Biri "Aile" mi dedi?
İktidar partisi genel başkanının, parti kongresinde, damadını savunurkenki feveranını dinlerken, şöyle geçti içimden:
İnsanın, "Tüm ailesiyle birlikte şahsını hedef alan bir kampanya"ya maruz kaldığını "düşünmesi" bile ne beter, ne fena halmiş değil mi?
Varın bir de siz bunun, bir endişenin, kaygının, ihtimalin, yakıştırmanın dışına çıkıp da fiilen trajik sonuçlar da üreterek, "sahiden" olduğunu hesap eyleyin.
"Tüm ailemle birlikte şahsımı hedef alan bir kampanya yürütülüyor" cümlesinin, siyasi bir 'savunma görünümlü taarruz' değil de alabildiğine kalleş bir halin somut ifadesi olduğunu tahayyül edin...
***
Edemeyen var ise yardım edeyim; kişiyi "ailesi ile birlikte" yahut "ailesi üzerinden" hedef almak ne menem bir şeymiş, hafızamızı tazeleyelim.
***
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Yarbay Ali Tatar'dan sonra bir silah arkadaşının daha intihara sürüklenmiş olmasının, bir silah arkadaşının daha tabutunu omuzlamak durumunda kalmasının acı ve öfkesinden yorgun düşmüş halde feryat ediyordu Kurmay Albay Berk Erden'in cenazesinin kaldırıldığı caminin bahçesinden:
- Herkese söylüyorum. Eşiniz, kız kardeşiniz, ablanız, akrabanız, herhangi bir binanın önünde olamaz mı? Bu binada sizin tanıdığınız bulunamaz mı? Bu arkadaşımızı tanıyoruz. Çok mümtaz vasıfları olan bir arkadaşımız. Bu durumu kaldıramıyor…
Kumpasçıların hedefindeki subaylardan biriydi Erden.
Telekulak, telegöz… Haysiyet cellatlarının başvurduğu bütün teknik/teknolojik yöntemler kullanılmıştı önce didiklemek, sonra karalamak için "mahrem"ini.
Eşi, İzmir'den Ankara'ya kadar adım adım takip edildi; ki tek başına bu da yeterince irkiltici.
Ankara'da bir binaya girerken ve oradan çıkarken fotoğrafları çekildi.
Bir insanı, herhangi bir binaya girip çıkarken görüntülemiş olmak yeterliydi; gerisi hayal gücünün sınırlarıyla ilgiliydi.
Alçak mı alçak bir senaryo yazılıp çizildi. Burada tekrarlamaya utandığım, pornografik yayınlara müstahak yüz kızartıcı imalar, göndermelerle, "Donanmada bir yasak aşk hikayesi" diye klip çekildi. Döndüre döndüre yayınladı internet siteleri.
Ve bir gün…
İzmir'de, Güney Deniz Saha Komutanlığı lojmanları o tek el silah sesiyle inledi; Erden, beylik tabancasını şakağına dayamış ve üzerinde, uğruna her dem canını vermeye hazır olduğu üniformasıyla can vermişti!
Ay-yıldıza bürünmüş tabutuna sarılan oğlunun gözyaşları da, eşinin "Bizi yaktılar" çığlığı da kanı gibi yerde hâlâ…
***
Bir başkası…
***
Kumpasçılar öyle bir budamıştı ki Deniz Kuvvetleri'ni, elde kalan son "şüpheye yer bırakmayacak kadar sağlam" kalelerden biriydi Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner.
Bir şekilde tasfiyesi gerekliydi; olmuyorsa elini kolunu bağlamak gerekliydi.
Metot belliydi; en hassas olduğu yere, o gün, henüz 14 yaşında bir "çocuk" olan kızına uzattılar kirli ellerini.
Nusret Paşa'nın lojmanına giren bir astsubay, kızının odasına gizli kamera yerleştirdi.
