Bir ülke için en büyük felaket...
Bekir Coşkun Hürriyet’teki köşesinde AKP’nin varlığı ile CHP’nin yokluğu sorununu “Yes, Ce Ha Pes...” başlıklı yazısıyla irdeledi:
Önder Sav’ın dolanırken iki kelimeyi aralıksız tekrarladığını tahmin ediyorum:
“Yes” ve “no” yu...
“No” yapsaydı iyi olurdu.
Ama “no” yerine “yes” e basması da fena değildi.
Ce Ha Pes’in bir genel sekreteri olduğunu duydu halk.
Onun bir telefonu olduğunu...
Telefonun çaldığını...
Parmağını uzattığını...
Ah işte tam orada “no” yerine “yes” e basmasaydı... Ama bunu da başaramayıp “yes” ile açtığı telefonu kulağına götürmesi gerekiyordu, başka yere koydu ya.
* * *
Genel Başkan’ın söylemleri dışında ilk kez Ce Ha Pes’in bir eylemini konuşuyor millet; telefonun yanlış tuşuna basma eylemini.
Böyle mi olur bu zamanda “Anamuhalefet Partisi” sizce?..
Kurultay öncesi delegelerin ve yürekten sosyal demokratların sırtındaki “vebali” hatırlattık boşuna.
Ama durumdan memnun olmalı ki hem Baykal hem delegeler, aynı tasla aynı hamamı seçtiler.
İşte:
Sıradan insanlar dizlerine vururken, ortalıkta yok Atatürk’ün
partisi:
Anadolu’da yok...
Kentlerde yok...
Sokakta yok...
Köyde yok...
Üniversitede yok..
Meydanlarda yok...
Gençliği yok...
Kadını yok...
Slogan yok, açılım yok, tasarı yok...
Eylemde de yoktu ya...
Neyse ki telefonun “no” tuşu yerine “yes” tuşuna basma eylemi ile gündeme geliverdi.
* * *
AKP’nin varlığı kadar sorundur, Ce Ha Pes’in yokluğu.
Çünkü demokrasilerde iktidarların kötü olması felaket değildir... Ama insanların iktidarın yerine koyacak bir şey bulamamaları felakettir.
İşte o yok...
Ce Ha Pes...
Ce Ha Pes...
++++++
Laik kadınlar “miskin” mi?
Milli Görüş mücadelesinin en önemli unsurunun ’kadın’ olduğu herkesçe bilinir. Peki ya Cumhuriyet mitinglerinde meydanlarda gördüğümüz ’Atatürk kızları’! Onların niyeti, yöntemi, yapacaklarının teminatı olabilecek eylemleri neler? Bu yazı çuvaldızı kendine batırmak isteyenler varsa, onlar için ilaç niyetine:
Başbakan Erdoğan, kadınlara uyarılarda bulunuyor: “Kapı kapı dolaşın, girilmedik ev kalmasın. Büyükşehir’i almamız lazım. Ekim’de ara seçim olabilir.”
AKP’li hanımların arı gibi çalışıp, inandıkları uğrunda gece gündüz hizmet vereceklerini biliyoruz. Gelelim ’miskin laikler’ grubundaki kadın profiline... Cumhuriyet Meydanı’nda bayrak salladılar, görevleri bitti mi? Ekim’de seçim var biz miskin laik hanımların da kapı kapı gezmeye başlaması gerekmiyor mu? Sizce bu performansı gösterebilirler mi? Bence çok zor çünkü ’rol modelleri yok.’
’Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, kadınların rolü günümüz gözüyle bakılınca daha da netlik ve önem kazanıyor. Anadolu’nun yeniden Türkleşmesi için çaba sarfeden pek çok Teşkilâtın içinde biri, benzerlerinden kesin olarak ayrılıyor: Bâcıyân-ı Rûm. Modern anlamda bir “sivil inisiyatif örgütünün” belki de en sağlam örneklerinden biri.
Peki... Şimdi neredesin ey Anadolumun, Cumhuriyet Türkiye’sinin güzel bacıları, neredesiniz Tomris Kaanlar?
’Asena’yı bellemiş, ötesine geçemeyenlere;
Cumhuriyet Türkiye’sinin Tomris Kaanı, Bâcıyân-ı Rûm’u tanımasının ve de o ruhlara sahip çıkmasını zamanı gelmiştir
değil mi?
* Güler Kömürcü / Akşam
++++++
K-9’dan hassasmış
Sezen Aksu, kimi zaman sol duyarlılığı okşadı, kimi zaman milliyetçi duygulara yöneldi. Kimi zaman bu gibi politik manevralarının dozunu ayarlayamadığı için başı ağrıdı. 30 Ağustos’a denk gelen bir tarihte, “Halkların kardeşliği” konseri verip milliyetçilerin ve kimi generallerin tepkisini çekti.
Baktı ki Cihangir’deki solcu arkadaşlarının yolu doğru yol değil, kendini soyutladı.
Bir “Mehmetçik şiiri”yle arayı düzeltmeye çalıştı. Cumartesi Anneleri için şarkı yapmıştı mesela. Onun adımları işaret olarak da yorumlanabilir. Ben diyorum ki AKP’yi zor günler bekliyor. Sezen Aksu kadar siyasi konularda iyi koku alan bir insan Gül’ün sofrasına gitmiyorsa, bir kez daha geleceği gördüğünün işaretidir bu. Adeta halk desteğinin azaldığını hissetmiş, ona göre bir pozisyon almış ve kendini yeni döneme hazırlamış. Bundan böyle AKP’nin gidişatını tahmin etmek için Sezen Aksu’yu izlemek yerinde olacaktır diye düşünüyorum.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Ergun Babahan’a 11 ay hapis
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak’a 23 Ocak 2007 tarihli ’Bekçi Mesut’ başlıklı yazısında hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Babahan’ın cezası paraya çevrildi ve 6 bin 600 YTL ödemeye mahkum edildi. Prof. Parlak ’Bekçi Mesut’ yazısına ilişkin tekzipte, “Devlet memuru olmam, sizi bilemem ama benim için bir gurur vesilesidir. Bu ifadeniz, dürüst bir şekilde görevini sürdüren binlerce devlet memuruna ve emekliye bir hakarettir” denildi. l VatanFransa’nın gözü döndü
Telekom’un gerçek değeri ne?
13 milyar dolar ortalama değer üzerinden satılan Telekom hisselerinin de içinde olduğu bir tertip OGER hissesi, SUUDİ Kralı’nın şirketine halka arzdan önce satıldı. Bu satışta “Türk Telekom’a biçilen değer 20 milyar doların” üstünde. OGER’in % X bölümünü alan Suudiler, hesaplama sırasında Türk Telekom’un hisselerini 20 milyar dolar toplam değer üzerinden hesaplayıp kabul ediyorlar. Bu şirket 13 milyar dolara satıldı ve sonrasında performansı artarak 20 milyar dolar olduysa; neden 12 milyar dolardan halka arz yaptık ve Devletin elindeki hisselerin bir “kısmının” 12 milyar dolar üstünden hatta piyasada 12 milyar doların bile altında bir değerle, “birilerinin” eline geçmesine yol verdik. Suudilerin fiyatı doğruysa, devletin elindekini “ucuza” vermesi değil mi? OGER aynı hisseleri 20 milyar dolara satıyor, devletimiz 12 milyar dolara satıyor! Peki piyasa bu “bilgileri” neden fiyatlamıyor. Orada aklıma başka bir “cinlik” de geliyor; acaba birileri “tahtaya basarak, malı topluyorlar mı” ! Suudiler mi “hesaplama” hatası yaptı yoksa bizler mi “değerini” bilemedik! Önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz!
