Biri “orduyu yıpratmayın” mı dedi; Hadi canım sen de!..
Ne olur söyleyin;
Hani nerede kamera?
Var değil mi?
Gizlediniz bir kenara...
“Şaka” diyeceksiniz biraz sonra.
Hadi söyleyin;
Nerede kamera?
Gülümseyelim, el sallayalım, sonra sessizce dağılalım; bitsin!
***
Akşam’ın “Karargahta 40 paralel paşa” manşetinden sonra Genelkurmay’ın “jet hızıyla” (!) yayınladığı yalanlama var karşımda.
“ ... somut bilgi ve belgeye dayanmayan dedikodu mahiyetindeki maksatlı haber ve yorumlar ile TSK’nın ve mensuplarının yıpratılmaması ve ayrışmalara neden olunmaması için” hassasiyet rica ediyorlar!
Valla!
***
Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca intihar etti.
Deniz Yüzbaşı Olgun Ural intihar etti.
Deniz Hakim Albay Tanju Ünal intihar etti.
Emekli Deniz Albay A. Belgütay Varımlı intihar etti.
Deniz Kurmay Yarbay Ali Tatar intihar etti.
Deniz Kurmay Albay Berk Erden intihar etti.
“Somut bilgi ve belgeye dayanmayan dedikodu mahiyetindeki maksatlı haber ve yorumlar” ın subaylarımız üzerindeki “yıpratıcı” etkisi şimdi; “paralel ordu” manşetinden sonra keşfedildi!
Diyorum ya;
Biri “şaka” desin, kamerayı göstersin, el sallayalım bitsin!
***
“TSK içinde hiyerarşi ve disiplin dışı oluşumların teşkilatlanabildiği imajının yaratılmak istendiği üzüntü ile izlenmekte” ymiş!
En azından bu konuda “tutarlılık” baki;
İzlemeye devam yani!
Tam bu noktada ciddiyete davet edeyim kendimi:
TSK içinde camilerimizi bombalayacak, kendi jetimizi düşürecek, 200 bin kişiyi tutuklayacak, stadyumlarda toplama kampı oluşturacak üstelik de orgeneralliğe kadar, kuvvet komutanlığına ve hatta Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükselmiş mensupları olan bir “oluşum” un varlığına dönük manşetler atıldığı vakit hiç mi incinmemişti ordunun o yüksek “hiyerarşi ve disiplin”i?
***
“... İleri sürülen iddiaları araştırmak ve gerekli idari/adli işlemleri yapabilmek için bugüne kadar resmi istihbarat makamlarından somut hukuki hiçbir bilgi ve belge TSK’ya ulaşmamış...”
Vay anasını sayın seyirciler!
Ümraniye, Poyrazköy, Kafes, Zirve, Amirallere Suikast, Balyoz, Askeri Casusluk derken 500’e yakın subay cezaevlerine yollanırken; haklarında “SOMUT-HUKUKİ” bilgi-belge mi vardı? Daha fenası; Genelkurmay Adli Müşavirliği mesela bu insanlar hakkındaki iddiaları araştırmak, soruşturmak, “delil” diye ortaya konan ve sahteliği ispatlanan “belge(!)”lerin izini sürmek için kaç soruşturma açtı; kaç soruşturmayı açmamak için elinden geleni ardına koymadı?
***
Ya Cumhurbaşkanı’nın “çevremiz kaynarken orduyu yıpratmayın” çıkışı;
Pardon ama Suriye bölünürken, sınırımız kevgire dönerken, Gaziantep, Kilis, Hatay’a mermi-bomba yağarken, Karadeniz’e sınırı olan ülkelerin idari yapıları, haritaları yeniden dizayn edilirken, burnumuzun dibinde “Kürdistan” kurulurken TSK jetleri uçuracak pilot, gemilerini yüzdürecek kaptan, ordusuna komuta edecek komutan bulamıyordu!
***
“Darbeci ordu”
Tık yok!
“Terörist Genelkurmay Başkanı”
Tık yok!
“Suikat timleri”
Tık yok!
“Paralel paşa”
Yer yerinden oynadı!
Tek başına bu bile ordunun halihazırdaki “yumuşak karnı” nın ne olduğunun kanıtı sayılmaz mı?
Hanidir sormak aklımdaydı:
Şu ismi var cismini bulana aşk olsun kıvamındaki “paralel”ler;
Yargıya sızdı.. Emniyete sızdı... Üniversitelere sızdı... Başbakan’ın ofisine, yakın koruma çemberine kadar sızdı da NATO’nun ikinci büyük ordusunu kendi haline mi bıraktı?
Mantık dışı.
***
Genelkurmay -hadi bihaber olduğunu varsayalım- iddiaları ciddiye almak için “somut” ve “hukuki” bir belge arıyorsa askeri okulların kayıtlarından başlasın aramaya;
Kimler atılmış, kimler alınmış son 5-6 yılda?
“Kul hakkı”na girmeyin bari
Sadece Ramazan değil; son yıllarda bu mübarek ayın “bonusu” halini alan -kitlenin dini eğilimine özel- “iftar” ve “sahur” programcıları da hoş geldi; beraberinde yine bir dolu şaibeler, tartışmalar getirdi!
“Din”, toplumu -kullananın niyetine göre- aldatmak, kandırmak, oyalamak, uyutmak, uyuşturmak konularında fazlasıyla etkin/etkili bir “silah” olabildiği için olmalı; 300 bin’lerden, 500 bin’lerden başlıyor bu amcalara ekrandaki bir “Bismillah” dedirtmek ücreti!
30 günde değil dünyalık/kainatlıklarını da yapmalarında, servetçiklerinde gözümüz yok, inancı nakde tahvil etmenin hesabı verecek olan da yine kendileri nasıl olsa. Ve fakat “inandırıcılıklarını” kaybetmemeleri açısından bir küçük bir tavsiyem olacak bu “hoca” lara:
Havuzu boşaltın!
Kul hakkıyla ihya olduğunu sağır sultanın bildiği ekrandan “kul hakkı” nın ne büyük günah olduğunu anlattığınızda; absürd komedi izliyor hissine kapılıyor insan... O bakımdan...
Daha neyin pazarlığı?!
PKK’lı Cemil Bayık, AKP’nin hazırladığı ve iktidara teröre her türlü tavizi verme hakkı(!) tanıyan yasa tasarısının “müzakerenin önünü açtığını” söylüyor...
PKK “kendi dilinde(!)” konuşuyor, “kendi bayrağı(!)” nı asıyor, “kendi memuru(!)” na vergi toplatıyor, yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyor “kendi asayiş düzeni(!)” ni kuruyor; “ordusunu(!)” da öyle... Büyükşehir yasası ve takip eden yerel seçimlerden sonra “kendi eyaletleri(!)” ni kendi kafasına göre yönetmeye de başladı!
Müzakere edilecek ne kaldı?
Filli hale “resmiyet” kazandırmak, “adını koymak” tan başka ne kaldı PKK’nın uğruna pazarlık yapacağı?
Ha bir de İmralı’nın kapılarının açılması!
İstediği hemen her tavizi koparmış bir örgüt hâlâ “müzakere” den, “pazarlık” tan dem vuruyorsa, masadaki son balık gerçekten de büyük olmalı!
Ve ey halkım; uyanmalı! Artık uyanmalı!