Biri 'ti'ye alınacak ama...

Genelkurmay’ın hazırladığı iddia edilen planlarda sinemacıların bir propaganda aracı olarak kullanılacak olmasını ‘ti’ye alan Ertuğrul Özkök’ün Hollywood denen psikolojik savaş üssünden haberi yok mu?
Türk medyasının yetiştirdiği en büyük sosyoloji dehası Ertuğrul Özkök, Genelkurmay’ın hazırladığı iddia edilen “psikolojik savaş ve propaganda planları” arasında, sinema filmleri hazırlamak da olduğunu görünce, bu “dahiyane planları ti’ye” almış. Artık nasıl şartlandırdıysa kendisini, kalemini bir an bile gazdan çekmemiş yazarken:
“Nasıl böyle maymunlukları yaptıracağı fikrine sahip olabilmiş” ler hayret etmiş.
Şu teşhise bakın hele: “Ülkenin en derin stratejik askeri planlarını da bu kafa yapacaksa daha da vay halimize. Böyle hesapsız, mantıksız, cahil, zekâ yoksunu bir kafaya sahip oldukları için.”
Ve önerilen tedavi: “Bunu yaptırabileceğini düşünen bir insanın yeri neresidir? Ergenekon koğuşu mu, yoksa La Paix mi?”
La Paix Türkiye’nin ilk özel psikiyatri hastanesi...
Türkiye’de içi cız etmeden “hadi askercim, darbe senin” diyecek biri varsa, bence de Mazhar Osman’lıktır... Bu apayrı bir boyut. Ama bir ordunun devletin iç ve dış düşmanlarına, yahut tespit ettiği tehditlere karşı psikolojik savaşa başvurması ihtimaline “maymunluk” demek, bunu düşünen komutanın stratejik bakışını küçümsemek de, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni dünyadan bihaber değilse çarpıtmadan başka birşey olmaz...
Kevgirden süzülen iddialar, planlar, belgelere bakıp bakıp “Hiii onu da mı yapmışlar” efektli küçük dilini yutma hallerine giren bizim tarladaki Hüsmen Aga olsa tamam da, gazeteci olunca ortaoyununu andırıyor.
Amerikan askerlerinin düştüğü Vietnam batağından doğan Rambo kim Allah aşkına?
Van Damme adlı kas öbeğinin hakkından geldiği bütün kötülerin aynı ırka mensup olması tesadüf mü sizce?
Neden hep kazanan Rocky... Hadi onu anladım adam kahramanları da, neden nakavt olan hep Sovyet Ivan?
Allien’lar durdu durdu Soğuk Savaş döneminde istila etti ABD’yi. Belki içlerine Ros kozmonotlar kaçmıştır ne dersiniz?
Ya tam da Irak işgalinden önce terörle mücadele filmlerinin pıtırak gibi yayılması ne ola?
Adamlar o “manyaklıklar” sayesinde “Kızılderililerin vatanını istila eden beyaz adamın ülkesini kurtaran zenci kahramanlar” yarattılar... Nasıl senaryo ama?
Boşuna mı Oscar yağmaya başladı “negro”lara. Obama’nın kaldırım taşları işte. Ne oldu şimdi “manyakça bir teorinin meyvesi” deyip, düşecek misiniz dört elle tutunduğunuz paçalarından?
Şurası gerçek ki Hollywood olmadan az zamanda çok işi rüyasında görürdü Amerikan egemenleri. Kızılderililerle beyaz adamın barış çubuğu tüttürmesiyle başladılar, şeytan çıkaran nur yüzlü rahiplere hayır dua ettirdiler millete!
Hatırlayın unutulmazlar arasına giren John Travolta repliğini: “Kiminle savaştayız? Amerikanın özgürlüğünü tehlikeye atan herkesle; terörist devletlerle. Onlar bir kilise bombalarsa, biz on tane bombalarız. Bir uçak kaçırırlarsa havaalanlarını yok ederiz. Amerikalı turistleri idam ederlerse, atom bombası atarız. Terörizmi o kadar korkunç yaparız ki Amerikalılara saldırmak isteyen olmaz”
Filmin 11 Eylül’den önce çekilip, hemen sonra da vizyona girdiğini söylersem taşlar yerine oturur mu?
Yani siz şimdi Oliver Stone’u büyük yönetmen diye alkışlamıyor sunuz öyle mi? Top Gun’daki Tom Cruise’un boy boy posterlerini dağıtmadı dergileriniz genç kızlara! Bruce Willis, Denzel Washington, Ben Affleck’te, sizin “Mükremin” kadar “duruş” yok öyle mi?
Örümcek Adamı da mı izlemedin Ertuğrul Özkök?
Adamlar evet bizi “Mad-Man” yaptılar ama, böylelikle Süperman, Spider Man, BatMan gibi olmayan kahramanlar yarattılar. Olmayan kültürlerini güçlendirdiler.
Sen kalkmış kültürünün çözülmemesini sağlamaya çalışanı “tedaviye muhtaç” ilan ediyorsun.
Hollywood 1942’den beri Beyaz Saray ile ortak iş yapıyor. Amerikan yaşam tarzının korunmasına, savaş hezimetinin örtbasına, toplum psikolojisinin tedavisine hizmet eden birçok film CIA bütçesiyle çekiliyor. Sen de ağzın açık izliyorsun bal gibi...
Artık bunları da yok sayıyorsan, bence de La Paix uygundur Sayın Özkök; hem Huzurevi de var!


+++++++

Derya Sazak kimin etkisinde?
Şu günlerde, binlerce şehit ailesi ve gazinin gözünün içine baka baka “Ne şehidi! Bir Şehit lafı tutturmuşuz gidiyoruz. Ne şehidi?.. Onlar kirli bir savaşta birbirilerini öldürüyorlar..” diyen Doğu Ergil ve DTP’li Şerafettin Halis ile birlikte “Türkiye Cumhuriyeti’nin “Kürt Aleviler”i(!) nasıl
doğradığını(!) anlatmak üzere” AB tarafından ağırlanmakta olan Derya Sazak Milliyet’teki son yazısında CHP’yi Ergenekon etkisinde
kalmakla “suçladı”! Sazak’a göre Erdoğan CHP’nin hesabını bozup, üzerine bir de kendisini “AB” demokrasisine adayınca, CHP “sosyal demokrat” kimliğinden uzaklaşıp “darbeci”liğe yelken açtı.
Ben Sazak’a sadece başkasına iğne batırırken, kendisi için de yedekte bir çuvaldız bulundurmasını tavsiye ediyorum.
Mevzu “sosyal demokrat”lıktan uzaklaşmak ise, son dönemde Sazak’ın bütün rakiplerine tur bindirdiğini görmemek imkansız. Bu yazıyı Bülent Arınç yazıyor olsa, ve Sazak’ı Fehmi Koru’nun “eküri”si olarak Kürtçü ve iftiracılarla yan yana görse “Bakın Ankara’nın o yiğit sosyal demokrat, Cumhuriyetçi, laik, o civanım gazetecisi ne hale geldi” demeden edemezdi herhalde... “Hazmettire, hazmettire” değişiminizi neye, kime borçluyuz Sayın Sazak? Acaba, ürettiği gelecek senaryolarında rol almaya hazır bir kamuoyu oluşturmaya çalışan Hudson Enstitüsü’nün görevlilerinden, oğlunuz Onur Sazak’ın etkisinde kalıyor olabilir misiniz? Tam tersi mi yoksa? Oğlunuz sizin engin tecrübenizden etkilenip, geleceğini garantiye almak için “doğru at”a oynamaya mı karar verdi? Bu “etkileşim” meselesi, bizi her an “tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan” muammasına
sürükleyebilir. Bu nedenle hiç lafı uzatmadan okyanus üzerinde esmekte olan bir etki fırtınasını bildirmekle yetinip, “yön” tayinini
takdirinize bırakalım...

