Bir siyasi davanın hukuki anatomisi

İnanç ekseninde bu kadar kalın ve keskin çizgilerle bölünmüş olan bir toplumda, bu bölüklerin ayrışma gerekçelerini pekiştirmek, onlar arasındaki mesafeyi korumak, yakınlaşmalarını, birbirlerini anlamalarını engellemek için epey kullanışlı bir taktikti;

28 Şubat Davası, hep darbe, demokrasi, şeriat vesair kavramlar üzerinden ve ideolojik alanda konuşturuldu.

*

Halbuki, ortada bir mahkeme vardı.

Bir yargılama yapıldı.

Kitlesel duyulara hitap edebilecek mecralarda, hukuka dair tek satır tartışılmadı.

Her kesimin uzlaşabileceği, "hukuk devleti"ni savunuyorsak uzlaşması da gerekli olan yegane zemin "usul"dü; gelin görün ki, usul bu sürecin en dikkat çekilmeyeniydi.

*

"Esas" olan, yaşı 80''i geçmiş komutanların usulsüz bir yargılamanın sonucunda hücrelere atılmış olması olsa da, hücrelerde çekmeye mahkûm edildikleri cezayı hak edişlerini, ideolojik kanaatle onadı yüksek ve "bir kısım(!)" halk mahkemeleri!

*

Tuzağa düşmekti.

Düştük elhamdülillah!!!

*

Oysa…

28 Şubat''ın ne olup olmadığından bağımsız olarak, Türkiye Cumhuriyeti yasalarında bir suça karşılık geliyor olsa bile izlenen yol başından sonuna yanlıştı.

*

Dünkü yazım, bu yanlış sıradağlarının altında kalmış haldeki insanları unutturmamak adına bir girizgâhtı;

28 Şubat Davası''nda sanık yapılan komutanların isimlerinin yıllar öncesinde FETÖ imamlarının üst aramasında ele geçirildiğini, soruşturmayı başlatan savcıdan, tahliye taleplerini ısrarla reddeden hâkimlere kadar, bu taşın altından çıkan kim varsa illa bir FETÖ bağlantısı olduğunu hatırlattım.

*

Bunun bir "hukuk davası olmadığına" ikna etmeye yetmediyse; hükümleri hükümsüzleştiren daha nice somut gerekçe var dava klasörlerinde.

*

"Balyoz bavulu"nun bu davadaki karşılığı olan klasör ve DVD''yi, İstanbul Beşiktaş Adliyesi''nde görevli Hüseyin Ayar ve Fikret Seçen''e teslim ettiği öne sürülen eski yüzbaşı, göz doktoru Tamer Tatar, TSK''dan, şimdi FETÖ denen yapıyla bağlantısı nedeniyle ihraç edilmiş, yapının "Kimse Yok mu?" derneğinin bir üyesi olarak Afrika ülkelerinde tedavi ve ameliyatlar yapmış bir kişiydi.

*

Yetmediyse…

Tıpkı Balyoz kumpasında olduğu gibi bu davaya delil gösterilen hiçbir dijital materyalin de adli imajı alınmamıştı…

Sanıklar CD 5 denilen bu sözde delilin kopyasına ancak 1,5 yıl sonra ulaşabildi.

Bu 1,5 yıl içinde ekleme çıkarma yapılmış mıydı?

Zor değildi aslında anlaması!

Genelkurmay Başkanlığı, CD 5''in üzerine, Genelkurmay Başkanlığı''ndan çıkarıldığı imajını vermek için yapıştırılan logonun kendilerine ait olmadığını bildirmişti.

CD 5''e yerleştirilen sahte belgeler için kullanılan şablonun, FETÖ ile bağlantılı bir dershaneye ait, "GİZLİ" derecesi verilen bir evrak olduğu ortaya çıkmıştı.

Binlerce belgenin bulunduğu CD''ye, sadece 4 günlük bir inceleme sonucunda "hukuken delil olarak kullanılabilir" raporu veren TÜBİTAK bilirkişileri FETÖ firarisiydi.

Ünlü bilişimci Tuncay Beşikçi, 2 ay 10 günlük bir çalışma sonucu, CD 5''in "Hukuken delil olarak kullanılamayacağı" raporu vermişti.

Biri profesör, üç kişilik ODTÜ heyeti, CD 5''in "Hukuken delil olarak kullanılamayacağı" raporu vermişti.

Mahkeme ne yaptı peki?

Bütün bu bilirkişi raporlarını görmezden gelip, CD''yi, FETÖ firarilerinin söylediği şekilde delil kabul etti!

*

Yetmezse…

Mahkeme tarafından ana delil sayılan 1997 tarihli 5 adet belgenin üzerindeki evrak güvenlik numaraları kumpası alenen ortaya çıkardı. Tıpkı Balyoz''daki sözde belgelenin yazıldığı iddia edilen tarihte olmayan fontla yazılması gibi, 1997''de oluşturulduğu iddia edilen bu belgeler üzerindeki güvenlik numarası uygulaması da o tarihte yoktu; kullanımına 2002 yılında başlanmıştı!

Yani, bir "28 Şubatçı(!)"nın hazırladığı evrakta bu numaraların bulunabilmesi imkânsızdı!

*

Yetmezse…

Bu dava hukuken zaten "açılamaz" nitelikteydi…

CMK''ya göre, daha önceden "Kovuşturmaya yer yok/ KYOK" kararı bulunan bir davada, o KYOK kaldırılmadan ne soruşturma, ne de kovuşturma yapılamazdı.

Ve fakat, 28 Şubat Davası, Hasan Celal Güzel''in, daha 1997 yılında yaptığı suç duyurusu üzerine başlatılan KYOK''a rağmen ve bu karar kaldırılmadan açıldı!

*

Yetmezse…

Sanıklar, haklarındaki iddiaları çürütebilmek ve savunmalarını hazırlayabilmek için Genelkurmay''dan bazı bilgiler istediğinde, savcının talebiyle, Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse''nin bu bilgilere ambargo uyguladığı, savunmaları geciktirdiği anlaşıldı. Köse''nin sivil kıyafetle adliyeye gidip davanın savcısıyla gizli toplantı yaptığı da ortaya çıkmıştı.

Aynı Köse, FETÖ''den müebbet hapse çarptırıldı.

*

Keza…

28 Şubat Davası''nın ilk aşamasından itibaren soruşturmayı yürüten, ifadeleri alan, iddianameyi hazırlayan, CD-5 dahil delilleri tahrif eden, tutuklamalara ve tutukluluk hallerinin devamına karar veren, KYOK''un kaldırılması kararını veren, müştekilerin yalan beyanlarını şablon dilekçelere yazdıran 16 Savcı, 14 Hâkim, 3 TÜBİTAK görevlisi, 12 TSK personeli, 12 Emniyet personeli FETÖ mensubiyeti nedeni ile ihraç edilmiş, yargılanmış, hüküm giymiş veya firar etmişlerdi.

*

Vicdanı olan elini koysun ve kendine sorsun; 28 Şubat Davası hükümlülerinin çektikleri gerçekten de "hak ettikleri" mi?

Sanki Türkiye''de böyle bir hukuk garabeti yaşanmıyormuş gibi davranan siyaset kendini sorgulasın; devran döndüğünde, "herkes için" varsaydığımız adaleti bu insanlara "isteyememeyi" izah edebilecekler mi?

Yazarın Diğer Yazıları