Bir yazarı daha susturdular
AKP’nin devr-i iktidarında, hükümet edenlere yalakalık yapmayan, iktidarın güdümünde olmayan gazeteci ve köşe yazarlarına, basında ne yer var ne de hayat!...
Çaylarda, balolarda, cafelerde, kabarelerde, balık rakı sohbetlerinde plajlarda eğlence mekanlarında günlerini gün eden ve bu ortamlarda sözle vatanı kurtarıp, Atatürkçülük edebiyatı yapanlar; gelişmeler karşısında suskunluk içerisinde felaketi uzaktan izliyorlar. Para saymanın sarhoşluğuna kapılan narin parmaklar, bir türlü taşın altına girmiyor...
Kalemiyle kurtuluş savaşının mücadelesini veren köşe yazarlarına suskunluklarıyla ihanet eden vefadan uzak “bal tutan parmakların” suskunluğu; mücadelelerinde destek görmeyen yazarları ne yazık ki, bıkkınlığın umutsuzluğun ve isyanın eşiğine getirmiş durumda...
***
Sonunda bir yazarı daha “susturdular...”
Basında çıkan haberlerden öğrendik ki; köşesine çekilmiş ve bir ölçüde sessizliğe bürünmüş... Sadece bir gazetede ara sıra yazılarını sürdürüyormuş...
Oysa, pek çok kesimin sevgi ve güvenini kazanmış, ülke adına talih sayılacak gazetecilerden biriydi... “Mertti, cesurdu, dürüst ve gerçek anlamda vatanseverdi!..”
Bir köyde yalnızlığa çekilmiş, yaşamını öyle sürdürüyormuş...
Belli ki, gördüğü ve karşılaştığı “riyakârlıklar, yalakalıklar, adam satmalar, düzenbazlıklar, ihanetler ve vefasızlıklar” karşısında isyan etmiş, “yeter artık” diyerek köşesine çekilmeyi
yeğlemiş...
Kim mi diyeceksiniz? İsminin ne önemi var Ahmet tir Mehmet tir...
Önemli olan davranışı ile aydınlara ve aydın geçinenlere vermiş bulunduğu mesaj... Yani...
“İhanet ve veda!”
***
Mert, güvenilir ve ahlaklı olmak nasıl bir şey ki bu ülkede?
“Ahlaksızlık daha çok olanak sağlıyorsa adam niye ahlaklı olsun? Ahlak prim yaptığı zaman ahlaklı olur. Ahlaksız adam pahalı arabalara binecek villalarda oturacak; öteki ben de ’ben haklıyım’diye sürünecek. Bir de ’kaç paralık adamsın’derler. Elde yok, başta yok, çalışmak da ayıptır Türkiye’de aslında.”
Bu sözler tanınmış yazar “Çetin Altan’a ait. (Cumhuriyetten Günümüze Basının kısa Tarihi - Nebil Özgentürk. Alfa Yay. S: 81)
” Hüseyin Cahit Yalçın’ın 60-70 sene önce söylediği tarihe geçen şu sözleri, ne yazık ki bugün için aynen geçerli!...
“Kanalizasyon toprağın altından akar. Babıâli’de üstünden akar”
Uyanık takımı, her devrin adamı olmayı yaşam biçimi edinmiş “kaypaklar” şimdilerde saf değiştirmiş durumdalar.
On milyarlarca aylık alanlar, neden 595 liralık asgari ücretli sahipsizlerin ve garibanların, derdini, ızdırabını kendilerine dert etsin ki? Onlar için varsa yoksa patronları, patronlarının da varsa yoksa göbekten bağlı olduğu iktidarları var...
***
Sonuç:
İnternette ki köşe yazılarının altlarına yorum gönderenlerin, organize birlikteliklerini, köşe yazılarında kendileri için uygun bulmadıkları eleştiriler konusunda nasıl birlikte hareket ettiklerini ibretle görüyoruz.
Pek çoğunun yorumlarında ki üslup ve görüşlerine katılmasak da; uydurma isimlerle ve sütre gerisinden gerçek kimliklerini gizleyerek salvolarda bulunsalar da; malum ayni davanın(!) (talimatlı) insanları olarak(!), karşıt görüşlü saydıkları bizlere karşı; örnek sayılacak bloklaşan dayanışmalarını oyunun kuralları açısından takdirle karşıladığımızı belirtmek isteriz...