+++++++

Taraf’ı belge manyağı yaptılar
Yandaş basında manşetlerde yayımlanan “3. İhbar Mektubu” da sahte çıktı... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kendilerine böyle bir mektup ulaşmadığını açıkladı. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı aynı yönde açıklamalar yaptılar... Genelkurmay da, Adli Müşavirlik tarafından hazırlandığı öne sürülen belgenin sahte olduğunu bildirdi.
Dikkatli gözler bu mektubun asker değil çok muhtemelen polis tarafından hazırlandığı yorumunu yapıyordu... Çünkü mektubu yazan ve subay olduğu bildirilen şahıs, komutanı Albay Çiçek’ten “Amirim” diye söz ediyordu. Askerler malumunuz amirim değil komutanım der.
Bu mektup esas alınarak TSK aleyhinde ağır ve yalan yayın yapıldı...
Yapılan yalan yayınlar ne oldu? Yapanın yanına kâr kaldı...
Odatv dün bu yayımların öncüsü Taraf gazetesi hakkında “Belge Manyağı” deyimini kullanmıştı.
Psikolojik savaşta bu belge manyaklığı hayli işe yarıyor tabii..
Genelkurmay dün bu yayınlar nedeniyle suç duyurusunda bulundu ama... Bu suç duyuruları da fazla işe yaramıyor. Çünkü Genelkurmay sivil mahkemelerdeki davaları izleyemiyor.
Ne yapmalı? Bir okur önerisi...
Emekli hâkim ve savcılar bir dernek kurmalı... Bu dernek TSK’nın uğradığı haksızlıklarla ilgili dava açmalı... Bu davaları mahkemelerde takip etmeli...
TSK’nın kendini savunması için böyle bir sivil mekanizmaya ihtiyaç var...
* Melih Aşık / Milliyet


+++++++

GÜNÜN NOTU
Görünen o ki birileri Taraf ile dalga geçiyor.
Ya da baktılar ki Taraf her gönderilen sözde belgeyi yayınlıyor; Taraf’ı belge manyağı yaptılar.
Hadi Taraf’ın haberciliği dökülüyor; bunu anladık.
Peki... Her fırsatta Taraf’a övgüler dizen adı büyük köşe yazarlarına ne diyeceğiz.
* Odatv.com


+++++++

Aslı’nın ‘bir yetkilisi’ meçhul Amerikalı mı?
Washington’a giden Aslı Aydıntaşbaş, son gelişmeleri bildirmek için önce
“bir yetkili” sonra da “üst düzey bir kongre yetkilisi” ile görüşmüş.
İnce ince de ‘meraklısına’ mesaj veriyor:
- ‘Yetkililer’ yani halihazırda hükümette görev yapan insanlar...
Hadi ya! Nerden bilelim?.
Dikkat et de senin “yetkililer”le bizim “meçhul ihbarcı” akraba çıkmasın... Hayır birşey değil, “balon haber” uçurmak, “sahte belge” sızdırmak filan genetikse rezil olursun ele güne!..
Ha Aslıcım, Allah beterin beterinden korusun!
Böyle bir “bilinmez”in üfürdüklerinin peşinden koşacağımıza inanabildiğine, bizi “hayalet avcısı” bellediğine göre, senin “yetkililer” rüyalarını gerçek yapacak “hayali, sanal kahramanlar” da olabilir pekala... Yanılıyor muyum?


