Bir sepet Ergenekon

Elmalarla armutlar keleklerle karpuzlar
‘2500 sayfayı dolduran meşhur iddialar neler’ diye bakmaya kalkan herkes dumur oldu. Ahmet Hakan, köşesinden ‘haklı olarak’ sordu: “Bunların bunlarla ne işi var sayın savcım?”
BİR: “11 kilogram C-3 tipi patlayıcı” nın yanında, “kıytırık av tüfekleri” nin ve hatıra eşya muamelesi çekilen “içi boşaltılmış el bombaları”nın ne işi var savcım?
İKİ: Danıştay katili Arslan ile “Ergenekoncular” arasındaki bağlantı delillerinin yanında, “12 Eylül darbesinin PKK’ya önceden haber verildiği” üfürmesinin ne işi var savcım?
ÜÇ: Danıştay katili Aslan’ın babasının hesaplarında saptanan artış bilgisinin yanında, “Tayyip Erdoğan, Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar rüşvet verdi” tarzında bir telefon geyiğinin ne işi var savcım?
DÖRT: Ergenekon örgütünün kullandığı silah ve patlayıcıların görevli askeri şahıslarca temin edildiği iddiasının yanında, Kemal Alemdaroğlu’nun özel telefon konuşmasında eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e verip veriştirmesinin ne işi var sayın savcım?
BEŞ: Veli Küçük’ün evinde çıkan “Uğur Mumcu’yu İsrail ajanları öldürttü” saptamasını içeren MİT belgesinin yanında, sanatçı Emel Müftüoğlu’nun Küçük’ten torpil istediği iddiasının ne işi var sayın savcım?
ALTI: “Hablemitoğlu cinayetinin arkasında da Ergenekon var” iddiasının yanında, Cumhuriyet Gazetesi’nin “Tehlikenin farkında mısınız?” başlıklı ilanlarının ne işi var sayın savcım?
YEDİ: “Gazi olaylarında Veli Küçük izi” şeklinde özetlenebilecek korkunç iddianın yanında, Deniz Baykal’la ilgili kıytırık ve kanıtsız rüşvet iddiasının ne işi var sayın savcım?
SEKİZ: İşçi Partisi’nde “Yargıtay binasının ayrıntılı krokisi”nin ele geçirildiği iddiasının yanında, İlhan Selçuk’un köşe yazılarının ne işi var sayın savcım?
DOKUZ: Güler Kömürcü gibi bir “derin abla” nın adının yer aldığı bir iddianamede, bizim Enis Berberoğlu’nun gazeteci eşi Oya Berberoğlu’nun adının ne işi var sayın savcım?
* Ahmet Hakan / Hürriyet


++++++


Patlama haberi Taraf’ta yok!
Güngörende ki hain tuzak, dün bütün gazetelerin manşetinde yer aldı. Bu acı olayı, Alçaklar, Alçak Saldırı, Katiller, Terör Ölüm Saçtı, Kanlı Terör Tuzağı, Kalleş Tuzak, Kahpeler, Hain Tuzak, Hain Saldırı, Elleriniz Kırılsın... gibi başlıklarla duyuran gazetelerde Güngören’i kan, çığlık, gözyaşı, çaresizlik ve ölüme bulayan anlar kare kare bütün Türkiye’ye ulaştırıldı. Yabancı televizyon kanallarının bile yayınlarını keserek duyurduğu terör saldırısına, Türkiye’de yayımlanan Taraf adlı gazete yer vermedi.
Her fırsatta “gazetecilik” iddiasını gündeme getiren bu yayın, yanlış biliyor. Gazetecilik servis edilen bilgi ve belgelerle doldurulan sayfaları çoğaltmak değildir. En kısıtlı imkanlarla çıkartılan gazetelerin bile son dakikada birinci sayfalarını değiştiren bu ortak acıya, Taraf’ın ’büyük transfer gazetecileri’ neden kayıtsız kaldı acaba?
Orduya, ’bağımsız’ gazetecilere, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini savunanlara, iktidar muhaliflerine cevap yetiştirmek için akan suları durduran, söz konusu provokasyon ve yıpratma ise her engeli aşan, en gizli, en sır, en saklı belgelere ulaşan Taraf İstanbul’un göbeğindeki Güngören’e nasıl ulaşamadı?
Bu olay gösterdi ki, “misyonunu” ilgilendirmiyorsa, dünya yansa Taraf’ın umurunda olmayacak. Taraf, medyada “habercilik” ve “gazetecilik” kaygılarından çok uzakta bir yerde konuşlandırılmış vaziyette.
Her konuda cevap uzmanı kesilen Ahmet Altan, o çok övündüğü gazeteciliğine göre neyin haber olduğunu bir anlatsın bakalım. Bir haberin Taraf’ca tanınmasının yegane koşulu, “TSK’yı karalama” kriteri midir? Gazeteci görünümündeki etki ajanlarını bundan başkası kesmiyor mu?


++++++


“Yandaş basın”da okuyamazsınız!..
“Gelin işin aslına bakalım” diyen Eğin, Ümraniye Soruşturması paralelinde yaşatılanların, Türkiye’yi ABD-İsrail güdümünde bir kukla devlete dönüştürme oyununun parçası olduğunu yazdı:
Türkiye’deki gelişmeleri sadece yandaş basından okuyanlar, yansıtılan havadan ülkemizde çok büyük felaketlerin olacağı sonucunu çıkartmışlardır illa ki. Mesela Sabah ve Yeni Şafak gazetelerine göre 7 Temmuz’da darbe olacak, çok ciddi olaylar yaşanacaktı. Hiçbiri olmadı.
Ergenekon dediğimiz “fil” bunun çok daha ötesinde bir hesaplaşmanın adıdır aslında.
Amaç Türkiye’yi yeni bir eksene sokup, tamamen Amerika-İsrail güdümünde bir ülke yapmaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri ise buna karşı direnen neredeyse yegane kurum olduğundan sürekli yıpratılmak isteniyor zaten.
Laik ve Müslüman Türkiye yerine “Ilımlı İslam”, İran’da Amerika’nın yanında savaşa girecek bir Türkiye, Kıbrıs’ta ödün verilmesi gibi pek çok proje var...
Kesin olan bir şey varsa Ergenekon’un Türkiye’nin “iç” meselesi olmadığıdır.
Bir diğeri de yandaş basında bu gerçekleri okuyamayacağınız, onlara inanarak sadece yanılacağınızdır.
* Oray Eğin / Akşam


++++++



Emre Kongar İddİaname mantığı İle “adres tespİtİ” yaptI
Velev ki doğru...
İddianamenin “kendi mantığı” ne gibi sonuçlara götürüyor bizi:
1) İddialar doğru ve geçerliyse, bu örgütlenmeyi kim kurmuş olabilir?
2) İddialar doğru ve geçerliyse, bu örgütlenme kimin işine yaramıştır?...
İsterseniz “Kara mizah” deyin... İsterseniz “Komplo teorisi” ... İsterseniz “Mantık egzersizi” ... Sizin bileceğiniz iş...
Velev ki, bu iddianamenin mantığı doğru ve geçerli... Velev ki, ortada Türkiye’yi istikrarsızlaştıran, kana bulayan bir büyük örgütlenme var... Velev ki, legal ve illegal, birbirine dost ve düşman, tüm dernekleri ve terör çetelerini yönlendiriyor... Velev ki, PKK’yi, Hizbullah’ı, DHKP-C’yi, İBDA-C’yi kontrol ediyor... Velev ki, içinde emekli ordu komutanları, parti genel başkanları, gazete imtiyaz sahipleri var... Velev ki, bütün suikastlardan, Atatürkçü aydınların katledilişinden, misyonerlerin, rahibin, Ermeni kökenli gazetecinin, yargıcın canavarca öldürülüşünden sorumlu... Velev ki, Barzani gibi, Talabani gibi yabancıları da yönlendiriyor... Velev ki, “devlet içinde devlet” , moda deyimiyle “Derin devlet” ... Velev ki, darbe yapma, iktidarı belirleme gücüne sahip...
O zamanTürkiye’nin istikrarsızlaştırılmasından, bölgedeki gücünü yitirmesinden kim yararlanır? Hangi uluslararası güç Ortadoğu’yu, Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı denetlemek ister, istiyor? Böyle bir örgütlenme hangi dış güce hizmet eder? Böyle bir örgütlenmeyi gerçekleştirmeye ve kullanmaya kimin gücü yeter?
Bu soruların yanıtları açık değil mi?
Peki o zaman bütün bu suikastlar, darbeler ve yönlendirmeler kimin işine yaramış? Sonuçta, iktidara kim, kimler gelmiş? Türkiye’yi kim, kimler yönetiyor?
Bu soruların yanıtları da yeterince açık değil mi!

