Bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek...
Türk-Azeri ve Ermeni Dışişleri Bakanları, New York’ta BM toplantısı sonrası bir araya geleceklermiş. Bu da, iki ülke arasında bir yumuşama sağlayarak Kafkas İstikrar Paktı’na geçerlilik kazandırmak için yapılacakmış. Ancak Minsk Grubu’nun 17 yıldır sonuç alamadğı bu sorunda, nasıl bir yumuşama sağlanacağı bilinmiyormuş.
Haber böyle. Bilinmesi de mümkün değil. Çünkü bunu anlamak için Ermenistan’ın yayılma tarihine göz atmak yeterlidir. 1927’de Erivan nüfusunun yüzde 70’i Azeri idi. Bu yıllarda 130 bin Azeri sürgün edilerek onların yerine Ortadoğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiş. Bu siyaset 1988’de, bir Azeri dahi bırakılmayarak tamamlanmış. Ermeniler, SSCB dağılınca, Azerbaycan toprağı Dağlık Yukarı Karabağ’a (5.500 kilometrekare) fiilen el koymuş.
Bu tarihçeden sonra, Ermenistan’ın sözle yumuşayacağını ummak mümkün mü? Meğer ki Karabağ’dan vazgeçilmiş olsun. Bu ise hiç mümkün değil. Demek ki, iki mümkün olmayan karşı karşıya. Aslında “Kafkas İstikrar Paktı” nın tek engeli Azerbaycan-Ermenistan sorunu da değil. Hele, Dışışleri Bakanı Babacan’ın “Başbakan’la Rusya’ya giderken uçakta aklımıza geldi. Çerçevesini çizdi. Şimdi sıra içini doldurmaya geldi” açıklaması “evlere şenlik” cinsinden.
Rusya’nın arka bahçem dediği Kafkaslar’a inmeyi istemesi düşünülebilir. Ama ABD ve AB için asla. Nitekim Dışişleri Bakan’ı Rice, böyle bir durumda ABD’nin de orada bulunacağını ima ediyor. Bu durumda o parlak proje yattı demektir. Çünkü Rusya, bunu hiç istemez. ABD’yi Kafkaslar’a sokar mı?
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın halini düşünelim. Üstelik bölge ülkelerinin ekonomik ve ticari menfaatlerini hedef alan masum bir proje idi. Ama yürümedi. Çünkü işgüzarlığımız burada da kendini gösterdi, kıyısı olmayan Yunanistan ve Ermenistan’ı da dahil edince, teşkilat baştan çöktü. Bir de Gül’ün Ermenistan ziyareti meselesi var ki, anlamak mümkün değildir. Biliyoruz, bunu ABD ve AB istiyor, hatta bastırıyordu. Sınırları açıp, görüşmeleri başlatın diye. Batılılar istedi diye biz nasıl evet deriz. Görüşmek için topraklarımızı isteyen, soykırım iftirasını yapan Ermenistan geri adım atıyor mu? Ama biz vatan toprağımızın pazarlığını yapabiliriz anlamına gelen adım atıyoruz. Haksız, saldırgan ve gayrimeşru Ermeni taleplerini görüşülebilir bularak, meşrulaştırılmasına zemin hazırlıyoruz.
Ne başarı ama? Hiç şüphe yok ki, aç kalmış, insanların terk ettiği Ermenistan için. Bunun sonrası nasıl mı gelir? Söyleyelim, “perşembenin gelişi çarşambadan belli olmaz mı?”
Cumhurbaşkanı Gül’ün, Ermenistan’a gitmesini normal göstermek için bazı yazar-çizer takımı şöyle diyor. “Canım Azerbaycan toprakları işgal altındayken Aliyev, Ermenilerle görüşüyor da bizim görüşmemiz niçin yanlış olsun?”
Bir yanlışı, başka bir yanlışla savunma buna derler. Toprakları işgal altında olan Azerbaycan, “Ben işgalciyle görüşmem” derse ne olur? İşgal devam eder, hatta işgalci rahatlar. Baskıdan bir ölçüde kurtulmuş olur. Kendi milletini bilinçlendirmede ve milli bir meseleyi gündemde tutmada zayıf kalır. Onun için Azerbaycan elbette görüşecektir.
Ama Türkiye’nin durumu öyle mi? Ortada bir işgal yok. Ama, Haçlıların kışkırtmasıyla saldırganlık yapan bir devlet var. Bu saldırganlığın da tarihi bir asrı geçiyor ve maliyeti çok yüksek. İyi komşuluktan ve iyilikten anlamayan, emperyalistlerle işbirliğinden vazgeçmeyen, düşmanlığı siyasetinin temeline koyan böyle bir komşuya ne yapılır? Elbette üzerinde baskı kurulur. Düşmanlıktan caydırmanın yolları aranır. Sınır kapatılır, dünya ile ilişkileri zorlaştırılır, diplomatik ilişkiler kesilir. Aynen Batılı devletlerin, özellikle ABD’nin yaptığı gibi. İran’a ve KKTC’ye ambargo koyması gibi.
Siz alttan aldıkça bir asrı geçen ihanet ve düşmanlık azalmamış. Sözün bittiği yere gelinmiş. Bu iş siyasidir, ciddidir, hafife alınamaz. Nasihat ve taviz çare olamaz. Bir atasözümüz var; “Taşa taş gibi sarılmak” diye. Bu da öyle. Şakası yok. Tarihe gözlerini yumarak, “Bize bir şey olmaz ” ham hayalinden vazgeçilmelidir.
Bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek, kendimizin dışında kimseyi aldatmaz. Çünkü dış politika gerçeklere dayanır.