Ya sözde Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, laikliğe ve demokrasiye (sözle) gönül vermişler nerede?
* Burhan Özbey
+++
Esnaf düşmanı iktidarla Ahilik yaşatılamaz...
Bir kültür ne kadar büyük emek ve zorluklarla oluşmuşsa o kadar tarihe ve insanlığa mal olur. Yaşar, yaşatılır ve anılır.
(...)
13. yüzyılda Anadolu’da yaşayan Türklerin göçebelikten yerleşik düzene geçişinde meslektaş ve zanaatkârları birleştiren Ahilik önemli bir yer tutmaktadır. Bu birleşmeye temel teşkil eden değerler yardımlaşma, dürüstlük, doğruluk ve paylaşma ahlâkıdır. Ahilik mensubu kişinin iyiliksever, dürüst, güvenilir, onurlu ve çalışkan olması bir yaşam biçimi gibi algılanır. Birde günümüzün sosyo-ekonomik ve siyasi hayat koşullarına bakınca Ahilik ilkelerinden bir şey kaldı mı diye sormak gerekir.
Devleti yönetenlerden başlayıp aşağıya doğru dayatılan kültür ve yöntem “kısa yoldan köşe dönmecilik, arkadaşına, meslektaşına çelme atarak en hızlı şekilde yükselmek, tökezleyeni yolda bırakmak, mağdurları hor görmek” kültürünün geliştiğini görüyoruz.
Bu gün bizler birlik, çalışma, öğrenme, paylaşma yerine; yönetme, hükmetme hırsı ve doymak bilmez bencillik günümüzün odağına yerleştirilen insan tipi olmuştur. Bu tablo nedeniyle Ahilik kültür ve değerlerine milletimizin yılda bir hafta değil her gün ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır.
Ahilik, esnaf ve zanaatkâr düşmanı iktidarlarla yaşatılamaz.
Bu haftayı inanarak kutlayanları Ahilik dostluğuyla kucaklıyorum.
* Süleyman Çelikcan
+++
Arşiv unutmaz ama yine de hatırlatalım
3 Mayıs 1993 tarihli Milliyet gazetesi bakalım bizlere neler söylüyor:
1. sayfasında bir haber, başlığı “Geçmiş Olsun.” Haber şöyle devam ediyor: “Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dün Houston Medhodist Hastanesi’nde yaklaşık 4 saat süren başarılı bir ameliyat geçirdi. Saat 15:00’te ameliyathaneye giren Özal’ın operasyonu saat 16:00’da başladı, 20:00’ye kadar sürdü ve kanserli tümörün başarıyla alındığı bildirildi. İki güne kadar ayağa kalkacağı belirtilen Özal, ameliyat gecesini eşi Semra Özal ve çocukları Zeynep, Ahmet ve Efe ile birlikte geçirdi. Özal hastaneye yatmadan önce kentin tek camiisi olan Nur Camii’nde namaz kıldı.”
Bugünlerde rahmetlinin oğlu Ahmet bey, “babamı öldürdüler” diyor. Elbette bu da bir ihtimaldir, ancak görüldüğü gibi merhumun sağlığı o dönemde pek de iç açıcı değildi. İki ağır kalp ameliyatına ek olarak bir de prostatındaki tümör ağır tempo altında çalışan Özal’ın başına dert olmuştu. O dönemin gazeteleri incelendiğinde bir diğer dikkat çeken nokta ise, Özal’ın boğazına olan düşkünlüğü ve doktorlarının bundan duyduğu şikayetlerdi.
***
Aynı tarihli gazetenin 6. sayfasında ise “Los Angeles’ta sıkıyönetim” başlıklı bir başka haber var. “45 bin asker L.A.’a sevkedildi” diye devam ediyor; “Başkan Bush, askere ayaklanmayı bastırmak için gerekli her türlü gücü kullanma emri verdi. Zencilerin ayaklanmasında 40 ölü, 1400 yaralı ve 4000 tutuklama var. ABD’de tam bir güven bunalımı hakim, beyazların karşı hareketinden korkuluyor. Dükkanların kepenk kapattığı ABD’de gerilim hat saffada. Harlem’de sokaklara zenciler hakim, tarihi Brooklyn asma köprüsü zencilerce işgal edildi...”
