Bir milyar yıl yaşamak!
Her türlü insanla karşılaştık da (gerçek anlamda) öleceğine inanan insana çok az rastladık.
Sakın ola ki, olur mu hiç öyle şey, kime sorsan, “Tabii ki öleceğiz” der ve bunu inanarak söyler, demeyiniz.
Bu tepkiniz ilk bakışta haklı gibidir ama biz yine de insanların çoğu öleceğine pek inanmıyor demeye devam edeceğiz. Tabii bütün bu söylediklerimiz inananlar açısından.
Madem öleceğimize inanıyoruz o zaman niçin ölüm ve sonrası için hiçbir hazırlık yapmıyoruz?
Biz ölümü unutunca ölümün de bizi unutacağını mı zannediyoruz?
İster yüz yıl, ister yüz elli yıl yaşayalım, öleceğiz. Hatta bir milyar yıl yaşasak, yine öleceğiz. Dünyanın yaşı dört buçuk milyar yılın biraz üzerindeymiş. Diyelim ki dünya bir milyar yaşında iken doğmuş olsaydık ve bir milyar yıl büyük bir servet içerisinde mutlu bir ömür sürseydik bugün ölümümüzün üzerinden üç buçuk milyar yıl geçmiş olacaktı ve kemiklerimizi, han ve hamamlarımızı arkeologlar fırçalarla temizleyip yaşımızı tespite çalışıyor bulunacaklardı.
Bırakınız içindekiler olarak bizleri, bizzat dünyanın sonunun geleceğini bilim adamları söylüyor. Yani dünya insan olsa, o da son bulacak.
Velhasıl her şey geçici, ebedî olan Allah ve Resulünün bildirdikleridir.
İnanan bir insanın bu gerçeği çok iyi bilmesi ve içine sindirmesi gerekir.
İyi de sürekli ölümü düşünerek nasıl yaşanır, böyle bir hayat çekilir mi şeklinde bir soru akla gelebilir. Çekilmez olur mu, hayat daha kolay, daha tatlı, daha huzurlu bir hale gelir, çünkü o durumda ölüm korkulacak bir şey olmaktan çıkar, Mevlana Hazretlerinin ifade ettiği gibi, “Düğün gecesi” haline gelir. Çünkü cennetin bir milimetrekaresi bu dünyadakilerin tamamından daha değerlidir. Yapılacak iş Allah’tan korkmak ve Allah’ı sevmekten ibarettir. Zamanımızda biri bize gelse, “Allah’tan kork” dese, tepkimiz, “Ben ne yaptım da Allah’tan korkayım” şeklinde olabiliyor. Ne kadar tehlikeli ve cahilce bir tepki. Allah’tan korkmak için bir şey mi yapman gerekiyor, O, Allah(c.c.) bizi cennete de cehenneme de koyacak, bu dünyamızı bile cennet ve cehenneme çevirebilecek olan tek irade. Böyle bir kudretten korkulmaz mı? Eskiler, birine “Allah’tan kork!” dediğinde o kişi korkusundan düşer bayılırmış.
Sonra biz yaptıklarımız için değil yapmadıklarımız için de Allah’tan korkmalı değil miyiz?
Diyelim ki sayısı binlere varan bir marketler zincirinin sahibisiniz. Bu sizin namaz kılmanıza, Hacca gitmenize, zekât vermenize, oruç tutmanıza engel midir? İslâm’ın şartlarını yerine getirdiğiniz ve “Ey Allah’ım, bütün bu nimetler Senin ihsanınla bize emanet edildi. Sen istersen bütün bunları benden, yahut beni bunlardan alabilirsin. Bir bakarım marketlerim gitmiş, bir bakarım küçücük bir damarım tıkanmış, elden ayaktan kesilmişim, ben marketlerimden gitmişim” idrakinde olmak çok mu zor?
İşte bu hâl nimetin kaynağını bilmektir ve adı da şükürdür.
Ardından sıra fiili şükre gelir. İyilik edersiniz, cömert olursunuz. Abdestinizi alır evinizden çıkar, “Bugün Allah rızası için şunları şunları yapacağım inşallah” der, hasta ziyaret eder, bir cenazeye iştirak eder, sevdiğiniz birini arar, hal hatır sorarsınız.
Hasta ziyaret etmekle Allah’ı ziyaret etmiş olursunuz, hadisi şeriftir. Cenazeye katılmakla Uhud dağı kadar sevap alırsınız, ölen kişi Allah dostu ise şefaatine nail olursunuz, bunlar da Peygamber müjdesidir. Bir dostunuzun hal hatırını sormakla sılayı rahim yapmış olursunuz, Kur’an’ın emridir. Peygambere salavat getirirsiniz. Bunu yapmakla Allah ve Meleklerinin zikir halkasına katılmış olursunuz, çünkü Allah ve melekleri de Peygambere salavat getirirler, ayeti kerimedir.
Böylece...
Dünyanız da, ahiretiniz de mamur olur.
Ölüm vız gelir tırıs gider.