Bir şerit roman: Pepo Kuşu

Soluğu yel, teri ilaç, sağrısı kadın, boynu kuka atlarla cirit oynanırdı yazılarda dağa nevruz basmaya gidilirdi köyün çocuklarıyla. Kerem ile Aslı hikayesi okunurdu köy odalarında. Horoz dövüşleri olurdu Anadolu kentlerinde; gözüne tükürülür, limonla başı silinirdi horozların. Ve aşık oyunu ve cambaz ve çalkala boncuk çalkala ve çadır tiyatrolarında “açamaz vaveylaları” . Muskacılar. Burnundan çıkarıp attığı sümük kime değerse, onu sözlüye çağıran öğretmen. 16 adet Bafra sigarasını bastırıp sevdiğinin adının baş harflerini koluna yazan çılgın genç âşık. Ve ehliyeti olmadığı için, trafik polisi görünce arabayı durdurup, bitmez tükenmez bir namaza duran uyanık şoför.

Bütün bu görüntüler, tarihçi objektifinin dar açısına girmeyen, fakat tarihin olmazsa olmazı olan kare ve enstantaneler. Bunları izlediğim romana eksen oluşturan ailenin kökü teey İran’a, Kacarlara dayanıyor. Kacarların bir kolu 1870 yılında Osmanlı toprağı Palu’ya yerleşiyor. Oyuncu, yönetmen ve yazar Aslan Kacar, bu ailenin üç kuşaklık serüvenini, son dönem Türkiye Tarihi’nin bilinen zamandizinine kurgulayıp koşutlayarak özgün ve özel bir roman çıkarmış (Berfin Yayınları). Kacar’ın sinemacılığı, sinema biçemi getirmiş bu romana. Okurken, belleğimde atıl halde yatan ve artık neredeyse unutmaya başladığım Anadolu görüntüleri canlanıp bir sinema şeridi gibi aktılar gözlerimin önünden. Romanın baş kişisi Abbas Mirza, Türkiye’nin çalkantı ve çarpıklıklarının, ani değişim ve dönüşümlerinin biçimlendirip yönlendirdiği bütün hayatını anlattı bana. Ben de yaşamıştım o savrulmaları, kavrulmaları, şaşırmaları. Çünkü bizim oralarda da “Bir çocuk doğdu mu, bacalar dolusu tezek tütünü tüterdi. Bizim çocuklar da bir mum olur, kendi alevinde biterdi. Bizim de işkence, acı ve çile kokuludur geçmişimiz”. Dinledim, anladım, sevdim Abbas Mirza’yı. Tam çok iyi dost ve arkadaş olmuştuk ki, Aslan Kacar, Taksim’de bir tinerciye öldürttü onu.
Pepo Kuşu adlı bu romanı mutlaka okuyunuz. Abbas Mirza’yı seveceksiniz benim gibi, unutamayacaksınız. Ve o söylencesel Pepo Kuşu hep ötüp duracak gönlünüzde.

Yörük Obalarımız
Avrasya TV’nin izleyicileri Ramazan Kıvrak’ı bilirler. “Yörük Obalarımız” adlı programını seyretmişlerdir mutlaka. Kıvrak, kıvrak üsluplu bir yazardır da. Programının adını taşıyan kitabını okuyalı çok oldu, yazmak bugüne kısmetmiş. 332 sayfalık ve kendi yayını olan bu kitabın önsözünde Kıvrak diyor ki: “Ecdadımızdan bize ne yadigâr kalmışsa, güngörmüş aksakallı, çorap şapkalı yörük dedelerinden, aş elek görmüş eli kınalı, ak dastarlı yörük nenelerinden öğrendiklerimi yazdım” . Gerçekten de öyle. Çok ilginç bilgiler var bu kitapta. Birkaçını ilginize sunayım:
-Atatürk’ün nutkundan her gün 2 sayfa okuyan 92’lik yörük dedesi.
-Altı ay yılan fareyi yer, altı ay da fare yılanı.
-Küçük ve büyükbaş hayvanlardan süt emer yılan. Yılana süt veren yörük kadın.
-Yörük, mantarın zehirlisi ile zehirsizini koyuna yedirerek anlar. Zehirsizse koyun yer.
-Devenin boku arpa ile ezilirse diş ağrısına iyi gelir.
-Leyleklerin yaşantısında mucizeler var.
-Ne isterler yörüğün keçisinden? Keçi kılından neler olur neler...
Kitabı 0252 646 41 28 nolu telefondan isteyebilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları