Biraz da kültür hem de hayati
Yarın uzun uzun seçimleri yazacağım. Bugün biraz kültürel yaşama bakalım istiyorum. Ancak bu kültürel yaşam da seçimlerin anlaşılmasının vazgeçilmez bir parçası. Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans dersinde bu sene Güncel Siyasal Sorunlar adlı bir ders veriyorum. Bu çerçevede özelikle üç konu üzerinde yoğun bir şekilde duruyoruz. Bunlardan birisi askeri vesayet veya Ergenekon-Balyoz vs.. davalar. İkincisi PKK ile müzakereler ve üçüncüsü ise AKP’nin 2002’den bu yana devam eden iktidarının ne anlama geldiği. İlk bakışta Türkiye’de herhangi bir kahvehaneye girseniz, bu dersin konusuna benzer konuların hem de çok daha hararetle tartışıldığını görürsünüz. Ancak tabii ki bir yüksek lisans dersini, konular aynı bile olsa kahvehane tartışmasından ayıran çok önemli özellikleri var. Şundan eminim öğrenciler de derse gelirken, güncel siyasal sorunların bu şekilde ele alınacağını düşünmemişlerdir.
Güncel olan her şeyin aynı zamanda tarihsel kökenleri vardır. Yukarıda bahsedilen güncel sorunlar da ancak tarihsel arka planları ile anlaşılabilirler. Bugünün tarihsel arka planını anlamak için üç kitap okuyoruz derste. Bunlardan birisi Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin “Türk Kimliği ve Travma-Türklerin 3 Büyük Suçu, 3 Büyük Bozgun” (Kripto Yayınları, 2014) adlı kitabı. Bir yandan yoğun bir TBMM çalışması içinde olan Yeniçeri, bir yandan da geceleri bu harika kitabı yazmış. Bence şimdiye değin yazmış olduğu en iyi çalışma. 1683 2. Viyana Bozgunu, 93 Harbi ve Balkan Savaşları ekseninde Türk tarihini anlatan Yeniçeri, tarihimizin son 300 yılını anlatırken, bu 300 yılda uğranılan mağlubiyetlerin, kayıpların, soykırımların Türk Milletinin ruhunda ve zihninde bıraktığı derin izleri incelemiş. Bir anlamda bu kitap bugünkü Türk insanını anlama kılavuzu.
Diğer kitap ise Amerikalı tarihçi Justin McCarthy’nin “Ölüm ve Sürgün-Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı, (1821-1922)” adlı dev eseri. Bu çalışma Türk Milletine ve Türk tarihine karşı yapılmış dev bir hizmettir. Sadece bu çalışması, Türk Milletinin Justin McCarthy’ye şükran duymasına neden olmalıdır. Fatma Sarıkaya’nın çok güzel bir anlatımla Türkçeye tercüme ettiği, Türk Tarih Kurumu’nun da harika bir şekilde bastığı bu kitabı neden yazdığı konusunda McCarthy şöyle diyor: “Osmanlı tarihi hakkında okuduklarımın hiçbirisi, o dönemin korkunç boyutlardaki ölüm sayılarına beni hazırlamamıştı. İstatistikler Müslüman nüfusun dörtte birinin yok edildiğini gösteriyordu. Bu boyutlarda bir kaybın tarih kitaplarından gizli kalmış olabileceğine inanamadım, fakat tekrar tekrar araştırdığım belgeler beni hep aynı sonuca ulaştırıyordu. ... Çoğunluğu Türk olan milyonlarca Müslüman ölmüş, milyonlarcası da şimdi Türkiye denilen yere kaçmışlardı. 1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman topraklarından sürülmüştü. Beş buçuk milyon Müslüman da ölmüştü.” Öğrencilerimden birisi Türk Tarih Kurumu’nun kitapevinden tanesi 12 TL. olan kitaptan bir arkadaşına da hediye etmek için 2 tane alınca, satıcı sormuş: “Kitapevi sahibi misiniz, kimse bu kitabı almaz iken siz iki tane aldınız?” Evet, Amerikalı tarihçi Türk Milletinin nasıl soykırıma uğradığını yazmış, Türkler kitabı okumuyorlar bile.
Okuduğumuz üçüncü kitap emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir’in “Balkan Savaşlarında Rumeli Türkleri, Kırımlar-Kıyımlar-Göçler (1831-1913). Bu kitap, Türk soykırımının son aşamasının hikayesi. Bu kitapları okumadan bugünün Türkiye’sini anlamamız mümkün değil. Belki bugüne değin geçmişimizi okurken, sadece yenilen ordular ve kaybedilen ülkeler üzerinden okuyup, o kaybedilen toprakların arazi değil vatan olduğunu unuttuğumuz için ve orduların çekildiği coğrafyalarda yaşayan Türklerin ve Müslümanların katledildiğini unuttuğumuz, acısını doğru dürüst yaşamadığımız için bugünü anlamakta sıkıntılarımız var. Bizim Budapeşte dediğimiz ve bayram tatilleri için aklımıza gelen şehre, dedelerimiz “Nazlı Budin” derlermiş. Budin’i kaybetmemek için Çanakkale ve Sakarya Savaşlarının kahramanları nasıl savaşmışlar ise öyle savaşmışlar. Öyle savaşmışlar ki, düşman mezar taşlarına şöyle yazmış: “145 yıllık Türk egemenliğinin son Buda Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun!” Peki, Budin düştüğü gün katledilen 20 bin Türk kadınının mezar taşları nerede???? Kimin haberi var onlardan. Bence sadece yüksek lisans öğrencileri değil, bütün Türk aydınları bu üç kitabı okumalı.