Biraz da Türk kardeşlerimizle meşgul olalım
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim kampanyasında çalışmalarına iyice hız verdi. İhsanoğlu, dün de başkentte medyanın Ankara temsilcileri ile bir toplantı yaptı. Giriş konuşmasını kısa tutan İhsanoğlu, soru cevaba daha çok zaman ayırdı. Çatı adayı İhsanoğlu, bizlerle görüşmesine geçmeden önce Türkmen Cephesi kanaat liderleriyle uzun bir toplantı yaptı. Bu toplantının hemen sonrasında sohbete başladığımız İhsanoğlu, Irak’ta Türkmenlerin tasfiye edildiğine işaret ederek, “Son günlerde Gazze’ye ayırdık vaktimizi. Çok sıkıcı bilmediğimiz şeyler dinledik” diyerek önemli bir itirafta bulundu. Ekmeleddin İhsanoğlu, Gazze ve kendisine verilen Filistin Nişanı konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın alaysı eleştirilerine cevap verirken, “Sayın Abbas’ın, Sayın Başbakanımıza söylediklerini bilmiyorum. Ama mesela Sayın Abbas’ın bana söylediklerini açıklarsam çok ayıp olacaktır” dedi. İhsanoğlu, Kuzey Irak’ta 13-14 yaşlarında bir Türkmen kız çocuğuna hunharca nasıl tecavüz edildiğini anlatırken, “Biraz da Türk kardeşlerimizle meşgul olalım” dedi.
Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun sorulara verdiği cevaplar şöyle:
-- Sahada MHP ve CHP’nin ciddi kampanyası yok...
Bu tespite katılmam mümkün değil. Ben bir partinin adayı değilim. Bir partiye resmi fiili intisabım yok. Bizim bu seçimde parti bayrağı flaması yok. İlgi büyük, her gittiğimiz yerde daha da arttığını görüyoruz.
--Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde Bakanlar Kurulu’nu MGK gibi toplaması..
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri (anayasal) var. Başkumandanlık yetkisi var.. Bunların her gün yapılacak şeyler olmadığını görüyoruz. Bunlar fevkalade durumlarda olur. Bakanlar Kurulu’nun esas başkanı kimdir? Başbakandır. İdarenin başı, sorumluluğu ondadır. Bu yetkiler olağanüstü; mesela başkomutanlık için diyor ki; TBMM adına başkomutanlık eder diyor. Bakanlar Kurulu’na olağanüstü hallerde başkanlık eder. Bayındırlık işlerinde, ekonomi işlerinde yürütmeniz için ben şahsen bu şekilde düşünmüyorum. Fevkalade bir hal olur, memleket meselesi iç veya dış bir tehlike ile karşı karşıya gelir. Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülen meseleler; Bakanlar Kurulu’na böyle bir mesele geldiği zaman gayet tabii başkanlık eder, davet eder.. Hükümete karşı Başbakan’a rağmen falan değil. Bu bir aile devleti hep beraber idare ediyoruz deriz.
--Gazze’de yaşanan sorunun çözümü.. Başbakan’ın eleştirileri.. Filistin Nişanı.. Mahmut Abbas’ın Erdoğan’a söylediği “biz bu nişanı emekli bürokratların hepsine veriyoruz” sözleri...
Ben tabii iki devlet adamı arasındaki konuşmaların nasıl cereyan ettiği konusunda bilgi sahibi değilim. Sayın Abbas’ın, Sayın Başbakanımıza söylediklerini bilmiyorum ama mesela Sayın Abbas’ın bana söylediklerini açıklarsam çok ayıp olacaktır. Değişik zamanlarda söylediklerini ben söylemem, benim devlet terbiyem buna müsait değil. Türkiye’nin değişik zamanlarda pozisyonu ile ilgili. İsrail, Filistin meseleleri ile ilgili değişik devlet başkanları değişik başbakanlar hakkında söylediklerinden ben söyleyemem.