+++++++

Genç Siviller Sabancı Üniversitesi’ni böyle kullandı
Taraf gazetesinde yazan Yıldıray Oğur’un adını ilk kez yedi sene önce duymuştum. 2002 yılıydı... Ağabeyi Turgay Oğur’la birlikte beni Rize’ye davet ettiler. ‘Buluşma Forumu’adı altında gençleri organize edenlerin bir süre sonra Genç Siviller’e dönüştüklerini de basından gördüm. ‘Aaa’ dedim, ‘Bu öğrenci işlerindeki Turgay değil mi!’
Bağımsız ve muhalif bir gençlik hareketi olarak ortaya çıkıp Cumhurbaşkanı’na biat eden, kokteyllere davet edilmenin sevincini yaşayan ama en önemlisi kendileri siyasi rant peşinde olan bir gruba dönüştüklerini anlayıp üzüldüm. Habertürk gazetesine konuşan Deniz Çiçek de Genç Siviller’in sivilliklerini kaybettikleri görüşünde: ‘Grubun kurucularından ve en aktif üyelerinden biri, 2007 seçimlerinde bir partiden milletvekili aday adayı oldu. Grubun organizasyonlarının birçoğunun o partinin siyasi etkisine girmesi sebebiyle grubun bağımsızlığına, tarafsızlığına inancımı yitirdim.”
AKP’den milletvekili olmak için başvuran kişi kim mi? Smokinin altına Converse giyen ‘radikal’, Taraf’a kapağı atan Yıldıray Oğur’un ağabeyi Turgay Oğur...
Bu arkadaşlar, gerçekten sivil bir hareket olarak kendilerine inanan pek çok genci ‘gençlik buluşması’ adı altında kandırıp, örgütlüyorlar önce... Ardından Sabancı Üniversitesi’ni paravan olarak kullanıp hareketi geliştiriyorlar... Bu arada üniversite üzerinden basına yayılıyorlar... Malum, basında kolay kolay kimse üniversiteleri reddetmez...
Sonunda bütün parçalar birleşince de ortaya çıkan manzara şu: Genç Siviller de, ‘Buluşma’ da, üniversite de, yüzlerce genç de koca bir yalan, birer araç... Herkes kullanılmış, herkes aldatılmış... Hala herkes kandırılmaya, hala aldatılmaya devam ediliyor...
* Oray Eğin / Akşam


+++++++

Maskeli provokasyon
46 baroya mensup binlerce avukat, İstanbul Barosu’nun İstiklal Caddesi’nde düzenlediği yürüyüşe katıldı. Avukatlar tam Taksim’e ulaşmışlardı ki; meydandaki bir otelin penceresinden sarkıtılan, “Darbeci Baro Taksim’e hoşgeldin” pankartını gördüler... Polis, 10 dakika sonra pankartı indirdi. Odayı kiralayan iki kişiyi gözaltına aldı.
Peki; o pankartın amacı neydi?
Basit: Provokasyon!
Çağdaşlığı, laikliği, sosyal ve demokrat hukuk devletin savunan herkesi “darbeci” ilan edenler, bu kez hukukçuları hedef gösterdiler!
İktidarın baskıcı politikalarına destek veren bu sahte demokratlar; kendileri gibi düşünmeyenleri bir kez daha sindirmeye, yıldırmaya çalıştılar!
Sözü dolandırmaya gerek yok:
Siz siz olun; “sivil” maskesi takan o tarikatçı “demokratlar”ın oyununa gelmeyin!
* Mustafa Mutlu / Vatan


+++++++

MİNİ YORUM
Katkı maddesi kullanmıyorum

İnsan hangisini daha kolay benimser? Naif olanı mı, öğretilmiş olanı mı, dayatılmış olanı mı, köklerinden getirdiğini mi? Bir proje için, bu sorunun cevabını aramıştık geçtiğimiz yıl. Ben “naif” yani “saf” olanı benimsemenin daha kolay olduğunu savunmuştum. Kan uyuşması söz konusu olmazdı çünkü “katışıksız” olanla arasında kişinin. Bir okurumuz Taha Akyol’un Türk Milliyetçiliği’ne yaptığı katkıyı neden inkar ettiğimi sormuş. Bunun için olamaz mı; yaptığı “katkı” özümle, kökümle uyuşmadığı için!

Yazarın Diğer Yazıları