Görüldüğü gibi bize demokrasi modeli olan ABD’nin başkanı gerektiğinde ayaklanmaları bastırmak için askere her türlü güç kullanma yetkisini verebiliyor.
* Engin Balım
+++
Türk Hava Yolları dış
hatlarda küfürbaz, kavgacı, nefret saçan gazeteler olacak ama Atatürk milliyetçisi, vatansever tek gazete olarak gördüğüm Yeniçağ olmayacak, bunun kararını kim veriyor
* Mahmut Gül
+++
Kendilerini önemsetmeye çalışıyorlar
Teknik ve ilmi rapor ortada yokmuş gibi; bazı kişi ve kurumlar kendilerini önemsetmek veya olayı kullanmak için komplo teorileri üretmektedir. Şöyle ki “Eşref Bitlis suikastini aydınlattık” diyor yazar. Bir başkası çok bilmişliğini ortaya koymak için “sabotaj” diyor. Bir diğeri, bir başkasına yaranmak için ölmüş bir insanı kullanarak “Ben yadım etmeseydim zor yapardı” diyebiliyor. Çok iyi bildiğim bu olayın böyle sunulması “bilgi kirliliğidir” ve halkın moralini bozar, korkuya sürükler.
***
Olay günü Ankara’da idim. Sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara’da lapa lapa kar yağıyor. J.Gn.K. Eşref Bitlis Diyarbakır’a gitmek istiyor. Yanında emir subayı ve uğurlayıcılarla Güveercinlik meydanındaki kendisine bağlı havacılık birliğine gidiyor. Burada kendisini Garnizon Komutanı karşılıyor.
Komutanı Diyarbakır’a götürecek Jandarma Birliğine ait uçak (King Air, B200 çift jet motorlu) hazırlanırken bir arıza tesbit ediliyor.Komutana görevin yapılamayacağı bildiriliyor. Kar yağışı aynı tempoda devam ediyor.Birlikteki diğer uçaklar her türlü hava şartında uçan uçaklar değil, küçük ve tek motorlu. Komutan karargaha dönüş hazırlığı yaparken, garnizon Komutanı Eşref Bitlis Paşa’ya “Sizi biz götürelim, bizde de aynı tip uçak var” diyor. Bitlis kabul ediyor.
***
O gün yerden itibaren buzlanma vardı. Pilot ses kayıtlarındaki ifadelerden anlaşılacağı üzere motordan gelen “tıkırtı” sesi buzlanma neticesidir, motor girişinde oluşan buzlar kırılıp motor içine girmiştir.
Kötü hava şartlarında iniş imkanı sağlayan Esenboğa hava alanına yönelen pilot; Esenboğa radarı ile temas kuruyor, ona durumu anlatıyor (Motordan ses geldiğini). Radar onları görüyor, ANK.VOR (Nokta bilgisi veren anten) üzerinden iniş pusula başına dönmeleri talimatını veriyor. Dönüş başlar başlamaz, uçak hızla irtifa kaybederek radar ekranından kayboluyor. (Bu bilgileri radarda o gün görevli kişilerden aldım). Radar ekranından kaybolma
Ankara için düşmek anlamına gelmez. Esenboğa yüksektedir, Ankara çukurda. Radardan kaybolma noktası ile düşüş yeri arasında (Yeni mahalle posta dağıtım merkezi) 20 kilometre var.Yani uçak radar ekranından çıktıktan sonra uçuyor ve motorları çalışıyor. Uçar vaziyette yere çarpan bir uçak için suikast demek gerçeği aramak değil kötü niyetliliktir.
Bu üzücü kazanın Türk Milletinin moralini bozacak bir komplo olarak gösterilmesi kaza kadar üzücüdür. Korkularla, hurafelerle yaşayan toplumlar pozitif gelişmeler yapamaz.
* Recep Aynacı / E. Plt. Albay (Jandarma)
+++
Kötü yola düşen kıza ‘keşke hiç direnmeseydin’ der gibi
Kürtçü kesimden olmadığı bilinen, ancak hangi kesimden olduğu da
kestirilemeyen bazı şahsiyetlerin, yazılı ve görsel basında yerlerini
alarak; “Kürtçe TV açıldı, bir şey mi oldu? Kürtçe konuşmak eskiden
yasaktı, şimdi serbest oldu, dünya mı yıkıldı, ülke mi bölündü?”
mealinden, “nasıl haklı çıktık ama” anlamında, bilirkişi edasında,
gerile gerile, keyifle ve böbürlenerek yaptıkları açıklamalarını
bugünlerde sıkça duymaya başladık.
