Bir yalan ve Erdoğan gerçeği

Hani dünya global bir köydü ve hani gelişen teknoloji ile dünyanın en ücra köşesindeki bilgi saniyede elimizin altındaydı?
Madem öyle, niye üç gündür Azerbaycan’ın Türkiye’ye verdiği doğalgaza yaptığı zam haberini tartışıyoruz?
Meğer haberin aslı astarı yokmuş.
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR Yönetim Kurulu Başkanı Rövnag Abdullayev Sabah’a, Türkiye’ye 2007’den buyana bin metreküpü 127 dolardan gaz sattıklarını, bunun dünyanın en ucuz fiyatı olduğunu ve son dönemde herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını açıklamış. Abdullayev, “SOCAR ve BOTAŞ belli aralıklarla fiyatları gözden geçiriyor. Bu sözleşmeye uygun, ‘Kıymetin değişmesi’ ilkesi uyarınca birtakım ayarlamalar yapılabiliyor” dedikten sonra, şu uyarıda bulunmuş:
“-Türkiye’de ortaya atılan 15 Nisan’dan geçerli olmak üzere zam yaptığımız haberi kesinlikle doğru değil. Bu iddialar bir yandan Türkiye Azerbaycan kardeşliğini dinamitlemek ve bir yandan da Ermenilerin değirmenine su taşımaktır!”
Evet, en yetkili ağızdan öğrendik ki, Azerbaycan doğalgaza henüz zam yapmış falan değil. BOTAŞ ile, SOCAR, ‘Kıymetin değişmesi’ ilkesi uyarınca, rutin görüşmeler gerçekleştiriyor, yapılan sadece bu.
Siz şimdi diyeceksiniz ki, “Tamam, ‘Yalan’ olanı anladık, peki, “Erdoğan gerçeği” ne?”
İşte acı olan da bu..
Sayın Erdoğan, Azerbaycan doğalgaza zam yaptı, bu konuda ne dersiniz, diye kendisine soru tevcih edilince, aynen şu tepkiyi verdi:
“- Dolar düşerken zam yapılması çok düşündürücüdür!”
Aslında, dolar düşerken Azerbaycan’ın doğalgaz, OPEC’in petrol, ABD’nin Fantom,Türkiye’nin Boraks’a zam yapması düşündürücü değil, normaldir amma, Başbakan sayın Erdoğan’ın, ekonomi ve ticaretin bu basit gerçeğini bilememesi gerçekten çok düşündürücüdür.
İşte “Erdoğan gerçeği” de budur.
Üstelik sayın Erdoğan İktisat okumuştur.
Bir başka düşündürücü olan şey ise, biat medyasından, alternatif medya gibi görüntü veren amma aslında kendileri de (korkudan yahut ekonomik çıkarlar gereği) biat medyası haline dönüşmüş gazete ve televizyonlardan, Erdoğan’ın bu yeni “incisine” itiraz edenin olmamasıdır..
Aslında bir teslimiyet ve bir korkuyu resmeden bu “sükût” ilk değil, kim bilir kaçıncıdır!
İsterseniz son ikisini hep birlikte hatırlayalım.
19 Nisan’da Kıbrıs’ta seçimler oldu, seçimleri, Cumhurbaşkanı Talat’ın muhalifi olan UBP kazandı. Sayın Erdoğan UBP’nin seçimleri kazanmasından iki gün sonra, partisinin grup toplantısında, bakınız neler dedi:
“- Biz Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanının elini zayıflatacak herhangi bir adımın yanında olmayız, bunu açıkça söylüyorum!”
Bu, “Ben Kıbrıs’ta sandıktan çıkanı, ben Kıbrıs’ta halkın iradesini tanımıyorum” demenin ta kendisiydi..
Bu sözleri söylerken yüzündeki ifade öyle sertti ki..
Kısacası Erdoğan, “Demokrasi, ben kazanırsam iyi bir şeydir” diyor, AKP’nin yaptıkları ve yapmak istediklerini, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek savunuyordu. Aynı demokrasi Kıbrıs’ta, “Ben Talat’ın politikalarından memnun değilim” kararı verdiğinde ise, tu kaka oluyor ve Erdoğan’ın bu çifte standardı da, biat medyası ve diğerleri tarafından sessizlik, yani saygı, yani korku ile geçiştirilerek, âdetâ, onaylanıyordu.
Aynı günlerde bir grup Azerbaycanlı bayan milletvekili Türkiye’deydi. Sayın Başbakan Türkiye’ye gelmiş bu kardeş milletvekillerine de çatıyor, onların, Ermenistan konusunda Türkiye’den destek arayışlarına, “Çirkin” diyebiliyordu.
Biat medyası ve ötekiler bu konuda da ses çıkarmadılar. “Ayıptır, insan kardeşine, insan misafirine böyle söyler mi?” demediler, diyemediler.
Şükür ki Yeniçağ’da sayın Sabahattin Önkibar bir iki satır yazdı da, çok seslilik ve hür basın adına, yüreğimiz serinledi.

Yazarın Diğer Yazıları