***

İster “kara mizah” deyin... İster “komplo teorisi” ... İster “iddianamenin kendi mantığı” ... İddianamenin “adres” konusunda bana çağrıştırdıkları bunlar...
* Emre Kongar / Cumhuriyet


++++++



GÜNÜN SÖZÜ
Çok ilginç bir konumdayız.
Hem
kendimizi bombalattık...
Hem
kendimizi sorgulattık...
Ve böyle bir konumda
gazetecilik yapmak
durumundayız...
* Mustafa Balbay


++++++


Sabah dışkıcıyı manşet yaptı
Eşinin kafasına boşalttığı bir kavanoz dışkı ile ünlenen Sevan Nişanyan Sabah’ın, mağdur eş Müjde Nişanyan da Hürriyet’in birinci sayfasında arzı endam ettiler. Sevan Nişanyan söz konusu davranışını “insanın bazen gözü dönüyor” cümlesiyle açıklamaya çalışmış. Bu ilk değil ki Sevan! Sen de kızdığına dışkı atmak alışkanlık haline gelmiş. Bir gün Atatürk’e, bir gün Cumhuriyet’e, iş karına kadar geldi. Eee boşa dememişler alışmış kudurmuştan betermiş! Aynı gün Hürriyet’e konuşan Müjde Nişanyan, Sevan’ın beyninin ne kadar garip işlediğini ele verdi. Eğer dışkıyı Müjde Hanım boca etseymiş, beyfendi bunun “çok iyi bir numara” olduğunu düşünür ve bolca gülermiş.


++++++



Oran: en büyük tehdİt CHP
Kesip dereye mi atalım?
Güngören’deki terör eylemini görmeyen Taraf tavrına yakışır bir röportaj yayımladı. Neşe Düzel’in sorularını yanıtlayan Baskın Oran, “Türkiye için bugün en büyük tehdit CHP’dir” buyurdu. Uzman röportör(!) sormamış, “peki bu tehdidi nasıl bertaraf etmeliyiz” diye.
Ne yapalım şimdi? CHP’yi parçalayıp, dereye mi atalım? Giyotinden mi geçirelim? Darağacında mı sallandıralım? Elektirikli sandalyeye mi oturtalım? Suyuna arsenik mi karıştıralım? Acısız olsun, enjektör mi kullanalım? Ya da elimizi torbaya sokup kura çekelim, ne çıkarsa bahtına mı diyelim?


++++++


Mini Yorum
Ateş düştüğü yeri bile yakmıyor artık
atv’de İbo Şov... Star’da İkizler Yarışıyor... FOX’ta Roman Star... TRT’de Çifte Kavrulmuş...
Vur patlasın, çal oynasın...
Güngören’de; üç yaşındaki Aleyna... Sekiz buçuk aylık hamile Filiz... Askeri liseye başlamak için gün sayan Furkan ile Murat... On iki yaşındaki Şeyma... Yardımsever Halit Öğretmen...
Vur patlasın, bir daha gülemesin, oynayamasın, yaşayamasın!...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları