Bir zenci Türk: Zenci Musa...
Diyânet İşleri Başkanı ve seleflerine verilen ‘Saray iftarı’nın ardından Tayyip Erdoğan’a yöneltilen israf eleştirileri cevap buldu ve Erdoğan, ‘beyaz Türkler’e nazire yaparak: “Bize zenci Türk diyorlar ya, gurur duyarım zenci Türk olmaktan” dedi...
Elitist, jakoben, seçkinci kendisi dışındakilere üstten bakan şımarık ve küstah ‘beyaz Türk’e bir nazire; ezilen, horlanan, dışlanan vatandaş metaforu ‘zenci Türk...’
İnançları arkaik bulunan, inançlarıyla birlikte devletin bir parçası olma hakkının önüne engelleyici kanunlar konan, öğrenim hakları kısıtlanan mütedeyyin ve mağdur kitlelerin sözcüsü olarak on iki yıldır iktidar denilen gücün en tepesini mesken edinen, siyâsî, ekonomik ve medya baskı gruplarını kontrol etme gücünün tamamını elinde bulunduran Erdoğan, ‘saray iftarı’ndaki israfa yönelik eleştirilerden bile kendisine mağduriyet sağıyor...
‘Beyaz Türk’ ve ‘zenci Türk’ gibi bir düalitenin kavram sağlığı bir tarafa, Erdoğan hangi sınıfa dâhildir bilmiyorum. Fakat bilinen bir şey var ki, kendisini ait hissettiği ve yıllardır bizzat târif ettiği ‘zenci Türk’ün sâhip olması lâzım gelen hasletlerinden kendisi ve etrâfının hissedâr olmadığıdır.
‘Beyaz Türkler’in cumhuriyet tarihi içindeki belki de en bâriz vasıfları, devlet imkânlarıyla semirmeleridir. İktidârlara yakın, iktidarlarla iç içe olup, iktidarlara bağlılıklarının nimetleriyle Boğaz’daki yalılarında mutlu-mesut yaşayan ‘Beyaz Türkler’ ile iktidar denilen güce ulaşan ve bu gücün şehvetiyle kendisinden geçen ‘zenci Türkler’ arasındaki fark yalnızca sosyolojik âidiyetleri olsaydı keşke!
Bu iki kesim arasındaki fark içtikleri ve içmedikleri şarap olsaydı keşke!
Keşke ‘zenci Türkler’ ve ‘beyaz Türkler’ arasındaki benzerlik yalnızca iktidar olmaları olsaydı, keşke iktidar yalnızca el değiştirmiş olsaydı da, her şey farklı olsaydı...
‘Zenci Türkler’ iktidar denilen güce ulaştıklarında, Fırat’ın kenarındaki koyunun selâmetini dert edinmeye devam etselerdi keşke!
‘Zenci Türkler’ iktidar denilen güce ulaştıklarında, marka fetişizmine tutulmasalardı keşke!
‘Zenci Türkler’ iktidar denilen güce ulaştıklarında, isimleri adâlet ile anılsaydı keşke!
‘Zenci Türkler’ iktidar denilen güce ulaştıklarında, isimleri yolsuzluk ve hırsızlıkla anılmasaydı keşke!
‘Zenci Türkler’ iktidar denilen güce ulaştıklarında, haram-helâl hak, hukuk, kul hakkı gibi kavram ve değerleri unutmasalardı keşke!
Böyle olmadı!..
‘Beyaz Türkler’ ile ‘zenci Türkler’ arasında fark olarak, ‘beyaz Türkler’in seküler hayatlarıyla ‘zenci Türkler’in secdeye değen alınları kaldı...
‘Beyaz Türkler’ ile ‘zenci Türkler’ arasında fark olarak, ‘zenci Türkler’in dillerinden düşürmedikleri ve fakat ayaklar altına aldıkları dinî değerler ve kavramlar kaldı!
Ve daha da kötüsü ‘Beyaz Türkler’ ile ‘zenci Türkler’ arasında benzerlikler kaldı geriye...
‘Beyaz Türkler’de devlet imkânlarından semiriyorlardı, ‘zenci Türkler’ de devlet imkânlarından semirdiler.. aksırıncaya kadar yediler, tıksırıncaya kadar yediler...
‘Beyaz Türkler’de adâletsizdi, ‘zenci Türkler’de adâletsiz...
Keşke ‘beyaz’ ya da ‘zenci’ değil de yalnızca Türk olarak kalsalardı...
‘Zenci Musa’ kadar Türk olabilselerdi...
İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington’un, İstanbul’da Galata gümrüğünü gezdiği sırada, kendisine “İşte 300 bin altını Yemen’e kaçıran Zenci Musa bu” denildiğinde hemen onun yanına giderek: “Eğer bizimle çalışırsan seni altına boğarım” dediği ve bu münâsebetsiz teklife, “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmani, bir bayrağım var: Ay-yıldızlı bayrak, bir kumandanım var: Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek...” cevâbını veren tenezzülsüz Zenci Musa kadar Türk olabilselerdi...
Keşke...