Birand'ın işi bitti
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, temiz yayıncılık konusunda düğmeye bastı. Yüz kızartıcı suç işleyenler TV’de haber sunamayacak
RTÜK’ün bu kararı, TRT’yi dolandırmaktan hükümlü Mehmet Ali Birand’ı da kapsamı içine alıyor. Üst Kurul tarafından hazırlanan ve Başbakanlık’a gönderilen kanun taslağı kanunlaşırsa yüz kızartıcı suçtan (dolandırıcılık) sabıkası bulunan Kanal D haber sunucusu Mehmet Ali Birand ekranlara veda etmek zorunda kalacak.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından hazırlanan ve Başbakanlık’a gönderilen kanun taslağına haber spikerleriyle ilgili yeni bir madde eklendi.
Buna göre yayıncı kuruluşlar, haber bülteni ve haber programı sunucularını sicil kayıtlarına göre belirleyecek. Anayasa’nın 76. maddesinde “zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma...” biçiminde tanımlanan ’yüz kızartıcı suç işleyenler’bülten ve haber programı sunamayacak. Bu hükme uymayan yayıncı kuruluşlara, RTÜK’ün ilgili maddesince çeşitli müeyyideler uygulanacak. ’Yüz kızartıcı suç’ta iddialar değil, mahkemenin kararı etkili olacak. Daha önce yargılanıp hapis cezası almayan sunucular görevlerine devam edebilecek.
Savcılığa intikal etmeyen ancak internet ortamında dolaşan çirkin görüntüler ise bu düzenlemenin dışında kalacak. Kanunda ayrıca, haber programlarının yanı sıra spor programlarında çalışacaklara yönelik olarak da düzenlemeler bulunuyor. Buna göre, bu tür programlarda çalışanlar 5953 sayılı ’Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a tabi olacak. Üst Kurul, bu birimlerde çalıştırılacak basın kartlı personelin sayısını, kanun yürürlüğe girdikten sonra yönetmelikle belirleyecek.
+++++
Günün SORUSU
Türkiye’nin usul usul getirildiği “ıstıraplı”
noktada, laikliği
savunacak belki de en son kişi kimdir?
a) Justin Timberlake.
b) Recep İvedik.
c) Kostas Karamanlis.
d) Shrek.
e) Süleyman Demirel.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Günün TESPİTİ
Demirel, “Ülkede bölünme yaratıldı. Istırap içindeyim” demiş. İşin kötüsü Baba... Bizi kurtaracak halin de kalmadı...
* Haldun Ertem / Milliyet
+++++
AKP modeli Türkiye
Fakire nohut torbası! Memura bahşiş! Kızın başına türban!
Model bu; Türkiye yenilmişliği, yorulmuşluğu, kadını kafese koymayı seçmeye zorlanıyor. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç yönetimi Cumhuriyet’in hakkını vermekte enerjisiz kaldı.
Bilimle dinin.
Zenginle yoksulun.
Emek ile sermayenin.
Milliyetçilik ile ümmetleşmenin.
Avrupalılık ile Araplaşmanın.
Küreselleşme ile yerelin birbiriyle çatışmasından doğan ilerletici diyalektik enerjisinden “yeni sentezler üretemediler” ve “ülkeye gerçekten çağ atlatacak dişe dokunur, özgün, orijinal, yerli bir model” bulamadılar.
Bir türbana sarılıyorlar.
Bir idamlık kefene.
Dış borca abanıyorlar.
Yüksek faize sığınıyorlar.
Ve kronik cari açığa.
Bir ABD’ye vidalanıyor.
Bir AB’ye firketeleniyorlar.
Önlerinde TV kamerası, radyo mikrofonu, gazeteci teybi görünce de Necip Fazıl’dan, Yunus Emre’den, Mehmet Akif’ten hep aynı şiirleri okuyarak; “sadaka- bahşiş-türban” geriliğine gelip saplanıyorlar. Türkiye’nin “üniversiteli kızlarına türban giydirerek orta sınıflaşacağı, dışa açılacağı, dünya ile bütünleşeceği” yalanını söylemekten çekinmiyorlar.
Türbanı üniversiteye taşıyorlar, toplumu “türban yanlıları/türban karşıtları” kavgasının içine çekip siyasi olarak 5 yıl-10 yıl daha varolmaya, iktidarda kalmaya çalışıyorlar.
Yoksula nohut torbası.
Memura bahşiş.
Kızın başına türban!
Model bu.
Bu modelle nereye gidilir?
* Necati Doğru / Vatan
+++++
Hani öfke bize uysallık sanaydı
Şöyle deniyordu Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e verdiği iddia edilen meşhur öğütlerde:
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana...”
Peki bu öğütleri pek sevdiğini söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan, gerçekten öğütlere uyuyor mu?
Erdoğan’ın dün partisinin grup toplantısında yaptığı o celalli konuşmayı dikkate alırsak...
“Herhalde Erdoğan öğütleri yanlış anlıyor” yorumunu yapabiliriz. Çünkü öğütlerde “Biz” e uygun görülen ne varsa, hepsi Erdoğan’ın malı olmuş gibi! l Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
Tosla bakalım ne demek?
Bahşiş ve rüşveti kınayan yazılar bizde uzun ömürlü olmaz. İlgilisi çok, meraklısı az bir konudur, bu konuştuğumuz. Şimdi ben size memur çocuğu Hakkı Efendi’nin rüşvet hikâyelerini anlatabilirim. Sultanahmet’teki Defterhane binasında ziyaretine gittiğim bir gün, hademe falanca efendinin sesini duymuştum çok kapılı kat helasında. Birine, “Uzatma da ne toslayacaksan tosla bakalım!” diyordu. Elden ele geçen madenî paraların sesini de işittim. Arkalarından çıkıp gördüm. Parayı “toslayan” adam, babamın dairesinde iş takip ediyordu. Eski deyişle bir “muakkip” yani. Hademe de Rumeli ağzıyla konuşan, benim de sevdiğim bir küçük devlet görevlisi.
- Bizim falanca efendi helada o adamdan resmen para istedi, dedim babama. Parayı almasa, mahzene inip onun evrakını aramayacaktı, demek.
- Ya da aradım da bulamadım, diyecekti.
- Çok yadırgamadınız. Her zaman ne yapıyorsunuz benzer durumlarda?
- Ne yapacağız, görmezden geliyoruz, dedi babam.
Tramvaya binmeden yürüdük Köprü’ye kadar. Telaş etmeyen üslubuyla ağır ağır anlattı.
Rumelili hademenin dört çocuğu varmış. Üçü mektebe gidiyor, biri daha küçük. Parası çok az, dedi. 1940’larda 30 veya 40 lira aylık, tam hatırlamıyorum. Üstünde, başında, cebinde yok. Ne yer içer, nasıl bir yerde otururlar, onu da bilemiyorum. Bildiğim, haftada bir kaç gece, sokak aralarında saatlerce, elinde güğümüyle dolaşıp, evde karı-koca hazırladıkları salebi veya mevsimine göre bozayı satmaya çalıştığı. İşe yorgun gelişinin sebebi de buymuş, babam sorunca öğrenmiş.
- Hem gece hem gündüz çalışılmaz ki, diyemedim. O da keyfinden dolaşmıyor ya, gece yarılarına kadar! demişti babam.
O hademenin ailesini, evini barkını, kaç parayla geçindiğini o güne kadar hiç düşünmemiştim. Babamın dediklerini de unutamadım. Bazı şikâyetleri dinledikten sonra hâlâ, sormadan edemem: “Kaç parayla geçinmek zorundasınız?” diye.
* Hakkı Devrim / Radikal