Hatırlarsanız Fuat Paşa’nın meşhur Fransız İmparatoru ile olan bir sohbeti; konuşurken Fransız Kralı bir laf söylemiş Sultan Abdülaziz hakkında. Sonra da tembih etmiş, (Paşa sakın ha bizim burada padişah hakkında söylediklerimizi orda söyleme.) O da (merak etmeyin ben padişahımın sizin hakkında söylediklerini söylüyorum mu size) demiş.
İsrail vahşi saldırıları ilk değil son da olmayacaktır. Uluslararası camia bu konuda adım atamıyor. BM Güvenlik Konseyi kilitli.
--El Fetih ile Hamas’ı bir araya getirme konusunda çaba gösterdiğinizi Başbakan, Abbas’a anlatmış ve Abbas gülüp geçmiş.. “Sayın İhsanoğlu buna cesaret bile edemez” demiş Başbakan..
Ben sizi yine Fuat Paşaya havale edeyim..
O tarihte aralarında yapılan mutabakat hükümeti ant içme merasiminde Filistin dışından davet edilen tek kişi vardı bendim.
Yapılacak şey dış politika üslubunu iç politika üslubundan ayırt etmek ve daha çok dış politika üslubu kullanarak başka ülkelerde olduğu gibi onu farklıca yürütmek, daha çok sessiz diplomasinin kurallarına riayet etmek ve netice almak. Halka başka bir türlü hitap ondan sonra başka yerde farklı hitap ondan sonra farklı davranışlar, o biraz bence herkesi sıkıntıya sokar. O zaman hedefe ulaşmakta zorlanırız.
Irak’taki Türkmen kardeşlerimiz güneyden kuzeyden gelen baskılar içerisinde. Ezilip gidiyorlar. Kendi vatanlarında göçe zorlanıyorlar. Bir kısmı güneye götürülüyor orada asimilasyona tabi tutuluyor. Kızlarına tecavüz ediliyor. 13-14 yaşında bir kıza çok sayıda insanın tecavüz ettiğini, bunların filme çekildiğini ve filmin dağıtıldığını ve kızın elektrik direğine asılıp idam ettiklerini söylediler. Böyle şeyler yaşıyor insanlar ve biz bunları bilmiyoruz. Gözlerimizi dikmişiz bir yere. Biz Arap kardeşlerimizle meşgul oluyoruz, Kürt kardeşlerimizle meşgul oluyoruz biraz da Türk kardeşlerimizle meşgul olalım.
Telafer karşısında ne sıkıntı hissediyorsak Kerkük için ne kadar üzülüyorsak Kobani için de aynı şekilde üzülüyoruz. Gazze için ne kadar üzülüyorsak.. Biz artık bu Orta Doğu’nun barış ve huzur diyarı olmasını istiyoruz. Türkiye burada çok önemli bir rol oynayabilir. Burada devletler arası bir iş birliği ve güvenlik ağı kurmamız lazım. Bunu yapmadığımız takdirde. Yani burada etnik, mezhebi veya ideolojik temeller üzerine değil. Milletlerin halkaların menfaati ve selameti açısından bakmamız lazım. Bu kolay değil çok zor iştir.
--İktidarın yargı operasyonları.
Adalet mülkün temelidir. Bu çok mühim bir şeydir. Mülk demek devlet demektir. Mülk demek millet demektir. O milletin temelinde adalet yok olduğu anda o millet çöker. O memleket de çöker. O bakımdan Türkiye’nin tekrar mülkünün devletinin milletinin adalet temeli üzerinde inşa etmesi lazım. Vatandaştan savunma hakkı, avukatından dosyayı inceleme hakkı alınırsa bu ülkede demokrasiden insan haklarından bahsetmek mümkün müdür?. Her gün ihtiyaca göre kanunları değiştirip Meclis’ten geçirmek ve bir takım düzenlemeler yapmak ölçülere göre ihtiyaçlara göre bu hakkaniyet midir? Onun için bu fevkalade önemli bir hadisedir. Türkiye yeniden adalet mülkün temelidir ülküsüne dönmesi lazım.