Biraz kitabî konuşacak olursak...
Kazanmak için her şeyi hatta başkalarının canını bile almayı; çiğnemeyi, hatta maddî manevî bütün değerleri çiğnemeyi mubah gören evlatlar yetiştirmek için çırpınan anne babaları gördükçe, “İşte bu ahir zaman” demekten kendimizi alamıyoruz.
Bu milleti ve tabii bütün insanlığı bu noktaya, altında Siyonizm’in yattığı o meşum ekonomik sistem getirdi. Bu sistem yıllar içerisinde o kadar etkili hale geldi ki Rusya ve Çin gibi komünist düzenleri bile kendine benzetti. Artık dünya, gücü yetenin gücünün yettiğini yemesi, gücü yetmeyenin de yiyene bakıp yutkunduğu bir dünya haline geldi.
Oysa kitaplarda her şey ne kadar
güzeldi...
Adam Simith, R. Malthus, D.Ricardo, Jhon Strat Mill ve Jean Babiste ile Frederic Basitat “Klasik iktisat” tanımını üç ayak üzerine oturtuyorlardı.
l. Bireysel çıkarlar
2. Serbest ticaret
3. Hür teşebbüs
Temel felsefe,“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diye özetlenirdi. “Liberalizm”in kaynağı “Klasik iktisat” öğretisine göre devlet, artı özel gruplar, müdahale ederek bireyler arasındaki rekabetin serbestçe işlemesini engellemekten kaçınmalıydı.
Kitaplar öyle yazdı tamam da...
Sonuç ne oldu?
Sistem fert bazında bir “ekonomik insan” türü, devlet bazında da bir “ekonomik devlet türü” ortaya çıkardı. Normal insan “Ekonomik insan” a dönüşünce bireysel çıkarını her şeyin üstünde tutan, en çok kâr ve faydayı sağlamaya yönelik en uygun araçları seçmeyi temel prensip kabul eden bir insan oldu çıktı. Türkiye dâhil doğusundan batısına bütün dünya bugün iş, bürokrasi ve siyaset âleminde bu tür “ekonomik insan” türleri ile dolmuş taşmıştır. Onun için karşılıksız repo yapmak, kendisine emanet edilen devlet mekanizmalarını kullanarak kısa sürede milyarder olmak ve iktidarda kalmak yahut iktidara gelmek için her mihrakla her türlü pazarlığa oturmak “ekonomik insan” için utanılacak bir şey değil, övünülecek bir şeydir.
Amerika ve İngiltere’deki krizlerden ders alan Keynes “Liberalizm” in sakıncalarını görmüş, devletin ufak tefek müdahalelerde bulunması gerektiğini söylemişti. Fakat 1970’li yıllarda ortaya çıkan “Yeni iktisatçılar” Keynes’e tavır aldılar. Lafı uzatmayalım bugün dünyada hayali ihracatçılar, kara para peşinde koşanlar, rant vurguncuları “Ekonomik insan” olmanın rahatlığı içerisindedir. “Sosyal insan” yok olmuştur. Yeni, millî ve aynı zamanda evrensel olabilen bir ekonomik modele şiddetle ihtiyaç vardır. “Ekonomik insanların” oluşturduğu “Ekonomik devletler” petrolü için Irak’ı, trilyon dolarlık madenleri için Afganistan’ı işgal etmiş ve bu topraklardaki bütün servetlere el koymuşlardır. Sıra Libya’dadır, sıra Türkiye’dedir. Somali’deki açlık, ekonomik insanların ekonomik devletleri eliyle hayata geçmiştir. Onlar kazanmak için almayı, başka milletlerin toprak ve canlarını bile almayı mubah gören yaratıkların ta kendileridir.
Cocuklarımızı bu düzenin başarılı insanları olmak üzere kodlarsak hepimiz Ebu Cehil’ler, Firavunlar yetişsin diye çırpınıyoruz da farkında değiliz demektir. Bunun gözü dönmüşü bir taksideki dört genç kıza 200 kurşun sıkar, bir düzüne el bombası fırlatır, bunun medenîsi ihaleye fesat karıştırır, devlet mekanizmasında ise rüşvetle han hamam sahibi olur. Gözlemlediğimiz kadarıyla çocuklarının masum insanlara kurşun sıkmasından gurur duyanlar kadar, ihaleye fesat karıştıran ve eline geçirdiği devlet makamında rüşvetle köşeyi dönen evlatlarıyla övünenler var.
Hangi anne baba, hangi eş soruyor üç bin lira maaşlı çocuğuna veya eşine, yüz binlik otomobili ve milyon dolarlık villayı hangi para ile kazandığının hesabını!