İşi daha da ileri safça götüren bu malumlar; “Anadillerini öğrenmek,
konuşmak en doğal hakları. Siz, onları baskılamışsınız, özgürlüklerini
kısıtlamışsınız, onlar da dağa çıkmışlar. Siz, en baştan bu
isteklerini yerine getirseydiniz, bunca kan boşuna akmayacak,
bugünlere gelinmeyecekti” gibi söylemlerle, bu konuda ne kadar engin
bilgi (!), tecrübe (!) ve derin öngörüye (!) sahip olduklarını
gösteriyorlar. Üstelik bu malumların sayıları, zehirli mantar gibi
giderek de artıyor.
Anadilini öğrenemediği ve konuşturulmadığı için dağa çıkan bir tane
örnek asla yokken, PKK’nın kuruluş amacı ve hedefi de, amiyane tabirle
“kabak” gibi ortadayken, safdilli bu söylem sahipleri ile ilgili
söylenebilecek iki şey var. Bir; ya gerçekten çok saflar ve bu
saflıklarından kaynaklı son derece iyi niyetli at gözlüklüler, iki; ya
da diğer akla gelen art niyetli cingözlüler.
(...) Halâ ortadaki net gerçekleri anlayamamış olan bu malum saflar, zaman
içerisinde kızı kötü yola düşen bir babaya,“Ne gerek vardı, kızını
kontrol ettin, üzerine düştün yıllarca. Baştan izin verseydin, baştan
serbest bıraksaydın da bu kadar kendini ve kızını yıpratmasaydın. Ne
değişti, a benim canım?” diyebilirler mi?
Maalesef onların durumları, bakış açıları, hazmedebilme, sindirebilme
yetenekleri bu...
* Sabahattin Talu
+++
Kimliğimize gölge
düşüremezler
Bizim Türk ırksal kimliğimizi ve sevdamızı nereden bilsin bu zavallı gayri Türkler...
Türküz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz... Bazıları gibi sözde değil özde!
Bizden rahatsızlar, bize öfkeliler ve zavallılar;çünkü yarım kilo makarnaya ve iki çuval kömüre oyumuzu satmadık.
Muhacir, göçmen, mübadil gibi kelime oyunlarıyla yüzde 100 Türk ırksal kimliğimize asla gölge düşüremezsiniz...
* Sebahin Ahmetoğlu
Bulgaristan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı
+++
Kaybedilmiş
toprakların hatırası
Ali Bulaç mı sorguluyor benim Türklüğümü! Benim atalarım ülkesini korumak için şehit olurken onlar neredeydi acaba? Ne yapıyorlardı? Bugüne kadar hangi Rumeli Türkü devletine karşı gelmiş; aç kalmış, muhacir olmuş, bu vatan için ölmüş, vatanı kalkındırmış, emek etmiş bizim atalarımız... O kişi bilsin ki biz bu can vatanımızda var olacağız, yaşayacağız, şehit olacağız ama vatanı böldürmeyeceğiz. “Rumeli Türkleri kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır” diyen Atam, seni minnet ve rahmetle anıyoruz Kafkasya’dan gelen de, Rumeli’den gelen de bu vatanın asli Türküdür!
* Eren Çelik / Sirkeli Köyü, Adana
+++
MİNİ YORUM
PKK’lıya kahraman dedi
Alenen, açık açık... Aynen de böyle dedi... “PKK’nın kahramanlıklarını anlatan türkü(!)” de nasıl halay çektiğini anlattı uzun uzun Hasan Cemal... Dün toprağa verdiğimiz Deniz Som yazıyor olsaydı kaçırmazdı; “kalemtıraş” diye seslenirdi ona. Sonra sorardı: “Sahi sen aynaya bakabiliyor musun? Utanmayı biliyor musun?” Onun yerine soralım, belki tam da yeni şehitler uğurladığımız gün kendi kendine itiraf edebilir cevabı Cemal...