Kafam gerçekten karışık! Eğer bu şirket 20 milyar dolar ediyorsa (SUUDİLERE göre) eldekilere daha sağlam sahip çıkmak gerekiyordu ve hâlâ da gerekiyor!
* Yiğit Bulut / Vatan
++++++
Eski solculardan kim kaldı? Siz buna içerlediniz herhalde!
Yılanların Öcü
“ Rejimden çok acı çekmiş bazı aydınlar, son yıllarda AKP’ye dört elle sarıldı. Ve böyle yaparak ne elde ettiler biliyor musunuz? Milliyetçiliği güçlendirerek anti demokratik eğilimleri daha da etkin hale getirdiler.” Analiz Zülfü Livaneli’ye ait. Yazsının başlığı “eski sol, yeni liberal aydınlar milliyetçiliği güçlendirdi”. Ve bu Livaneli için ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket. Öyle ki, milliyetçiliğin yükselişini “denize düşen yılana sarılır” diye tanımlıyor. Her canlının doğa kanunlarını uygulayıcı bir görevi vardır. Ama yine de, ’bukelamunlar’, ’keneler’ dururken, yılanlara saldırmak akıl karı mı? Siz ki “Yılanların Öcü”nü bizden iyi bilirsiniz...
++++++
LAF OLA BERİ GELE
ZAN
A’NIN YÜREĞİ
Leyla Zana’nın hayatı kitaplaştırıldı. Hasan Cemal’ 12 Eylül’de ezilen bir kızdan bahsedip “yüreğinizle okuyun” diyor! Her evinde sağdan/soldan, bir/birkaç 12 Eylül mağduru bulunan bir ülke için en yanlış ajitasyon malzemesi. Devlete karşı kinle büyütülen bir ihanetin tek kaynağı 12 Eylül olsaydı, şimdi dağlarda eşkıyalık yapıyor olurduk. Ve hangi yürek Hasan Cemal? Leyla Zana kendi geçmişine yüreklice bakıp, binlerce ananın eline ayağına kapanabilirler mi? Yürekleriyle bebek katili için ilahi adaleti dileyebilirler mi?
++++++
Fransa’nın gözü döndü
Fransa egemen bir devlet olan Irak’ın içişlerine pervasızca müdahale ediyor. “Ortadoğu’nun barut fıçısı” olan Kerkük’e benzin dökmeye kalkıyor. Kouchner’in ateşle oynadığı saatlerde yine bölgemizde, Kıbrıs karasularında Fransa, Yunanistan ve Rum yönetiminin ortak deniz tatbikatı başladı. Hatırlayacaksınız; Fransa bir süre önce Rum yönetimiyle “Savunma İşbirliği Anlaşması” imzalamıştı. Tatbikat o anlaşmaya dayandırılıyor. Peki kime karşı yapılıyor bu tatbikat? Sarkozy herhalde tatbikatın son günü, 6 Haziran’da Yunan parlamentosunda yapacağı konuşmada yanıtını verir. Ama bize göre bu gelişmelerin tek anlamı var: Türkiye düşmanlığı Sarkozy Fransası’nın gözünü karartı. Gün ola harman ola.
* Erdal Şafak / Sabah
+++++++
MİNİ YORUM
Terim çileden çıkaracak
Fatih Terim, vakit kaybetmedi. Orhan Pamuk'a cevabını, 'ne olur ne olmaz, belki Nobel'li yazara kükreyince yazmazlar' diye düşünmüş olacak ki, canlı yayında yapıştırıverdi: "Orhan Pamuk'u yetersiz milliyetçi görüyorum." Bu cümle 'okkalı' bir misilleme değil. Ama Orhan Pamuk'u çileden çıkarmak için seçtiyse, iyi yapmış. Pamuk bu cümleyi duyduktan sonra kıvrım kıvrım kıvranmıştır, "az-çok milliyetçi olarak algılanacak ne yaptım ben" diye. Çünkü kendileri tamamıyla anti-milliyetçidir.
* Selcan TAŞÇI