Bir Semaverlik Muhabbete Su Aşlama

Erzurum Lisesi’nde okuduğum yıllarda, şimdiki Köşk Bahçesi ile TRT Bölge Müdürlüğü’nün karşısında fidanlık vardı, biz o fidanlığa, birbirimizi “döğüşe davet eder” erkekçe kavga etmeye giderdik. Kimi zaman da “içmeye” giderdik.
Hafta sonları aileler gelirlerdi oraya, semaverler kurulur, çaylar içilir, sohbetler edilirdi. Semaverler hiç sönmezdi, demliğe sabah bir çay atılır, akşama dek üstüne “su aşlanırdı” ha bire. Rengi ve tadı bozulurdu ya, başka çare yok, yoksuldu o yıllarda halk, çayı da idareli kullanmalıydı. Bir de fıkra anlatılırdı bu duruma dair. Akşam olmuş, kadın semaveri ve çaydanlığı artık boşaltacak, fakat hiç eli gitmiyor, demiş ki “O gılıhlım çayı da töktük, gidirik.”
Bu girişin sebebi var elbet. Yerdeşim, toprağım, güçlü şair Yahya Akengin, edebiyat semaverinde demlediği anılarını yayımlamıştı birkaç yıl önce, kitabın adı “Bir Semaverlik Muhabbet”ti. Şimdi bu kitabın Akçağ Yayınları tarafından ilaveli 2. baskısı yapılmış.
Yani Yahya Akengin de “semavere su aşlamış”. Aşlamış ya, tat aynı, yani çay yine “o gılıhlım”.
Muhabbet... Çok kullanırız ya, anlam zenginliği ve derinliğini yeterince bildiğimiz söylenemez. Muhabbet, sevgiden kaynaklanır, sohbeti ve yarenliği içerir, dostluğun olmazsa olmazıdır. Ya semaver? O da muhabbetin sıcak dekoru.
Azerbaycanlı şair-yazar Sabir Rüstemhanlı “Edebiyat hayatın aynasıdır, hayatta yaşananların ifadesi, tarihin hâkimidir” demekte. Bu yerinde ve doğru sözü, Akengin Bey’in, bu yapıtı kanıtlıyor kesince. Özyaşamından kesitler verirken, edebiyat dünyamızın köşe başlarını, köşe taşlarını, kanaat önderi ve üstat diye ortalıkta gezenlerinin içyüzünü anlatmak yeni bir iş değil elbet, ne ki, bunu özel bir şair, edebiyat kurumları kurmuş yönetmiş (şimdi de yönetmekte) olan bir edebiyat önderi, bir eski TRT programcısı ve yöneticisi yaparsa, orada durmak, sindire sindire okumak, okumadan sonuçlar, dersler ve yargılar çıkarmak gerekir.
Ben öyle yaptım. Gençliğimde güneş diye gördüğüm nice ismi, elini yakmadan, parıltısına kapılmadan tutup yanıma getirdi Akengin “Bak işte, güneş değil bunlar, kendilerini bile aydınlatmaktan acizler, uzaktan öyle görünüyorlardı, hepsi bu” diye.
Bazı konularda ise kanılarım pekişti. Edebiyatın “Allah ile aldatanları”na dair yazdıkları ilginç ve çarpıcı. Keşke bunları herkes bilse... Bir örnek vereyim de, ne dediğim daha iyi anlaşılsın. Necip Fazıl’ın izinden giden bir grup İslamcı şair “Mavera” dergisini çıkarmaktadırlar. Mehmet Akif İnan, Akengin’in “Çağ Sürgünü” adlı şiir kitabı ile ilgilendiklerini, dergide bu kitap hakkında geniş bir tanıtım yazısı yayımlayacaklarını söyler. Aylar geçer, yazı bir türlü çıkmaz. Akengin sormaz ya, Akif İnan’ın kendisi açıklama yapma gereğini duyar sonunda: “Kitabınla ilgili yazıyı yayınlamaktan vazgeçtik. Çünkü bir yerde Atatürk geçiyor...”
“Atatürk geçmenin” başka yaptırımı da olmuş, Akengin’e Mason damgası vurmaya kalkışmışlar bir zaman sonra.
Şiir de serpiştirmiş Akengin, kitabına, “kıtlama şeker” gibi... Onlardan da azıcık tattırarak bitireyim:
“Biraz da siz beni dinleyin hâtıralar/Temmuz dağlarına yağmur bekliyorum şimdi/Aynalar çağıracak bir gün sizi/Bir gün geçitleri tutacak kar/Tutacağım biraz pişman, biraz yorgun ellerinizi”.

Yazarın Diğer Yazıları