avrupa’nın, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi milli geliri yüksek olan ülkelerinde de gelir dağılımının giderek daha çok bozulduğu vurgulanıyor. Bu ülkelerde de halkın aşırı bir tepkisi olmuyor. Çünkü bu zengin ülkelerde, en düşük geliri olanlar bile karınlarını doyurabiliyor. Bununla birlikte ABD gelir dağılımı dengesizliğine, Wall Street’e, bankalara ve ekonomik politikalara tepki protestoları yapıldı.
Son 30 yılda bütün dünya, zengin ve fakir arasındaki uçurum arttı. OECD raporuna göre Şili ve Meksika’dan sonra Türkiye adaletsizliğin ve gelir dağılımının en yüksek olduğu üçüncü ülkedir.
Başbakan yardımcısı Babacan “Avrupa’da deprem yaşanıyor. Biz kolon sağlamlaştırıyoruz” diyor. Ancak istikrar için asıl kolon yoksulluğun önlenmesi ve gelir dağılımını kamu vicdanını rahatsız etmeyecek bir dengeye getirmektir. İşsizliğin yüksek, gelir dağılımının bozuk olduğu bir ekonominin kolonları hiçbir zaman tutmaz.
Fakirliği AKP artırdı ve fakat muhalefet partileri de buna çanak tuttu. Gelir dağılımını düzeltecek, üretim ve istihdam politikaları geliştirmek yerine bütçeden ulufe dağıtmanın yarışına girdiler.
Geldiğimiz noktada, gelir dağılımındaki adaletsizlik dünyanın karşılaştığı en ciddi sorundur. Çünkü gelir dağılımı adaletsizliği sadece ekonomik dengeleri değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal dengeleri de bozar. Sosyal barışın bozulmasına yol açar. Anarşi ve terörün artmasına neden olur. Suç oranı artar.