Mahkeme kayıtlarında bile sabit, önünü arkasını yazmaya ar ettiğim "Nusret Paşa'nın kızı konusunda çok hassas olduğunu unutmayın..." şeklindeki hedef tayinleri.
Sonuç:
Kendi başına gelene, getirebilmek istenene direnebilirdi belki oyun çok daha büyük, çok daha derindi. "Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz" diyerek, istifa etti.
***
Bir başkası…
***
"Ailesiyle birlikte şahsının hedef alınması"ndan esef duyan siyasi parti genel başkanına yakın bir televizyon kanalı…
Konuşanlar, "Ailesiyle birlikte şahsının hedef alınması"na tahammül edemeyen siyasi parti genel başkanının yağdanlıkları…
Bir kadın, kendi adıma bu nevi referanslara başvurmak istemem ama iktidarın kendini konumlandırdığı İslami iddialarla oluşturduğu tezatı vurgulamak açısından belirtiyorum "Hacı" bir kadın, bir anne, hatta bir büyükanne hedef aldıkları;
Meral Akşener.
Dört adam(!), dört erkek(!) oturdular, ağızlarının suyunu akıta akıta "Kaseti var" dediler…
"Bir kadın için hiç de yakışmayacak kasetler var" dediler.
"Esire" dediler.
"Varlığı kesin" diye, "Kesin bilgi" diye tekrar tekrar kayda geçirdiler.
Akşener, defalarca "Hodri meydan" dedi. Amiyane tabirle, bu erkeklere(!), "etek giydirmek"ten beter sözlerle tepki gösterdi.
Bu çok ağır, çok onur kırıcı, çok "aile yıkıcı, yıpratıcı, sarsıcı" iddialardan bir teki bile ispatlanamadığı halde, "çamur at izi kalsın"cılık kazandı. Cüppelerinin olmayan bütün düğmelerini iliklemek suretiyle, "Ailesiyle birlikte hedef alınmak"tan muzdarip siyasi parti genel başkanına bağlılığını gösteren yargı, beraat ettirdi iftiracıları.
***
Hangi birini anlatayım;
Kayseri'deki hipnoz davasında, Hâkim Albay Zeki Üçok aleyhinde ifade vermek istemeyen askerler "Eşlerini, çirkin iddialarla gözaltına almak"la tehdit edildi.
FETÖ'nün tescilli medya tetikçilerinden biri, "Balyoz kadınları hep sarışın ya, kim kimin eşi karıştırıyorduk" diye, rezil imalar içerek mesajlar yayınladı.
Bir başkası, "Bizim askerlerin eşleri ve sevgilileri de Güneydoğu'daki gaziler için maarif takvimine soyunsun" dedi.
FETÖ'nün fotoğraflarını çarşaf çarşaf gazetelerde yayınladığı, iğrenç yaftalar astığı bir genç kız yüzünü-gözünü, adını, mesleği dahil kimliğine dair ne varsa hepsini değiştirmek zorunda kaldı.
MHP'nin Genel Sekreteri, altı genel başkan yardımcısı, il başkanı ve milletvekili adayları, "yasa dışı yollarla" elde edilen görüntülerle "oyun dışı"na çıkarıldı.
Keza Deniz Baykal…
Ne dedi "Tüm ailesiyle birlikte şahsının hedef alındığı" iddiasıyla ateş püsküren genel başkan:
Ne özeli bunlar genel genel!
Seçim meydanlarında böyle haykırırken, bir an geçirdi mi aklından bütün bu siyasi hesaplaşmaların gerçek bedelini ödemek durumunda kalan aileleri?
***
"Tüm ailesiyle birlikte şahsının hedef alınması"nın ne demek olduğunu olabilecek en trajik şekilde tecrübe etmiş insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede böyle bir iddiayla mağduriyet edebiyatı üretebilmek, en azından bir bedel ödemiş olmayı gerektirmez mi?